Emin Çölaşan: Ne günlere kaldık

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

ŞU ülkenin durumuna bakın da, ‘‘Ya sabır’’ çekin. Hükümetin Çankaya'ya gönderdiği her Kanun Hükmünde Kararname geri gönderiliyor. Gerekçe: Yasal değil.

Yasal mı, değil mi? Hukuk uzmanları bile tartışırken biz ne diyelim?

Biri çıkmış, Çankaya'ya başkasını bulamayınca, makamından ötürü birini önermiş. Önerdiği kişi sürekli sorun yaratıyor, küsüyor, içine kapanmış, devletin işleyişini bozuyor.

Şimdi önünde kaymakamlar kararnamesini bekletiyormuş. Başka yere atanması öngörülen 300 kaymakam için tek tek MİT'ten bilgi bekliyormuş.

Orada ‘‘kişilik gösterisi’’ yaparak ‘‘Ben buradayım haaa’’ mesajı veriyormuş.

Cumhurbaşkanı'nı övmenin, ondan yana tavır koymanın iki ölçüsü oluşmuş:

1- Demirel'i sevmemek.

2- Bugünkü hükümete karşı olmak.

***

Ben bu koşullarda başbakan olsam, ortaklarımı da ikna ederim ve Bay Sezer'e istifa çağrısında bulunurum.

Derim ki ‘‘Davul bizim boynumuzda iken tokmak zat-ı álinizin elinde olamaz. Davulu kim taşıyorsa tokmağı da o kullanır. Kuşkunuz varsa, konuyu yargıya götürürsünüz’’.

Ama bu hükümet bunu yapamaz. Buna özellikle Bay Ecevit'in kişiliği elvermez. Sonunda göreceksiniz, şu veya bu biçimde alttan alacaklar, Çankaya'nın isteklerini tek tek yerine getirecekler. Başka çareleri yok.

Bir Türkiye düşünün ki, karşısında en az 20 tane çok önemli sorun var.

Enerji krizi, özelleştirme, ekonomik durum, gelir dengesizliği, işsizlik, enflasyon, Ermeni tasarısı, Avrupa Birliği, Kuzey Irak, Kıbrıs, Ege, Kafkaslar, diğer komşularla ilişkiler ve say sayabildiğin kadar...

İşte bu ortamda Bay Cumhurbaşkanı ile Bay Başbakan haftada bir gün, perşembe günleri lütfen bir araya gelip haftalık olağan görüşmelerini yapıyorlar.

Eğer Bay Cumhurbaşkanı küsmeyip de Ankara'da kalmışsa, görüşme ortalama 25-30 dakika sürüyor.

Bunun 10 dakikasını ‘‘Hoşgeldin hoşbulduk, sağlığınız nasıl, sizi iyi gördüm, hanımefendi nasıllar, havalar da soğudu, çay mı kahve mi emredersiniz, sizin sohbetinize de doyum olmuyor maşallah’’ faslına ayırın, geriye kaldı en çok 20 dakika.

Bay Cumhurbaşkanı ile Bay Başbakan bu süre içerisinde ülkemizin bu çok önemli sorunlarını masaya yatırıyorlar!

Maşallah, maşallah, bu bir dünya rekorudur!

Görüşme bittikten sonra Bay Başbakan kapı önünde açıklama yapıp Bay Cumhurbaşkanı'nı -kaçıncı kez- şikáyet ediyor.

Ardından Bay Cumhurbaşkanı adamlarına yazılı açıklama yaptırtıp kendini savunuyor.

Yeter artık.

Buna bir çözüm bulun.

Aranızda istifa edecek biri varsa etsin.

Türkiye'nin önünü kesmeye hakkınız yok.

Devletin işleyişine sekte vurmaya da hakkınız yok.

***

Benim şahsen bu büyük Türk büyükleri ile kişisel bağlantım hiç olmadı. Bendenizi sadece ‘‘açıklama ve yalanlama göndermek’’ için anımsarlar!

Onun dışında akıllarına getirmezler! Ama onlar, benim hep aklımdadır. Hiç unutamam ki!

Sözün özü, birbirimizi karşılıklı olarak rahatsız etmeyiz.

Ne telefonlaşırız, ne ben onları arayıp demeç alırım, ne de onlar beni arar. Bu açıdan çok rahat ve bağımsız gazetecilik yaparım. Vicdanım ne emrediyorsa onu yazarım.

Eğer büyüklerimizle aramda bir muhabbet ortamı olsaydı, örneğin Bay Başbakan'a derhal şu soruları sorardım:

‘‘Efendim çok merak ediyorum, Ahmet Necdet Sezer'i Çankaya için aklınıza kim soktu? Ya da siz mi düşündünüz? Hakkında hiç araştırma yaptınız mı, bilgi edindiniz mi? Onu erişilmez yüksek kişiliği nedeniyle mi, yoksa sadece makamı nedeniyle mi oraya seçtirdiniz? Sizin bu önerinize Fazilet Partisi ile bilumum şeriatçı takımı balıklama atlayıp alkış tutunca da vaziyete hiç uyanmadınız mı? İsterseniz yanıtınızı ‘‘yakın çevrenize’’ dayanarak da yazarım. Yeter ki siz konuşun.’’

Bay Cumhurbaşkanı ile bir muhabbetim olsaydı, kendisine sorardım:

‘‘Çok yüksek ve erişilmez kişiliğiniz Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na seçilmek için Haşim Kılıç ve ekibiyle işbirliği yapmayı nasıl içinize sindirdiniz? Sonra kendisini oraya Başkanvekili seçmek için nasıl oy verdiniz? Bir diyet borcu mu ödediniz? Şu anda destek aldığınız kesimler sizi rahatsız ediyor mu? Yarattığınız krizler içinize siniyor mu? Sizce oraya erişilmez kişiliğiniz, deneyiminiz ve bilgi birikiminiz nedeniyle mi, yoksa makamınız nedeniyle mi seçildiniz?...’’

***

Ahhhh, bir gün ben de inşallah büyük bir gazeteci olursam, beni de ararlar. Hem de çok etkileyici yazılar yazar, çevreye havamı basmış olurum:

‘‘Dün Sayın Cumhurbaşkanım bana dediler ki, ben çok rahatım. Görevimi çok iyi yaptığıma inanıyorum...’’ Ben de kendisine ‘‘Maşallah, Allah nazardan saklasın. Elemterefiş, kem gözlere şiş’’ dedim.

‘‘Gazetede tam Mesut Beyefendi ile Tansu Hanımefendi'yi kabul etmiştim ki, Sayın Başbakan yine aradı. Yakın çevresi adına dedi ki...’’

Vallahi ne muhteşem olurdu! Kasım kasım kasılırdım!

Yazarın Tüm Yazıları