Emin Çölaşan: Enerji

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Türkiye'de sapla samanı birbirine karıştırıyoruz ve her konuyu çirkin siyasete alet etmeye kalkışıyoruz. Cumhurbaşkanı, kapımızda bekleyen enerji krizi konusunda uyarılar yapıyor. Ürettiğimiz enerji yetmiyor. Şimdi öğrendiğimize göre, barajlarımızda su seviyesi de yeterli değil.

Bu durumda yeni seçenekler aramak zorundayız. Kendi kendimize yeterli olamadığımıza göre, hiç değilse kısa vadede dışa bağımlıyız.

Rusya ile Mavi Akım anlaşması yapmışız, doğrudan doğal gaz alacağız.

Hemen fırtınalar kopuyor. Samsun'dan Ankara'ya gelecek boru hattı için belli firmalarla anlaşma yapıldığı, ancak bu anlaşmada ANAP takımının rüşvet yediği, hatta bu işin içinde Mesut Yılmaz'ın da bulunduğu iddia ediliyor.

Eğer böyle bir durum varsa, bu iddiada bulunanlar işi ciddi tutmak zorunda. Doğrudur, rüşvetin belgesi olmuyor. Ama en azından kamuoyunu bu konuda ikna etmek zorundalar. Etsinler ki, işin üzerine hep birlikte gidelim. Eğer böylesine bir projede bir partinin adamları, hele hele genel başkanı rüşvet almışsa, ya da projeyi kendi yakınlarına verip birilerinin bu işten avanta almasına neden olmuşsa, korkunç bir hadisedir.

O takdirde onları Türk siyasetinden silmek hepimizin görevidir.

* * *

Ama madalyonun öbür yüzüne de bakmak gerekir. Eğer bunlar iftira ise, eğer sırf Rusya'yı siyaseten sevmediğimiz için bu yaygarayı koparıyorsak, o zaman da bu iftirayı atanlardan hesap sormalıyız.

Ortada bir gerçek var.

Enerji açısından bıçak sırtındayız ve dışa bağımlıyız.

Rusya'dan doğal gaz alıyoruz. Bu boru hattı Rusya'dan çıkıyor, Ukrayna, Moldavya, Romanya ve Bulgaristan üzerinden geçip Trakya'da sınırımıza giriyor. Bu aşamada doğal gazı çeken çekiyor, en uçta bulunan Türkiye'ye geldiğinde basınç düşüyor ve biz perişan oluyoruz. Gazı yol boyunca bütün ülkeler çekiyor, bize kırıntısı kalıyor...

Ve her kafadan bir ses çıkıyor. Hem de bilmeden. Siyasetçi hemen ucuz politika yapmaya kalkışıyor.

Hiç kimse konuya akılcı yaklaşmayı, çözüm önermeyi düşünmüyor. Doğal gaz basıncı düşüyor, Türkiye karanlıkta kalıyor ve birileri konuşmaya başlıyor:

‘‘Mavi Akım projesi gerçekleşsin diye, Rusya gazı kesip gözümüzü korkutuyor.’’

Diyelim ki bugün için böyledir. Peki üç yıl, on yıl, yirmi yıl sonra ne yapacağız? Bunu düşünen, hesabını veren yok.

Oysa bu aşamada yapacağımız şey belli. Adına doğal gaz denilen bu enerji kaynağını nereden bulursak almak zorundayız. Rusya'dan, Türkmenistan'dan, İran'dan... Ve kısa vadede tankerlerle ithal etmek zorundayız.

Eğer para bulursak, kendi barajlarımızı bitirip en ucuzu olan su enerjisinden yararlanmak durumundayız. Enerji projelerini tamamlamak için ne gerekiyorsa yapmalıyız.

Belli konular vardır ki, ucuz siyasete alet edilmesi yanlıştır. Biz önceki gün Ankara'da bunu bir kez daha yaşadık. Kaloriferler yanmadı, elektrik kesildi, su akmadı... Çünkü gaz yoktu.

Milyonlarca insanı etkileyen böyle bir tabloda siyaset yapılır mı?

Rusya'yı seversiniz, sevmezsiniz. Eğer bir an önce devreye sokmayı düşündüğünüz başka enerji planlarınız varsa, çıkarın ortaya ve onları tartışalım.

Eğer Mavi Akım olayında yolsuzluk, rüşvet, üçkağıt, kamu yararına aykırı bir durum varsa, Türkiye parasal açıdan kazık yiyecekse, sağlam verilerle çıkarın ortaya ve konuyu hep birlikte irdeleyelim.

Birileri demeçler verip en pahalı gazı Rusya'dan alacağımızı iddia etti. Enerji Bakanı Cumhur Ersümer bunu yalanladı, birim fiyat üzerinden en ucuz gazın bu olduğunu söyledi. Karşı taraftan tık yok! Eğer söyledikleri doğruysa, niçin sustular?

Böyle ciddiyetsiz siyaset olur mu?

Eğer bir hesap sorulacaksa, bunu son 10 yıldan bu yana enerji projelerini, barajlarımızı ihmal eden, rafa kaldıran, ağırdan alan siyasal iktidarlara sorulmalı. O zaman partilerin ve genel başkanların hepsi okkanın altına gider.

Bu işler öyle ucuz polemiklerle çözülmez.

RAMAZAN GELİRKEN

Kutsal ramazan geliyor. Bir ay boyunca belli kesimler yine iftar sofraları hazırlayacak. Bu sofralar beş yıldızlı otellerde, lüks restoranlarda kurulacak. Sofralarda bir tek kuş sütü eksik olacak. Yaldızlı davetiyeler basılacak, medyaya haber verilip haber yapılması sağlanacak, iftar saatinde oruçlu oruçsuz herkes yemeklere yumulacak.

Bu sofralarda siyaset yapılacak, reklam yapılacak, müşteri tavlanacak, ihale bağlanacak, nutuklar atılacak.

Toklar, tokları ağırlayacak.

Ertesi gün gazeteler ve televizyonlar ‘‘Acaba bizim haber çıkmış mı’’ diye izlenecek!

Kutsal ramazan, her yıl olduğu gibi yine ucuz siyasete, oy avcılığına, din ticaretine alet edilecek.

Pek çok kamu kuruluşunun yemekhanesi kapatılacak. Oruç tutmayanlar üzerinde baskı kurulacak.

İftarı bahane eden, işini gücünü bırakıp erkenden tüyecek.

Türkiye bir deprem felaketi yaşamış. Bu yıl kim iftar sofrası düzenleyecekse, bunu deprem bölgelerinde kursun. Ya da bedelini oralardaki fakir fukara insanlara versin.

Her kim bu ortamda kamunun, şirketlerin, kuruluşların, belediyelerin parasıyla başka yerlerde, hele hele lüks yerlerde iftar sofrası kurarsa, tokları ağırlamaya kalkışırsa, ramazan boyunca bunları teşhir etmek medyanın, hepimizin görevi olmalı.



Yazarın Tüm Yazıları