Orta Asya’ya gidiyorsanız yanınıza Türkleri de alın yoksa pantolonsuz kalırsınız

Güncelleme Tarihi:

Orta Asya’ya gidiyorsanız yanınıza Türkleri de alın yoksa pantolonsuz kalırsınız
Oluşturulma Tarihi: Aralık 29, 2009 00:00

DEİK’in önceki gün gerçekleşen genel kurulu için basılan “Dış Dünyanın Anahtarı DEİK” adlı kitapta en ilginç anılardan biri de Türk cumhuriyetlerine açılımın mimarlarından ‘aksakal’ unvanlı Nihat Gökyiğit’e ait. Gökyiğit, ABD’lilere, Orta Asya pazarını anlatırken Japonlarla yaşadığı bir anıyı anlatıp, “Giderken yanınıza mutlaka Türkleri alın, yoksa pantolonsuz kalabilirsiniz” diyerek uyarmış.

TÜRK iş dünyasının küresel ekonomiye açılımını hızlandırmak ve kurumsal dış ekonomik ilişkiler geliştirmek için kurulan Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) önceki gün gerçekleşen genel kurulunda DEİK’in kurucularının anılarının da yer aldığı “Dış Dünyanın Anahtarı DEİK” adlı kitap katılımcılara dağıtıldı. Kitaptaki en ilginç anılardan biri de Türk iş dünyasının Sovyetler Birliği sonrasında Türk cumhuriyetlerine açılımında büyük emekleri olan ve bunedenle Orta Asyalı Türklerin ‘aksakal’ ünvanı da verdiği Nihat Gökyiğit’e ait. Gökyiğit, bir ABD’li finans grubuna Orta Asya pazarını anlatırken Japonlarla yaşadığı bir anıyı hatırlatıp, “Dikkat edin, giderken yanınıza mutlaka Türkleri alın, yoksa orada pantolonsuz kalabilirsiniz” demiş. 1992’de, Türk işadamlarının Alman ve ABD’lilerle OrtaAsya gezisi yapıp işbirliği imkanlarını araştırması üzerine Japonlardan da böyle bir talep gelir. 13-21 Nisan 1993 tarihlerinde gezi programlanır. Turgut Özal’ın meşhur 11 günlük Orta Asya gezisi de (dönüşünde öldü) aynı tarihtedir. Nihat Gökyiğit Türk-BDT iş Konseyleri başkanı, Servet Harunoğlu da Türk Kazak İş Koseyi Başkanı olarak Özal’dan izin alır ve Japonlarla buluşurlar. Nihat Gökyiğit’in, kitabın 315’inci sayfasında yer alan anısı şöyle: “Japonlarla Orta Asya gezisi yaparken Semerkant’ta bir gece kaldık. Sabah herkes saat 06.00’da bavullarını kapı önüne koyacak ve yarım saat sonra da otelden ayrılacaktık. Baktım bir Japon yüzü bembeyaz olmuş bir şeyler anlatıyor. ‘May I Help You’ dedim, ‘Ben heyecandan giyeceğim pantolonu da bavula koymuşum, bavulu da aşağı indirmişler’ dedi. Aşağıda 140 parça bavul ve eşya, kamyonla gidecek istiflenmiş. Aşağı inmesi lazım ama pantolonsuz. Çantamda uzun bir yağmurluk vardı, verdim, giydi, indi kendi bavulunu arıyor. Bu arada bir kamyon bavul da uçağa gitmiş. Bu arada Keidanren (Japonşa İş Bederasyonu) genel sekreteri sürekli ‘neden geç kalıyoruz’ diyor. ‘Sizin arkadaşlardan biri pantolonunu kaybetti, çare arıyoruz’ dedim. Heyetin başkan yardımcısı çantasından bir pantolon çıkardı. Pantolon oldu ve gidebildik. 5-6 ay sonra bir ABD finans grubu Orta Asya’ya çıkmadan önce DEİK’ten brifing alıyor. ‘Aksakal söyleyeceğin bir şey var mı’ dediler. Dikkat edin giderken yanınınıza mutlaka Türkleri alın, yoksa pantolonsuz kalabilirsiniz.’

