Önemli olan mevduat sahipleridir

Güncelleme Tarihi:

Önemli olan mevduat sahipleridir
Oluşturulma Tarihi: Ocak 04, 2002 00:00

ÇOK ilginç bir toplumuz. Zamanında kime, ne kadar ve neden verildiği dahi belli olmayan devletin teşvik politikasına sesimizi çıkarmayız da, bankacılık sisteminin zor duruma düşmesi nedeniyle devletin vereceği desteğe karşı çıkarız.Bankacılık nazik bir sektördür. Çimento ya da inşaat sektörüne benzemez. Önlem alınmazsa, birkaçı battığında diğerlerini de peşlerinden sürükler. Batan bankaların sermayedarları elbette kaybederler. Ama, batan bankalara borç verenlerin tümü kaybeder. Yani, tüm ekonomi zarar görür.Konu, münferit bazı bankalar olmayıp tüm bankacılık sistemi olunca, devletin bankacılık sistemine destek vermesinden başka bir seçeneği yoktur. Bu konu bu köşede son iki yıldır defalarca işlendi. Ayrıntılara girmeme gerek yok.İDARİ İNİSİYATİFBazı bankaların mali durumlarının diğerlerine göre daha iyi olması, devletin mali durumu o kadar iyi olmayan bankalara destek vermesini eleştirmelerini haklı çıkarmaz. Sistemin aksaklıkları düzelmediği takdirde, durumu göreli olarak iyi olan bankaların da durumu bozulacaktır. Yani, başka sektörlerde olduğu gibi, ‘‘çürükler gitsin, sektör bana kalır’’ mantığı bankacılıkta çalışmaz.‘‘Devlet, madem destek verecekti, neden daha önce bankaları Fon'a aldı’’ gibi bir eleştiri de haklı değildir. Devlet, bankanın durumuna göre çeşitli önlemler alabilir. Bu önlemler bankadan bankaya da değişebilir. Mutlaka tüm bankalara aynı muamele yapılması gerekir diye de bir strateji olamaz. Aksine, bankacılık sektöründe devlet politikalarının katı kurallara bağlanması sektörde ‘‘ahlak çöküntüsü’’ne yol açar. Örneğin, ‘‘bundan sonra hiçbir banka Fon'a alınmayacaktır’’ ya da ‘‘bundan sonra mali durumu bozulan bankalara devlet destek verecektir’’ gibi yaklaşımlar iyi bankanın kötüleşmesine, mali durumu kötüleşen bankanın daha da zor durumlara düşmesine neden olurlar.Bankacılık sektörüne devletin müdahale etmesinin tek amacı, mevduat sahiplerinin sisteme olan güvenlerinin devam etmesidir. Sisteme olan güven bazen büyük bir bankanın, bazen de çok küçük bir bankanın zor duruma düşmesiyle sarsılabilir. Hangi durumda devletin nasıl davranacağı ‘‘idari inisiyatif’’tir. Dolayısıyla, banka-devlet ilişkisinde belli bir noktadan sonra katı kurallar olamaz. Bu, gelişmiş bütün ülkelerde de böyledir. Bizde de böyle olmak zorundadır.ÖNEMLİ OLANÖnemli olan, bankacılık sektörüne yönelik olarak devlet politikalarının şeffaf olmalarıdır. Bankacılık sektörüne devletin amacından sapmayan her türlü müdahalesi söz konusu olabilir. Yeter ki, uygulanan strateji mantıklı, anlatılabilir ve şeffaf olsun.Bu şartların yerine getirilebilmesi için devletin ‘‘kimlerin bankacılık yapabileceğine’’ karar vermesi gerekiyor. Devlet, hareketleriyle kimlerin bankacılık yapabileceğine ilişkin kararını açık edecektir. Bu süreç bitene kadar da her müdahale ‘‘sermayedarın kurtarılması’’ olarak algılanacaktır. Sonuç öyle bile olsa, bu sorunun başka bir çözüm yolu yoktur.Son yıllarda, itibarı olanlar değil, itibar kazanmak isteyenler banka sahibi oldular. Banka sahipleri, zaten itibarlı oldukları için bu işi yaptıklarında sorun çözülecektir. O zaman, sermayedarı dahi kurtarmak kamuoyu vicdanını rahatsız etmeyecektir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!