Destek arkamızda kurtulmak elimizde

Güncelleme Tarihi:

Destek arkamızda kurtulmak elimizde
Oluşturulma Tarihi: Ocak 02, 2002 01:49

Kötü geçen bir yıldan sonra herkes 2002 yılına umutla bakmak istiyor. Geçen yılki kayıpların hiç olmazsa bir bölümünün bu yıl geri kazanılabileceği düşünülüyor.

Umutlar boşuna değil. İçeride ve dışarıda iyi bir döneme giriyoruz. Tüm dünya için unutulması zor olan 11 Eylül olayları Batı dünyasının Türkiye'ye bakışını eskisine göre çok daha da olumluya çevirdi. Artan dış politik desteğin ekonomiye de yansıması kaçınılmaz. IMF'nin 2002 yılına yönelik olarak Türkiye'ye vereceği mali destek de bunun bir uzantısı. Aslında, Türkiye'nin dış mali destek gereksinimi 11 Eylül olayları olmasaydı da, vardı. Olaylar, zaten ihtiyacımız olan dış desteğe iyi bir kılıf hazırladı.

Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizin de daha umut verici bir yola girmiş olması Batı dünyasının Türkiye'ye verdiği politik desteğin bir uzantısı. Avrupa Güvenlik Politikası'na Türkiye'nin desteği ve Kıbrıs konusunda yaratılan olumlu hava Batı dünyasının Türkiye'ye verdiği desteğin olağan bir yansıması. Bütün bu gelişmeler iyi bir yemek pişirmek için gerekli malzemelerin tamam olduğunu gösteriyor. Şimdi, iş bize kaldı. Elimizdeki malzeme ile lezzetli bir yemek pişirmemiz gerekiyor.

Ekonomisini iyileştirmemek için direnen ülkelere hiçbir dış yardım yeterli değildir. Yani, intihar etmeye karar verenlere başkalarının yapabileceği fazla bir şey yoktur. Biz de, intihar etmeye karar vermediğimize göre, ‘‘doğru’’ şeyler yaparak içine düştüğümüz zor durumdan kurtulabiliriz. Ekonomik alanda, 2001 yılında yaşadıklarımızı bir kader olarak kabul edemeyiz.


Enflasyon inecek, ama yüzde 50'nin altı zor

TÜRKİYE
'nin en çok dikkat etmesi gerektiği alan 2002 yılında enflasyonun izleyeceği seyirdir. Geçen yılı yüzde 90 civarında bir enflasyon ile bitirdik. Enflasyonun bu denli artmasının arkasında yaşadığımız yüksek oranlı devalüasyon ve döviz kurlarındaki belirsizlik vardı. Devalüasyon beklentilerinin kırılması ve döviz kurlarındaki istikrar enflasyon üzerinde olumlu etkiler yapacaktır.

Kamu finansmanının düzelmesi enflasyon ile mücadelenin temelidir. Hedeflenen paralelde, kamu sektörünün milli gelirin yüzde 6.5'i kadar faiz dışı fazla vermesi devletin borçlanma ihtiyacının düşürülmesi açısından çok önemlidir. Devletin borçlanma ihtiyacının reel olarak düşmesi enflasyon ile mücadelede önemli avantajlar sağlayacaktır.

Hiçbir yılda olmadığı kadar, bu yıl enflasyon ile reel ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi günlük hayatımızda hissedeceğiz. Anti-enflasyonist politikalar büyümeyi olumsuz etkilerken, büyümeyi artıracak politikalar enflasyon açısından olumsuz olacaktır. Ekonomi politikalarını oluşturanlar açısından en zor seçim de büyüme ve enflasyon arasındaki seçim olacaktır.

Enflasyon 2002 yılında düşecektir, ama yüzde 50'nin altına inme olasılığı zayıftır. Enflasyonu çok hızlı indirmeye çalışmak ekonominin küçülmesini gerektirir.


Faizleri çok hızlı düşürmeye kalkmayın

YIL
boyunca faizler üzerinde çeşitli faktörler önemli olacaktır. Ekonomideki reel faizlerin daha makul seviyelere düşmesi için

1. devletin borçlanma ihtiyacının azalması,

2. kamu bankalarının yeniden yapılandırılmasının planlandığı şekilde tamamlanması,

3. bankacılık sekörünün rahabilitasyonunda yol alınması,

4. döviz kurlarının istikrar içinde seyir etmesi

5. alıştığımız politik çalkantıların olmaması gerekmektedir.

Söz konusu şartlar oluştuğunda faizlerin düşmesi kaçınılmazdır. Buna karşılık, faizlerin hızla düşmesi de çok arzu edilen bir gelişme olmamalıdır.

Türk Lirası yatırımlarının getirileri 2002 yılında döviz yatırımlarından elde edilecek beklenen getirilere göre daha yüksek olacaktır. Bu sağlanamadığı taktirde, ekonomide kalıcı bir istikrarı yakalamak zaten mümkün olamaz.