Varlıer Tükmenbaşı’nı eleştirdi herkes güldü

DIŞ Dünyanın Anahtarı DEİK adlı kitabın 292’inci sayfasında da Türk-Türkmen İş Konseyi eski başkanı Oktay Varlıer’in anısı yer alıyor. Türk cumhuriyelerinin devlet başkanlarına bir eleştirinin dile getirilmesinin güç olduğu dönemlerde yaşanan olay şöyle: “Aşkabad’da Demirel ve Türkmenbaşı ile işadamlarının katılacağı toplantıda konuşma yapmak istedim. Türkmenler ‘kesinlikle olmaz, bizi şikayet edersiniz, Türkmenbaşı da çok kızar’ dediler. ‘Söz veriyorum söylemeyeceğim’ dedim, 5 dakika verdiler. ‘Kusuruma bakmazsanız, konuşmama bir eleşiriyle başlayacağım’ dedim. Herkes dondu. ‘Sizin burada yemekleriniz çok güzel, dayanamayıp çok yiyoruz, kilo alıyoruz, bu şikayetimi Sayın Türkmenbaşı’na bildirmek istiyorum’ dedim. Millet bir kahkaha attı.”

Turgut Bey’i ben hallederim sen de Papandreu’yu hallet

KİTABIN 222’inci sayfasıda da Türk-Japon ve Yunan iy konseyleri eski başkanı Şarık Tara’nın, Klaus Schwab ile birlikte ‘savaşın eşiğine gelmiş’ Türkiye ile Yunanistan’ın başbakanlarını buluşturma projesi anlatılıyor. Tara’nın anısı şöyle: “Davus’taydım. Klaus’la ahbabız, gelecek yıl neyapalım diye düşünüyoruz. Dedim ki; gelecek sene Turgut Özal ile, Papandreu’yu buluşturalım. Turgut Bey’i benhallederim, Papandreu’yu sen hallet. ‘Çok iyi fikir’ dedi. Ben geldim, Turgut Bey’e söyledim; o hazırzaten, halletmek diye bir şey yok. Klaus ise üç defa gitti Atina’ya ikna etti sonunda. Davos’ta Belvedere Oteli’nin büyüksalonunda birçay vaktif biraraya geldi heyetler. 50 Türk 50Yunanlı vardı. Herkes ağlıyordu, o kadar duygulu bir andı. Çünkü millet barış istiyor, bozan politikacılar. Turgut Bay’le Papandreu geldiler el sıkıştılar. Sonra Konsey’ ikurmak için ben İstanbul’a geldim.”

Atina’yla Selanik kapıştı kapıyı patrik hazretleri açtı

KİTABIN en ilginç bölümlerinden biri de Türk Yunan İş Konseyi eski başkanlarından Rahmi Koç’un anılarının yer aldığı sayfalar. Koç’a göre Konsey’in verimli olmasını engelleyen en önemli sebeplerden biri Yunanlıların kendi içinde organize olamamasıydı. Yunan kanadını oluşturacak işadamlarının Atina’dan mı yoksa Selanik’ten mi olması gerektiği giderek bir anlaşmazlık konusu haline geliyordu ve hatta kavgaya dönüşmüştü. Sonunda Konsey kuruldu ve 1993’te Rahmi Koç başkan oldu. Rahmi Koç Yunanlı işadamlarını işbirliğine ikna için yaptığını şöyle anlatıyor: “En önce patrik hazretlerine (Barthelomeos) gittim. ‘Siz bize yardım edin bu işbirliğinin olması için’ dedim. Zengin ve meşhur yunanlılara mesajımızı büyük ölçüde onun kanalından göndermiş olduk.”
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!