El Kaide içimize girince

RADİKAL gazetesinden İdris Emen geçenlerde son ayların en önemli gazetecilik başarılarından birine imza attı.

Haberin Devamı

Emen’in geçen pazar ve pazartesi günü çıkan haberleri, Suriye’de Esad rejimine karşı silahlı mücadele veren El Kaide çizgisindeki cihatçı örgütlerin Türkiye’nin güneydoğusunda gençleri “kazanarak” kendi saflarında savaşmaya götürdüklerini anlatıyordu.
Bu haberler, Emen’in Adıyaman’a giderek konuştuğu, çocukları Suriye’ye gitmiş üç ayrı babanın anlatımına dayanıyor. Ancak Suriye’ye dönük trafiğin farklı istikamette işlediği bir örnek de var. Emen, Suriye’ye geçerek İran çizgisindeki Hizbullah’a katılıp Beşar Esad rejiminin yanında savaşan bir gencin babasıyla da konuşmuş. Bundan Hizbullah’ında da boş durmadığını anlıyoruz.

* * *

Gazeteciye konuşan babaların aktarımları büyük ölçüde birbirini tutuyor. Cihatçı grupların kanca attığı bu gençlerin önce davranışları farklılaşmaya başlıyor, dünya görüşleri değişiyor ve bir noktada ortadan kayboluyorlar. Adres, daha çok El Kaide çizgisindeki cihatçı grupların Suriye’deki kampları oluyor.
Habere göre, bu durumdaki gençler başta Adıyaman olmak üzere Bingöl, Batman, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Bitlis gibi kentlerden devşiriliyor. Radikal muhabiri, yalnızca Adıyaman’dan Suriye’ye 200 gencin gittiğinin “ileri sürüldüğünü” yazıyor. Adıyaman Emniyet Müdürlüğü’nün bu haberler üzerine önceki gün Radikal’e bir açıklama yaparak, “ailelerin başvurusu üzerine” kentte “25 gencin kayıp olduğunu, bunlardan 11’inin Suriye’ye gittiğinin tespit edildiğini” belirtmiş olması önem taşıyor. Bu açıklama, rakamlar tutmasa da, sorunun resmi bir teyididir.
Adıyaman kısmen küçük bir kenttir. Bu sorunun Türkiye’nin diğer kentlerine yansımasıyla ilgili açık bir veri bulunmuyor. Yalnızca Adıyaman’da 25-11 gibi resmi rakamlar telaffuz ediliyorsa, Türkiye toplamının bunun çok üstünde çıkması tahmin edilebilir. Bazı gençlerin savaşta öldüğü ve cesetlerinin Türkiye’ye getirilerek aileleri tarafından toprağa verildiği durumlar da biliniyor.

* * *

Karşımızdaki sorunun pek çok boyutu var. Bunlardan kuşkusuz en önemlisi insani boyutudur. Suriye’deki içsavaş Türkiye’ye dönük olumsuz serpintilerinden birini, buraya gidip savaşa katılarak hayatını tehlikeye atan ve ölen gençlerin, onların çaresizlik içindeki ailelerinin dramında gösteriyor.
İkincisi, güvenlik boyutu. Bu örgütler Türkiye’nin içine sokularak savaşçı kadrosu toplayabildiklerine göre, Türkiye içinde de her zaman potansiyel bir güvenlik riski oluşturuyor. Zor bir soru daha var. Suriye’ye gidip savaşan bu gençler Türkiye’ye El Kaideci kimlikleriyle döndüklerinde toplum hayatına nasıl geçiş yapacaklar? Türkiye sınırlarından içeri girince cihattan vazgeçip hemen demokrasiyi mi içselleştirecekler?

* * *

Meselenin bir diğer rahatsız edici boyutu, söz konusu örgütlerin Türkiye’de sahip oldukları hareket serbestisi ve kullanabildikleri organizasyonel yetenektir. Bir gencin hedeflenmesi, endoktrine edilmesi, bu süreçte örgüte katılıp cihada gitmeye ikna edilmesi ve ardından ülke dışına çıkarılması, kısa süreli amatör bir çabayla sonuçlandırılacak bir iş değildir. Burada uzun zamanlı, organize bir çabanın varlığı inkâr edilemez.
Bu saptamadan işin istihbarat boyutuna geçebiliriz. İstanbul gibi büyük metropollerde bu gibi örgütlere sızmanın güçlüğü belli ölçülerde kabul edilebilir ama Adıyaman gibi küçük bir kentte gençlere dönük böylesine yaygın bir organizasyonel çabanın istihbar edilmesi aynı ölçüde güç olmamalıdır. Haber alınmadıysa, bu durum bir istihbarat zafiyetine işaret eder. İkinci olasılık, alınan istihbarata rağmen bu gibi faaliyetlere göz yumulmasıdır. Her ikisi de düşündürücüdür.
Ayrıca, çok uzun bir süre resmi politika olarak Suriye’ye giden cihatçı grupların Türkiye’yi bir geçiş terminali ve lojistik destek merkezi olarak kullanmalarına izin verilmesinin zaman içinde getirdiği gevşekliğin, yarattığı boşlukların sonuçları da bu bağlamda göz ardı edilmemelidir.

* * *

Neresinden bakılırsa bakılsın bu konudaki haberler Türkiye için çok ciddi bir sorunun radarda belirdiğini göstermesi açısından göz açıcı olmalıdır.
İstanbul’daki üç büyük futbol kulübünün taraftar gruplarını bir buçuk yıl süreyle izleyen, telefonda neredeyse nefes alışlarını bile dinleyen, kulüp yönetimlerinden alıp karaborsada sattıkları biletlerin hesabını tutmakta büyük bir başarı gösteren devlet çarkının, kent merkezlerine evler açıp El Kaide’ye eylemci devşiren örgütler karşısında nedense aynı üstün performansı tekrarlamaması 2013 Türkiye’sine özgü bir çelişki olsa gerektir.

Yazarın Tüm Yazıları