Parayla özgürlük sağlanabilir mi

Güncelleme Tarihi:

Parayla özgürlük sağlanabilir mi
Oluşturulma Tarihi: Mart 15, 2004 00:00

TÜRKİYE'de çeşitli özgürlükler alınmaz ya da kazanılmaz, devlet tarafından verilir. Devlet vatandaşlarına özgürlük dağıtırken, verilen özgürlüğün ucuz olmasına da çok dikkat eder. Özgürlüklerdeki ucuzluk devletin verdiği sübvansiyonlarla sağlanır.Örneğin, vatandaşın haberleşme özgürlüğü kısıtlanmasın diye posta idaresi zararına çalışır. Bu yüzden iyi servis veremez. Posta işi kendiliğinden özelleşir. Vatandaş piyasa fiyatını verip özel şirketle haberleşme özgürlüğüne kavuşur. Bunca kurye şirketi boşuna mı türedi?Devlet vatandaşın seyahat özgürlüğü kısıtlanmasın diye tren ücretlerini çok düşük tespit eder. Bütün dünyada şehirlerarası tren ücretleri neredeyse uçak fiyatınadır. Bizde trenler çok ucuzdur. Doğal olarak verdiği servisin kalitesi düşer. Devlet zarar edip trenlere müşteri bulamaz hale gelebilir.Seyahat özgürlüğü kısıtlanmasın diye geçmişte uçak ücreti ve benzin de ucuzdu. Sonunda, devletin buraları besleyecek gücü kalmadı ve fiyatlar piyasa düzeyine çekildi. Yıllar süren bu uygulamalar vatandaşta devletin sunduğu servisin ucuz olması gerektiği izlenimi bıraktı. Şimdi, devletin ‘‘özgürlükler ucuz sağlanmalı’’ mantığını değiştirmesine ciddi direnç var.Geçmişte yapılan bir çalışma kullanımdaki otoyolların geçiş ücretlerinin kilometre başına ortalama 3.5 cent olması gerektiğini göstermişti. Halbuki, devlet vatandaşların seyahat özgürlüğünü kısıtlamamak için otoyol ücretlerini daha ucuz yapıyor. Yeni otoyollara kaynak yaratamıyor.Örneğin, İstanbul-Ankara otoyolu bugünkü fiyatlarla 18.5 milyon lira olması gerekirken, alınan ücret bunun yarısından azdır.Boğaz köprüleri geçiş ücretleri gidiş-dönüş 2 doların altında. Benzer köprülerin tek yönlü geçiş ücreti dünyanın başka yerlerinde 3 dolardan fazladır. Türkiye fakir ülkedir, bu çeşit ücretler dünya fiyatının altında olmalıdır mantığı çok geçerli değildir. Çünkü, Türkiye fakir olduğu için köprüler Türkiye'de dünyanın başka yerlerine göre daha ucuza mal edilmiyor. Aksine, bu yapıların maliyeti Türkiye gibi ülkelerde daha pahalı oluyor.Bizdeki ucuzluk köprü trafiğinin artması ve köprülerin çok daha çabuk aşınması anlamına gelmektedir. Yani, maliyetler çok daha fazla artmaktadır. Özgürlüklerimizi piyasa fiyatından kullandığımızda, özgürlüklerin kullanılması da, korunması da kolaylaşır. Bir gün elbette bunu öğreneceğiz.Döviz dengesi bu yıl sorun olmazGEÇENLERDE yazdığım gibi, 2002 milli geliri olduğundan fazla tahmin edildi. 2003 milli geliri az tahmin edilecek. Milli gelir istatistikleri bir tahmindir. Dolayısıyla, bu çeşit tahmin hataları olabilir.Geçmişteki iktisadi ilişkileri kullanarak yapılan hesaplamalarda, 2003’deki büyümenin 2002’dekinden yüksek olması gerektiği yönünde bir izlenim elde ediliyor. Geçen yıl cari işlemler açığı 7 milyar dolardan fazla açık verdi. Döviz açığının 2003’de daha fazla olduğu düşünülebilir.Bu yıl büyümenin yüzde 5'in altında kalması durumunda cari işlemler açığı