Eğitimin teşviki (2)

EĞİTİMİN teşviki denince çoğu kez sapla saman birbirine karışıyor. Eğitim verenler mi yoksa eğitim alanlar mı teşvik edilmeli. Bu iki kesim içinde organize olan taraf eğitim verenler olduğu için, çoğu kez eğitimin teşviki eğitim verenlerin teşviki olarak algılanıyor.

Ucuz elektrik, su ve doğal gazın teşvik olduğu sanılıyor. Birinci yanlış burada yapılıyor. Eğitime talep yaratırsanız, arz arkadan gelir.

İkinci yanlış eğitimin ucuz olması gerektiği konusunda doğru olmayan bir kanı vardır. Eğitim giderek pahalılaşan bir üretimdir. Kalitenin artması yönündeki talepler ve teknolojik gelişmeler eğitimi tüm dünyada giderek pahalılaştırmaktadır. Bu alanda taviz vermek çoğu kez kaliteden ödün vermek anlamına gelmektedir. Kaliteli eğitimin maliyetine katlanmak zorundayız. Bu konuda piyasa dışı formüllerle çözümler üretemeyiz.

MALİ YARDIM

Eğitimin teşviki özel okulların teşviki olarak algılanmamalıdır
. Aksine, özel okullar doğrudan teşvik edilmemelidir. Hatta, özel okullar kar dağıtmayan organizasyonlar (vakıf ya da Batı’daki kar amacı gütmeyen kuruluşlar gibi) olarak kurulmalıdır. Bütçeleri devlet otoritesi tarafından çok sıkı denetlenmelidir. Ama, özel okulların fiyatına da devlet karışmamalıdır. Şimdi olduğu gibi, hedeflenen ya da gerçekleşen enflasyonun üzerinde özel okulların fiyatlarının artırılmasını engellemek kalitenin düşmesinden başka bir işe yaramaz.

Geçen hafta belirttiğim gibi, eğitimin teşviki özel okullara gitmek isteyenlerin mali kısıtının hafifletilmesi yoluyla olmalıdır. Özel okulların öğrencilerine mali yardım vermeleri özendirilmelidir. Şimdi, bir okulun toplam gelirinin asgari yüzde 2 oranında mali yardım verilmesi istenmektedir. Bu rakam zaten çok küçüktür. Bunu herkes yapıyor.

Asıl sorun, azami mali yardım verilmesine konan sınırdır. Gelirlerinin yüzde 10’undan fazla mali yardım veren okuldan verilen mali yardımın yüzde 10’unu aşan kısım için katma değer vergisi talep edilmektedir. Vergi kaçağı böyle komik düzenlemelerle durdurulabilir mi? Mali yardım vermek isteyen okul, kurallar içinde ve şeffaf bir biçimde, dilediği kadar mali yardım verebilmelidir.

Mali yardımı sınırlamak yerine, aksine, mali yardım programı belli bir sınırı aşan okullara devlet tarafından nakit yardım verilmelidir. Bu program otoritelerce sıkı bir biçimde denetlenmelidir. Amerika, İkinci Dünya Savaşı sonrasında tüm dünyanın insanlarını bu şekilde okullarında okutmuştu. Şimdi, bu programın meyvelerini yemektedir.

EĞİTİM KREDİSİ

Öğrenci velileri çocuklarını okutabilmek için uzun vadeli ve makul maliyetlerle kredi alabilmelidir
. Türkiye’de eğitim için alınan kredi tüketici kredisi gibi muamele görmektedir. Konuya bu şekilde yaklaşmamız eğitime verdiğimiz önemin de bir göstergesi olmaktadır. DVD oynatıcısı almakla eğitim aynı kefeye konmaktadır.

Bankaların ucuz ve uzun vadeli konut kredisi vermeleri için devletin neredeyse bütün organları kafa yorarken, eğitimin uzun vadeli finansmanı için düşünen kimse yoktur. Kredinin uzun vadeli ve makul maliyetlerde olması aslında insana yapılan yatırımda çok daha önemli olmaktadır. Ülkemizde sanayide yatırım kredisi teşviklidir, ama eğitim kredisi diye özel bir program yoktur.

Krediyi çocuğuna iyi eğitim verebilmek için veli almalıdır, ama kredinin geri ödenmesi çocuk çalışıp para kazanmaya başladığında, eğitimi alan tarafından ödenmelidir. Yatırım budur. Ama, bu yatırımda, demir ya da çimento kullanılmadığı için çok fazla ilgilenilmemektedir. Tüketici kredisiyle eğitim finanse edilmeye çalışılmaktadır.

Konu, çok derin, karmaşık ve çok yönlüdür. Zaman bulduğumda bu konuları işlemeye devam edeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları