Eğilmez: Hazine yetkilerini kısıtladı, sıra siyasilerde

Güncelleme Tarihi:

Eğilmez: Hazine yetkilerini kısıtladı, sıra siyasilerde
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 04, 1997 00:00

Haberin Devamı

Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, ekonomide radikal değişiklikler öngören programını Hürriyet'e açıkladı. Bunları yakında Hükümete sunup onay isteyeceğini kaydeden Eğilmez, bu kararların uygulanmasının şart olduğunu belirterek ‘‘Siyasiler de artık kendilerini bağlamalı. Biz Hazine olarak kendi yetkilerimizi kısıtlıyoruz. Tüm siyasiler de, lütfen, kendi yetkilerinizi kısıtlayın'' dedi.

Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, Türkiye'nin bundan sonraki ekonomik gidişatında belirleyici olacak ‘‘şok tedbirler'' hazırlıyor. Bu tedbirleri yakında Hükümete sunacağını belirten Eğilmez, Türkiye'nin bu tedbirleri mutlaka hayata geçirmesi gerektiğini belirterek, ‘‘aksi takdirde bu kısır döngüyü kırmamız mümkün değil'' dedi. Eğilmez, ‘‘Biz Hazine olarak kendi yetkilerimizi kısıtlıyoruz. Tüm siyasiler de, lütfen, kendi yetkilerinizi kısıtlayın'' çağrısı yaptı.

Bu tedbirlerin alınması için herkesin fedakarlık etmesi gerekeceğini kaydeden Eğilmez, ‘‘Siyasiler de artık kendini bağlamak zorunda'' dedi. Bu tedbirlerin hayata geçirilmesi için mevcut ortamın uygun olduğunu kaydeden Eğilmez, ‘‘Bu tedbirler uygulandığı takdirde Türkiye'nin 2000'li yıllarda, dünyada çok olumlu bir konuma geleceğini'' belirtti.

Ekonomide alınacak şok tedbirleri Hürriyet'e açıklayan Eğilmez, şu değerlendirmeleri yaptı:

PARA PROGRAMI

Planladığımız tedbirlerden ilkini açıkladık; Hazine ile Merkez bankası protokol imzaladı. Henüz hayata geçirdik sayılmaz yalnız açıkladık. Niye hemen para programı değil de protokolle işe başladık diye eleştiriler oldu. Biz 1997 yi, geldiğimiz zaman birdenbire önümüzde bulduk. İçine girme şansımız olmadı. Yılın yarısı geçmiş oldu, denk bütçenin söylenip büyük açıkların gerçekleştirdiği bir bütçe bulduk.Altyapının düzeltilmesi ve önümüzdeki dönem için yeniden bir program hazırlanması gerekiyordu. Aslında protokolü hayata geçirmekle de iş bitmiyor. Asıl görev bundan sonra başlıyor. 1998'e gidene kadar bütün altyapıyı hazırlayıp 1998'de para programını ortaya koymamız lazım. Sonra da tabi birtakım para politikası araçlarında değişiklik olabilir.

PROGRAMA DESTEK

1989'daki protokolün en büyük eksikliği Hazinenin borçlanma programının kabul ettirilememesi olmuştu. O zaman mali program olarak adlandırılan bir programdı bu. Belki yanlış bir isimlendirmeydi. Mali programın tabiatıyla bir vergi ayağı var. gider ayağı var, nakit yönetimi ayağı var. Biz sadece içborçlanmayı hedeflemiştik o nedenle de ismine mali program koymuş olmamız birtakım tepkiler çekti. Elbette ki mali programın en önemli ayağı Maliye Bakanlığındadır. Vergi düzenlemeleri, harcama ayakları Maliye Bakanlığı yetkisinde, nakit yönetimi yetkisi Hazinedir. Biz bu sefer ismini, bu nedenle ‘‘içborçlanma programı'' olarak değiştiriyoruz.

HER HAFTA İHALE

Birincisi içborçlanmanın yönteminin ne olacağı. Yönetilecek ihaleler nasıl olacak, yeni araçmlar olacak mı sorusu. İlk olarak içborçlanma ihalelerini haftalık olarak 3,6,9 ay 1 yıl haline dönüştürmek istiyorum. Bu yöntem iz bırakıyor ve geleceği daha rahat görmemizi sağlıyor, o nedenle istiyoruz.

Haftalık ihalelere ek olarak geçmişte de denediğimiz ve özellikle toplumdaki beklentilerin pozitifleşmeye başladığında başarılı olduğumuz ‘‘tap'' sistemimiz var. Yani tahvilleri çıkarıp, ihale faizlerine bağlı değişken faizli olarak bankalarda bu tahvilleri hazır tutuyorsunuz ve bu kağıtlar satın alıcıların taleplerine hazır bekliyor. Biz bu yöntemde geçmişte bir ‘‘ek faiz'' uygulaması yapmıştık. Bunu yine, aynen böyle yapacağız demiyorum ama bu da süratle gözden geçirip, uygulamayı düşündüğümüz bir yöntem.

‘‘İLK ALICI'' SİSTEMİ

Bunlara ek olarak hiç sözedilmeyen yeni bir sistem üzerinde çalışıyoruz. Bu da ‘‘primary dealer ship'' denilen sistem. Türkçesine ‘‘ilk alıcı sistemi'' diyebiliriz. Bu sistemde Hazine ihaleleri iki aşamalı olacak. 20-30 tane birincil alıcı diyebileceğimiz kurumu seçip Hazine ihalelerini bunlarla yapmayı, bunların da ikincil alıcılara ihale açmalarını planlıyoruz. Önce Hazine kendisine ilk teklifleri verecek olan kurumları seçecek. Bu sistemin altyapısını hızla hazırlayıp yılbaşında bu sisteme geçmeyi planlıyoruz. Biz ihaleleri sayıları kısıtlı bu ilk alıcı kurumlara, onlar da kendi alıcıları olan kurumlara bildirecekler. Bütün o teklifleri alıp, gelip Hazine'nin ihalesine katılacaklar.

Her türlü ihalede fesat karıştırmak usülsüz işlemler yapmak, bilindiği gibi yasaktır. İhaleler bu sistemle daha şeffaf hale gelecek. Eğer birileri de ihalede usulsüzlük yaparsa, kural dışına çıkan hareketleri olursa, primary dealarlık'tan çıkarılacak yani ilk alıcı olma hakkı elinden alınacak, yedekte bekleyen ilk alıcı adayına bu hak verilecek. Bu sisteme 1998 başında geçmeyi planlıyoruz.

Daha önce mali program dediğimiz, şimdi içborçlanma programı dediğimiz asıl şey içborçlanmanın ‘‘finansa edilebilir açık'' ile bağdaştırılması. Bunu cari yıldaki yeni borçlanma miktarının bütün diğer mali göstergelere öncelik etmesi olarak tanımlıyoruz. Bu kavramla diyoruz ki; içborçlanmada; piyasaları bozmayacak, faizleri saptırmayacak, büyük şoklara yolaçmayacak, ek borçlanmaları davet etmeyecek, optimum içborçlanma miktarı tesbit edilir. Bu finanse edilebilir açıktır ve diğer bütün kavramlar bunun üzerine inşa edilmeye başlar. Dolayısıyla bundan daha fazla ya da değişik bir açık kavramı önümüze çıkmaz. Tabi bunun da yürürlüğe giriş tarihi 1998 yılı başından itibaren olacak.

Bu çalışmaları Hükümete sunacağız. Biz Hazine olarak kendi yetkilerimizi kısıtlıyoruz. Tüm siyasiler de, lütfen, kendi yetkilerinizi kısıtlayın! Aksi takdirde bizim bu kısır döngünün içinden çıkmamıza imkan yok. Aksi takdirde kötü yönetilmiş bir dönemden sonra, iyi yönetilmeye başlamış bir dönemin ömrü de çok uzun olmayabilir. Hep bunun altını çiziyorum: Türk siyasileri, siyasi iktidarları; kendileri iktidardayken, kendilerini ve bütün siyasetçileri bağlayacak önlemleri almazlarsa, muhalefette iken söyleyeceklerinin geçerliliği olmaz. Bunu iktidardayken yapmak zorundalar. Aksi takdirde kendilerinden sonra gelenler daha fazla açılmaya yönelirler.

Herkes artık bulunduğu yerde ideal sisteme gidecek adımları atmaya başlamalı. İdeali 3 yılda, 5 yılda yakalarız hemen demiyorum ama... Biz şimdi oturtuk bir protokol yaptık. Hazine kendini bağladı. Merkez Bankası bu işi taahhüt etmiş oldu. ‘‘Ben 1998'den itibaren para programı açıklayacağım ve bunun peşinde koşacağım'' dedi. Bir adım attık. Şimdi biraz önce saydığım adımları atmaya çalışıyoruz. Her kişinin, bulunduğu yerde bu adımların atılmasına yardımcı olması ve kendi adımlarını atması lazım.

Birinci hedefimiz enflasyonun düşürülmesi. Biz bütün bunları bunun için yapıyoruz. Enflasyon 90, 80 hatta 60 olsa bile, başka bütün herşeyini hazırlamış da olsa Türkiye'nin uluslararası alanda itibarını kurtarması çok zor. Türkiye'nin uluslararası alanda itibarının sağlandığı dönemler ekonomik istikrar tedbirlerinin, tam olmasa da, iyi kötü başarıya ulaştığı dönemlerdir.