da geçen yıla göre küçülecektir. Bu gelişme Türkiye ekonomisini dış ödemeler açısından rahatlatacaktır. Dolayısıyla, bu yıl döviz dengesi açısından kaygılanacak bir durum yoktur. Şimdiden düşünülmesi gereken olgu gelecek yıl ciddi boyutlarda artacak olan dış borç servisidir. Artan dış borç servisinin 4.3 milyar dolar kadarı Merkez Bankası'nın IMF'ye ödeyeceği borcudur. Bu miktar nakit bazda döviz rezervlerinin biraz azalmasıyla da rahatça karşılanabilir. Artan borç servisinin diğer kısmı ve ek gelecek döviz açığı yeni borçlanmalarla karşılanacak. Borçlanmaların çok kolay olamayabileceği bir ortamda fatura büyümeden feragat etmek olarak karşımıza çıkabilir. Bu ciddi bir risktir. Birkaç yıl öncesini hesaba katan bir ekonomi politikası stratejisi, bu yıl büyümeyi artıracak eylemlerden kaçınırken, gelecek yıllarda da dış borçlanmanın önünü tıkayabilecek gelişmelerin risklerini asgariye indirmelidir.Devlet vergi alırken ‘soygunculuk’ yapamazDEVLETLE vatandaşlar arasındaki en kutsal ilişkilerden biri vatandaşların yetkilendirdiği devletin vergi koyma ve toplama otoritesi ve vatandaşların da yasalarla belirlenmiş vergileri devlete ödeme zorunluluğudur. Bu ilişkinin tabanı yalnızca iktisadi ilkeler değil, aynı zamanda siyasal yapının da bir parçasıdır. Devleti vatandaşın parasına el koyan bir çeteden ayıran en önemli özellik devlete verilen vergi koyma ve toplama otoritesinin vatandaşlarca verilmiş olmasıdır. Yani, vatandaşlar kendi rızalarıyla vergilendirilir. Otorite devletindir. Devleti yetkilendiren vatandaşlardır. Bu çerçeve içinde, vatandaşlar yasalarla belirlenen vergileri nasıl devlete ödemekle mükellefse, devlet de vatandaşlara saygılı olmak zorundadır. Bir soyguncu gibi davranamaz. Bugünlerde çeşitli duyumlar alınıyor. Emlak alım-satımında yanlış değer gösterilip gösterilmediği 5 yıl geriye gidilerek kontrol ediliyor. Bu doğaldır. Ama, vergi borcunun tebliğ edildiği gün ödenmesinin mecbur tutulması, aynı gün ödenmezse bir kez daha yüzde 4 gecikme cezası uygulanması vatandaşın gözünde devleti soyguncu koltuğuna oturtur. Geçen yıl çift alınan motorlu taşıtlar vergisini geri alma hakkı olan vatandaşlara hálá ödeme yapılmaması ayıptır. Geri ödeme emrinin sayısız imzada beklediğini öğrenmek vatandaşın devlete saygısını kaybettirir. Vergi mükelleflerinin beyanını beğenmeyip vatandaş üzerine vergi matrahını artırması yönünde yapılan baskılar yanlıştır. Devlet beyannameyi alır, eksik beyan varsa, inceler bulur. Bulduğunda, cezayı keser. Devletin gelire ihtiyacı olduğunu herkes biliyor. Devletin gelir elde etmesi alınan duyumlardaki stratejiyle olmaz. Devletin ‘‘vergi terörü’’ estirmesi verginin meşruiyetini aşındırır. Orta dönemde doğan zarar daha büyük olur. Maliye'nin ‘‘Salarım vergiyi, vatandaş bal gibi öder’’ tipi efe yaklaşımı az sayıda olup az miktarda vergi ödeyen vatandaşları da küstürür. Elinde aksine bir delil olmadıkça, tüm vergi verenler devlet açısından kutsaldır. Devlet vergi verenlere nazik olmak zorundadır.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!