TL'nin reel olarak değerlenme şansı var

EKONOMİNİN
yeniden büyümeye geçmesi, enflasyonun daha makul seviyelere inmesi ve TL yatırımlarının cazip hale gelmesinin arkasında hep döviz kurlarındaki istikrar vardır. Dolayısıyla, Türkiye ekonomisinin düzelmesi için 2002 yılında döviz kurlarının istikrar içinde gitmesi kaçınılmaz bir ön şarttır.

Yıl içindeki kur değişmeleri enflasyonun da, TL faizlerinin de altında kalacaktır. Yani, Türk Lirası reel olarak değerlenecektir. Bu gidişatın kalıcı olduğuna dair inanç kuvvetlendikçe, döviz yatırımları cazibesini kaybedecektir. Türkiye'nin dış borçlanma olanaklarının artması kurlardaki istikrara katkı yapacaktır.

Türk Lirasının reel olarak ne kadar değerleneceği ise Merkez Bankası'nın politikalarına ve dış finansman piyasalarının Türkiye ekonomisi hakkında ne kadar iyimser olacağına bağlıdır.


Yüzde 1-3 büyümeyi başarı kabul edin

GEÇEN
yılın yüzde 10 civarındaki ekonomik küçülme bu yıl tersine çevrilebilir. Büyümeye geçmemiz için iki önemli neden var. İlk neden, bu denli küçülmeden sonra konjonktürel olarak büyümenin ivme kazanabileceğidir. İkinci neden ise, Batı'nın desteği ile Türkiye ekonomisinin dış borçlanma olanaklarının açılması olasılığıdır.

Yakaladığımız fırsatları iyi değerlendirebilmemiz için döviz kurlarının güvenilir bir istikrara kavuşması şarttır. Döviz kurları istikrara kavuştukça Türkiye'nin yurt dışından borçlanabilme olanakları artacaktır. Fakat, istikrarın tesadüfi olduğu izlenimi yabancı fonların Türkiye'ye akmasını geciktirecektir.

Diğer yandan, Türkiye ekonomisinin hızlı bir büyüme sürecine girmesi başka riskleri beraberinde getirecektir. Hızlı bir büyüme sürecine girmemiz ithalatı artıracağından döviz dengesini olumsuz etkileyecektir. İç talebin hızla artması enflasyonla mücadeleyi de zorlaştıracaktır.

Gerektiğinde, büyümeyi yavaşlatıcı politikaların uygulanmasına da hazır olmalıyız. Reel ekonomik büyümenin yüzde 1-3 arasında olması makul ve başarılı olarak görülmelidir. Yüzde 4'ün üzerinde büyüme ya da küçülme sıkıntı yaratacaktır.


Gayrimenkulün balonu patladı

TÜRKİYE
'de gayrimenkul yatırımı daima enflasyondan korunmanın bir yolu olmuştur. Fakat, 1999 yılında başlayıp 2001 yılında derinleşen ekonomik kriz gayrimenkul fiyatlarını TL bazında da, dolar bazında da çok düşürmüştür. Bir anlamda, gayrimenkul fiyatlarında enflasyonist bekleyişlerle oluşan balon patlamıştır.

Gayrimenkul fiyatlarının yeniden canlanması enflasyonist bekleyişlerin kötüleşmesine ve ekonominin yeniden yüksek bir büyüme sürecine girmesine bağlıdır. Kısa dönemde, böyle bir gelişmeyi görme olasılığımız azdır. Aksine, gayrimenkul fiyatlarındaki artış enflasyona karşı verilen mücadelede başarılı olmadığımız anlamına gelecektir.

2002 yılında yatırımları göreli olarak likit varlıklarda yoğunlaştırmak daha akılcı görünmektedir.


Ekonomi büyürse borsa da yükselir

BEN
Borsa'dan pek anlamam. Bir günden diğerine Borsa'nın neden arttığını ya da düştüğünü anlamak ise iktisatçılıktan çok falcılığa girer. Fakat, uzun dönem aralığında bakıldığında, ekonominin büyüme sürecine girdiği ve döviz kurlarının istikrara kavuşup TL'nin reel değer kazandığı dönemlerde Borsa endeksi artmaktadır.

2002 yılında da, gelişmeler yukarıda özetlenen biçimde gerçekleştiğinde ve siyasi olumsuzluklar olmadığında Borsa'nın artmaması için bir neden görünmemektedir.


ÖZETLERSEK, 2002 yılı ekonomik açıdan tarihimizin en iyi yıllarından biri olmayacaktır. Fakat,

siyasi istikrarın devam devam edeceği,

dış desteğin kesilmeyeceği,

yapısal reformların muhalefet gösterilmeden siyasiler tarafında zamanında gerçekleştirileceği,

para ve maliye politikalarının hedeflenen büyüklüklerle tutarlı bir biçimde uygulanacağı,

bir yılda Türkiye içine düştüğü ekonomik krizden kalıcı bir biçimde çıkmak için önemli bir adım atmış olacaktır. Bu yıl göstereceğimiz sabır gelecek yılların çok daha iyi olmasının temelini teşkil edecektir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!