Kárdan pay

Güncelleme Tarihi:

Kárdan pay
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 01, 2002 00:00

GEÇEN haftanın en çarpıcı ekonomik haberi, Merkez Bankası'nın 2001 yılında müthiş kár patlaması yapmasıydı.Deniz Gökçe, köşesinde ‘‘para basma yetkisi’’ olan bir kurumun yani, herhangi bir merkez bankasının ettiği kárın, piyasa ekonomisinde sözü edilen kár olmadığını yeterince anlattı. İzninizle ben konuyu bir başka açıdan ele almak istiyorum.Türk ekonomisi krizde ve Türk bankaları kriz cehenneminin en derin çukurundayken ülkenin Merkez Bankası, tek başına 5.4 milyar dolar yani milli gelirin yüzde 3'ü kadar kár etmiş. Sevinelim mi, üzülelim mi? Kriz çıkmayan senelerde çok fazla kár (?) edemeyen Merkez Bankası, kriz çıkınca inanılmaz boyutlarda kár etmiş. İşin ilginç yanı ‘‘mevzuata göre’’ bu kárdan da Merkez Bankası yöneticilerine pay verilecek olması. Bu arada hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum. 2001 yılında iki ay süreyle başkanlık yapan Gazi Erçel'e de, katkılarından dolayı, kıstelyevm hesabıyla da olsa, kárdan pay vermeyi ihmal etmek haksızlık olur yani.İş hayatında ‘‘kazan, kazandır’’ diye bir ilke vardır. Şirket yöneticilerine, kárdan pay verilmesinin gerekçesi budur. Çünkü bu suretle patronla (hissedarlarla), yöneticilerin çıkarları aynı ortak hedefte buluşur. Merkez Bankası olayında ise tam tersi olmakta. Ülke, yani patron en büyük ziyanı ediyor, buna karşılık Merkez Bankası yöneticileri en yüksek kazancı elde ediyor. Bu durumda ben, Merkez Bankası'nın kárdan pay alan yöneticisi olsam, devamlı kriz çıkartırım. Aklıma gelmişken sorayım, bir bilen açıklasın. Acaba dünyanın herhangi bir ülkesinde merkez bankası yöneticileri, mesela Amerika'da A. Greenspan, FED'in yani Amerikan merkez bankasının kárından pay alıyor mu?* * *Hazır kár konusu açılmışken, biraz da 2001 yılının ilk üç ayında patlayan özel sektör kárlarına tekrar değinmek istiyorum. Üç hafta önce ‘‘İşten değil, borçtan kar etmek’’ diye bir yazı yazdım. Döviz kurlarının düşmesi sonucunda, bu yılın ilk üç ayı sonunda, döviz cinsinden borcu olan şirketlerin ‘‘hayali’’ kár patlaması yaşayacağını söyledim. Şirketin döviz borcu ne kadar yüksekse, kárının o kadar çok olacağına işaret ettim. Üç aylık sonuçları irdeleyecek ekonomi gazetecilerini, hataya düşmemeleri konusunda ikaz ettim. Ekonomi gazetecilerinin en az okuduğu ekonomi yazarı olduğumu tahmin ediyordum; doğruymuş. Kendim yazmış, kendim okumuşum. Hafta sonunda bir de baktım gazetelerin ekonomi sayfaları ‘‘patlayan kárlar’’ haberleriyle dolu. Bu patlayan kárların bir kısmı, ‘‘opereratif’’ kár olabilir. Ama çoğunun, döviz borçlusu şirketlerin ‘‘spekülatif’’ yani bilanço pozisyon kárları olduğu kuşkusuz. Ama bu konuda tek bir satır açıklama yok. Zannedersiniz, işler açılmış, fabrikalar şakır şakır çalışıp kárlı satışlar yapıyor. İnşallah o günler de gelecek...Kár kavramı, herhangi bir kavram gibi, incelenmeye ve irdelenmeye başlanınca ‘‘şişede durduğu gibi durmuyor’’. Bu sütunda, kárın anlam ve önemini anlatmaya devam edeceğim. Bugün, çok temel bir hususa vurgulamakla yetineceğim.Son Söz: Milli geliri artırmayan kár, ranttır.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!