Banka deformasyonun reformasyonu

Güncelleme Tarihi:

Banka deformasyonun reformasyonu
Oluşturulma Tarihi: Aralık 08, 2001 00:00

FİRST National Bank of Chicago'un Asya-Pasifik bölgesindeki altı bankasının baş yöneticisi sıfatıyla uzun yıllar görev yapmış olan, sınıf arkadaşım Ahmet Arsan'ın çok dikkatimi çeken bir ifadesi vardır: Ahmet, bankalar ‘‘kredi satmaz, borç satın alır’’ der. Bir banka, bir müşterisine kredi, yani para verirse, verdiği parayla, bir aktif yani ‘‘varlık’’ satın almış olur. Kasa hesabına ‘‘alacak’’, varlıklar hesabına ‘‘borç’’ yazar. Yani banka bilançosu bakımından, bankanın satın aldığı devlet tahvili, döviz, gayrimenkul ile ‘‘verdiği krediler’’ aynı niteliktedir. Reel sektörde ise işlem bunun tam tersidir. Satış, kasaya ‘‘borç’’, varlıklar hesabına ‘‘alacak’’ yazılır.Bankaların kredi pazarlama elemanları (ki bu da nispeten yeni bir deyimdir) eğer pazarlamayı ‘‘müşterinin ihtiyaçlarını, ürüne tercüme etme sanatı’’ diye anlıyorlarsa mesele yoktur. Yok, bu elemanlar kendilerini ‘‘satıcı’’ olarak görüyorsa, o bankanın istikbali karanlık demektir. Bankaların kredi yetkilileri, bir satıcı değil bir satın almacı karakterinde olmalıdır. Reel sektörde satış gerçekleştiği zaman iş ‘‘bitmiş’’, bankacılıkta ise kredi verildiği zaman iş ‘‘başlamış’’ olur.* * *Geleneksel olarak, bankacılık endüstrisinde bilanço büyütmek hedeflenir. Bilanço büyütmenin kestirme yolu da, ‘‘yüksek faizle’’ çok mevduat toplayıp, yüksek faizle rizikolu kredi vermek veya rizikolu aktif satın almaktır. Gelir şişiren, gider küçülten uyduruk kayıtlarla, banka kárlı gösterilir, o kár da yedeğe ayrılırsa, bilanço büyütme numaralarının önündeki ‘‘sermaye yeterliliği’’ engeli de aşılmış olur. Bunun için, cephesi camla kaplı dev bir genel müdürlük binasıyla, süslü püslü bir sürü şubeye ihtiyaç vardır. Tabii, onlarca hatta yüzlerce milyon dolarlık bilgisayar yatırımı ‘‘olmazsa olmaz’’ şartıdır bu büyüme stratejisinin. Bu yapılanlar da, bankanın sabit giderlerini artırır, krizlerde batmayı kolaylaştırır.Bankaların bu evrensel hastalığına, bir de bizim ülkemizin ‘‘kendi bankanı, kendin hortumla’’ illeti eklenince ortaya ‘‘tam seri’’ batık bankalar çıktı. Bu ülkedeki bankaların çoğu, halkın bir vediası (emaneti) olan mevduatı, cin fikirli patronların, cingöz yatırımlarına aktarmak için kurulmuştur.* * *Hatırlarsanız bir zamanlar, iflas kertesine geldiğinden mülkiyeti ‘‘Tasarruf Mevduatını Sigorta Fonu’’na geçmiş olan içi kof Türk Ticaret Bankası'nı, 560 milyon dolar gibi inanılmaz bir bedelle satın alan, devrinin ‘‘süperlüks’’ bir müteahhidi vardı. Kendisine niye banka aldığı sorulduğunda, saf bir şekilde ‘‘Milyar dolarlık villa inşaatları projem vardı, bunu yapacak yeterli param yoktu, bankalar da vermiyordu. Ben de bari bir banka alayım, kendi kendime kredi vereyim dedim’’ şeklinde konuşmuştu. Bu ifade, bir açıklama değil bir iktisadi suç itirafıdır. Düşünün; bir girişimci, parası olmadığı için banka alıyor. Neyle? Halkın parasıyla. Halka, paranızı ‘‘bankama’’ emanet edin, nasıl olsa mevduat devlet garantisi altında deyip bankaların açmadığı krediyi halktan almayı planlıyor. Korkunç bir teşebbüs. Bu teşebbüs akim kaldı ama, nice benzeri gerçekleşti.Ekonomimiz, sadece devletin savurganlığından krize girmedi. Fütursuz işadamlarımızın hakkını (!) yemeyelim.SON SÖZ: Devalüsyondan kriz çıkmaz, krizden devalüasyon çıkar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!