Elçi Pearson'a Konukoğlu'nun uçağı

BAŞBAKAN Bülent Ecevit'in Ocak ayı ortasında yapacağı gezinin hazırlıkları için halen ABD'de olan Büyükelçi Robert W. Pearson geçenlerde Gaziantep'teydi.

Şehri ilk kez ziyaret eden elçi Gazianteplilerle sıcak ilişkiler kurup, bazı vaadlerle bulunmuş...

Pearson, Valiyi ve Belediye Başkanı Celal Doğan'ı ziyaret ettikten sonra, yerel Sabah Gazetesi'nde bazı gazetecilerle biraraya geliyor.

Pearson'un ziyareti nedeniyle gazetesinde elçiye yönelik ingilizce bir mektup yayınlayan Tuzcu bakın neler anlatıyor.

‘‘Pearson Antepliler'in sıkıntılarını can kulağıyla dinledi. Körfez Savaşı nedeniyle ekonomimizin nasıl darbe aldığını anlattık. Ekonomimizin yüzde 80'ini teşkil eden tekstil üzerinde önemle durdu.’’

Şimdi gelelim Pearson'ın Anteplilere verdiği söze.

ABD tekstil kotalarını 2002'de yüzde 50, 2005 yılında ise tümden kaldıracak. Bu durumda Çin, Pakistan, Hindistan gibi ülkelerle Türkiye'nin rekabet etmesi daha da zorlaşacak.

Anteplilerin bunu hatırlatıp, Amerikan pazarında tekstil ürünlerine destek talebinde bulunmaları üzerine Pearson ‘‘Biz kendi ülkemizde dahi üç dev tekstil şirketinin batmasına seyirci kaldık. Müthiş bir rekabet ortamının olduğu tekstilde bir ayrıcalık söz konusu olamaz’’ diyor.

Ancak Gaziantep'te bir ‘‘Tekstil Rekabet Merkezi’’ kurulması önerisine sıcak bakıyor ve 2005 yılına kadar böyle bir merkezin kurulması için destek sözü veriyor.

Pearson'ın ziyaretinde bir önemli gelişme daha oluyor. Elçi, kültürel değişim önerisi doğrultusunda ilk aşamada, bazı Anteplileri özel bir program çerçevesinde ABD'ye davet ediyor.

Davet edilenler şöyle: Başsavcı Ahmet Karayiğit, işadamı Abdülkadir Konukoğlu ve Gaziantep Üniversitesi Rektörü Hüseyin Filiz.

Gaziantep ekonomisinin yüzde 60'ını karşılayan, Sanko'nun patronu Konukoğlu, Pearson'ın davetine anında yanıt veriyor.

Hava muhalefeti nedeniyle Ankara uçağının iptal edilmesi üzerine kendi uçağını öneriyor ve böylelikle Pearson 8 kişilik Gulstream uçağıyla Ankara'ya dönüyor.

Borusan, Kariye'yi ölümsüzleştirdi

BİLENLER bilir. İstanbul'un incilerinden bir tanesi de Kariye Müzesi'dir.

Kariye, 6.yüzyılda İmparator Jüstinyen tarafından manastır olarak inşa ediliyor. 14. yüzyılda İstanbul'un en zengin kütüphanesine dönüşüyor.

Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethinden dört yıl sonra cami olarak kullanılmaya başlanıyor. 1945'den sonra müze sıfatını alıyor.

1948-58 yılları arasında Amerikalıların desteğiyle yenileniyor.

Müzenin benzersiz mozaik ve freskleri, Bizans tarihcisi Cyril Mango'nun metniyle Borusan'ın‘‘Chora the Scroll of Heaven’’ kitabında ölümsüzleştirildi. Fotograflar ise mimar Ahmet Ertuğ tarafından çekildi.

Deride iç pazar nasıl canlanacak?

YILI galiba Türkiye'nin sektörel sorunları yazısıyla kapatacağız.

Yukarıda tekstil derken şimdi sıra deriye geldi.

Geçen akşam Türkiye Deri Konfeksiyoncuları Derneği Başkanı Hüseyin Demirci ve Deri Konfeksiyoncuları Dış Ticaret Şirketi Başkanı Seyit Ali Gündüz ile sohbet ediyoruz.

Bilmediğimiz bazı şeyleri öğreniyoruz.

Deri sektörü 2001'de yüzde 16'lık bir ihracat artışı kaydetmiş.

Marks&Spencer'ın sattığı deri ürünlerden yüzde 80'i Türkiye'de imal ediliyor.

Türk dericilerin müşterileri arasında Gucci, Louis Vuitton, Armani gibi ünlü markalar var.

Dericilerimiz Varşova'da iki katlı bir çarşı açmışlar. Çarşı sadece Polonyalılar'a değil çevredeki diğer ülkelerden gelen müşterilere de hizmet veriyor.

İhracatın daha da canlanması için bazı pürüzler mevcut.

Deri konfeksiyonunda ve işleme sanayide önemli bir konumda olsak da, yarı işlenmiş ve ham deri de ithalata bağımlıyız.

Diyeceksiniz her yıl büyük kavgalara yol açan kurban derileri hiç mi işe yaramıyor?

Ben de merak edip Seyit Ali Gündüz'e sordum.

Ne yazık ki, kurban derilerinin pek çoğu daha hayvan kesilirken zarara uğradığı için heba olup gidiyormuş.

Ham deri ithalatında KDV oranı yüzde 1.

İşlenmiş deride yüzde 18.

Dericiler diyor ki, bu oran yüzde 1'e çekilirse ihracat ve rekabet kolaylaşır.

Bu arada küçük bir parantez. Çin, tekstilde olduğu gibi bu sektörde de önemli rakibimiz. Avustralya'nın kuzu ve koyun derisi üretiminin yüzde 50'sini ithal etmiş. Biz yüzde 25'ini ithal etmişiz.

Dericilere dönersek diyorlar ki, ‘‘Önemli bir yol ayırımındayız. Batılı alıcı ya Çin'den ucuz fiyata kalitesiz mal alacak. Ya da bizden daha pahalıya kaliteli mal alacak. Seçimi onlar yapacak.’’

Dış pazarda durum böyle. Peki ya iç pazar?

İşte bu noktada Hüseyin Demirci dertli. ‘‘65 milyonluk bir pazardan çok küçük bir bölümüne ulaşabiliyoruz’’ diyor.

Türk insanı deriyi sevmiyor mu?

Yoksa ulaşılmaz mı görüyor?

Bu soruların yanıtı yine dericilerde. Piyasa araştırması yapmak onlara düşüyor. Bir de ürünlerini Kapalıçarşı, Aksaray'ın tekelinden kurtarıp Beyoğlu, Bağdat'a ya da diğer semtlere ulaştırmayı başarırlarsa belki iç piyasa canlanır.
Yazarın Tüm Yazıları