DAHA FAZLA DIŞBORÇ

Biz meseleyi böyle ortaya koyarken, özellikle radikal bir finanse edilebilir açık kavramıyla giderken, bütün bunları içborçlanmayı düşünerek söylüyoruz. Dışborçlanma ile ilgili hiçbir şey ortaya koymadım. Finanse edilebilir açık içborçlanma ile finanse edilebilir açıktır. Çünkü Türkiye dışborçlanmada net geri ödeyici konumunda. Dolayısıyla içerde yaptığı borçlanma ile dışarıya da borçlarını ödüyor. Şimdi bizim bunu tersine çevirmemiz lazım. Ödenilen kadar yeniden dışborçlanma, bilindiği gibi bizim bir zamanlar ciddi biçimde uyguladığımız bir prensipti. Önümüzdeki sene için bir miktar bunun üzerine çıkmak lazım. Önümüzdeki sene bütün bu uygulamalar açısından kritik bir dönem. Türkiye, eğer yapabiliyorsa, dışborçlanmasını artırarak 1998'de o dışborçlanma ile bu açığı bir miktar finanse edebiliyor olması lazım ki; sistem otursun. 1999 dan itibaren, tekrar, ödenecek borç kadar yeni dışborçlanma sistemine geçebiliriz. Özelleştirme gelirleri, belki de daha sonraki yıllarda dışborç tasfiyesinde kullanılmalıdır.

IMF ve Dünya Bankası memnun

Dünya Bankası yetkililerinin son Türkiye ziyaretinde hem kendisiyle, hem Mesut Yılmaz, Güneş Taner ve Işın Çelebi ile uzun uzun görüştüğünü anlatan Mahfi Eğilmez, şunları söyledi: ‘‘Benim gördüğüm şey; yeni felsefeden çok etkilendiler. Bu ayrıntıda anlatmadım ama kafamdaki şeyleri ana noktaları ile anlattım. 1,5 milyar dolarlık niyetlerini bu görüşmeler sonucu 4,5-5 milyar dolarlara çıkardılar. Bunu tabiki 4,5 milyar veya 5 milyar dolar kredi aldık diye yorumlamamak lazım. Dünya Bankası'nın Türkiye'ye bakışında inanılmaz ölçüde olumlu değişme olduğunu söylemek doğru birşey,ama 4,5 milyar doları verdiler demek yanlış birşey. Bütün bunlar projeye veriliyor.

Biz bütün bu projeleri doğru yapıp, kaynağını ne kadar ayırabilirsek, bunları alabiliriz. Projeleri götürmek için gereken içkaynakları ayıramazsak bunları da alamayız. Ama şunu söyleyelim; kafalarındaki 1,5 milyar dolarlık toplam proje paketinden 4,5 milyar dolara sıçramaları tümüyle buradaki görüşmeleri ile olmuştur. Öyle zannediyorum ki; bu ilişkileri geliştireceğiz ve IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlarla, birkaç ay içinde, bunları yaptıktan sonra, ilişkileri çok daha ileriye götüreceğiz. Bu kez benim yapacağım da biraz farklı. Şunları yapacağız demeyeceğim. Şunları düşünüyorum, şunları hedefliyoruz deyip, sonra da gidip şunları yaptım demek istiyorum.''

Bağımsız Merkez Bankası

1998 yılının para programı ve Merkez Bankası'nın bağımsızlığıiçin bir geçiş dönemi olacağını söyleyen Mahfi Eğilmez, şöyle konuştu: ‘‘Eğer bu işte başarılı olabilirsek, 1998'i görmeden kesin tarih vermek istemiyorum ama, 2000 yılından itibaren Merkez Bankası'nın Hazineyi dolaylı da olsa finanse etmediği bir noktaya gelmemiz lazım. Yani Merkez Bankasının Hazine kağıtlarını doğrudan almadığı,talip olmadığı bir geçiş olacak. Ancak onu tamamlarsak işte o zaman Merkez Bankası tam anlamıyla bağımsız olur. Ben protokolün ve para programının nihai hedefi olarak bunu görüyorum. Bu protokolden sonra işler ilerleyince, belki başka bir program yapıp Merkez Bankası'nın hazine kağıtlarına olan talebi için bir limit konulabilir. Daha sonra bu talebi aşamalı olarak sıfırlayıp bu hedefe ulaşmak mümkün olacaktır.''

Öncelik 8 yıllık eğitim

Türkiye'nin bugüne kadar hep kendi imkanlarının üzerinde yaşamaya çalıştığını ve bunun sonucunda da ciddi sıkıntılarla karşılaştığını belirten Mahfi Eğilmez, şöyle devam etti: ‘‘Öncelikleri kaybettiğiniz zaman, Türkiye'de hep böyle oldu, özellikle de son yönetimlerde, hangisinin birinci öncelikli olduğunu kaybediyorsunuz. Bence 8 yıl eğitim, daha doğrusu bütün eğitim konusu iyi bir örnek. Türkiye'nin eğitimde, Cumhuriyetin başlarına kıyasla bile geri durumda olmasını açıklamak, aksi takdirde mümkün değil.

Demek ki öncelikleri yanlış tesbit etmiş, bunların peşinde koşmuşuz. Eğer 100 birim paranız varsa; bunu en öncelikli konulara dağıtmak zorundasınız. Bunlar da 3'tür, 5'tir. 100 tane önceliğim var derseniz Hepsine birer lira düşer, hiçbir şey yapamazsınız. Hatta hatta 100 liramıza karşılık 1500 liralık öncelik tesbit etmişiz. Yani yaşanan kaostur.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!