Yazar Mine Soysal: ‘Yazarlık içsel bir yolculuk’

Güncelleme Tarihi:

Yazar Mine Soysal: ‘Yazarlık içsel bir yolculuk’
Oluşturulma Tarihi: Kasım 14, 2016 09:03

Mine Soysal, yazar ve yayıncı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdikten sonra bir süre arkeolog, araştırmacı olarak çalıştı. Türkiye’nin farklı bölgelerinde kazı ve yüzey araştırmalarına katıldı. 1996’da Günışığı Kitaplığı’nı kurdu. Çocuk edebiyatımızda önemli yer edinen birçok kitabın editörlüğünü üstlendi. Bugüne kadar onbinlerce öğrenciyle interaktif tartışma programları yapan Soysal, Günışığı Kitaplığı’nın genel yayın yönetmenliğini yapıyor. Soysal’ın kendi hikayesinden hareketle yazarlık, yayın dünyasına merak duyan gençlere yönelik önerileri şöyle:

Haberin Devamı

Çocukluk ve ilk gençlikte kendimizi ifade etmeyi öğrenmek zordur. Bir yandan dışımızdaki dünyayla baş etmeye, ayak uydurmaya çalışırken, bir yandan da hem kendimizin hem de başkalarının yaşadıklarını anlamlandırmak için türlü yollar deneriz. Ben bu zorlu ama (çok şanslıydım ki) eğlenceli yıllarımda yazmayı seçen bir çocuktum. Başım belada da olsa, çok sevinmiş de olsam oturup sayfalarca yazardım. O yıllarda yazmak, seni asla yargılamayacak, hırpalamayacak bir dostunla güvenle dertleşmek gibiydi belki de. Ama sonra durum değişmeye başladı. Yine sürekli yazıyordum, ama lise ve üniversite yıllarımla birlikte (70’ler) yazdıklarımın öznesi değişmişti. Artık sadece kendimi, yaşadıklarımı, yakın çevremi değil, bilmediğim ama git gide daha çok dikkatimi çeken, kafamı karıştıran olayları, konuları, kişileri de yazmaya başlamıştım. Uzun yıllar geçti böyle. Kitaplığımda sayıları her gün artan kitapların yanında, doldurduğum sayısız defter ve dosya da birikti. Sanırım, yazdıklarımı beğenmemeyi de o sıralarda öğrenmeye başladım. “Yazarın ilk editörü öncelikle kendi olmalıdır” denir. Edebiyat yaşamımda, bu huyumun çok yararını gördüm ben. Arkeoloji mesleğim sayesinde Türkiye’nin farklı bölgelerinde, değişik kültür dokularında geçen unutulmaz yıllarımın bana kattığı yeni öykülerle zenginleşirken, kitaplığım da, yazdıklarım da değişti. Yaşamın türlü hallerine tanıklık edebilen, dikkat çekmeyen ayrıntılarıyla biricik olan sıradan insanları anlatan hikayeler, romanlar yazmayı sevdim.

Haberin Devamı

YAZARLIK, YALNIZLIKTAN KORKMAYANLARIN İŞİDİR

Yazarlık, yalnız kalabilen, yalnızlıktan korkmayan insanların işi. Yazar, zihninde oluşan, anlatmak istediği hikayenin, duygunun peşinden özgürce sürüklenmeyi sever. Yaratmaya soyunduğu döneme, karakterlere, mekana, çevreye, diyaloglara kendini bütünüyle teslim edebilir. Dolayısıyla da kendini sevdiklerinden, hoşlandığı uğraşlardan, yerlerden uzaklaştıran bir yaratı süreci içindedir çoğu zaman. Yazabilmek için çok okumak zorunlu.

Bir önemli belirleyici de, bu yalnızlık içinde yaşamın orta yerinde durabilmek ve sürekli gözlem yapmaktır. Yazar; tanımadığı insanlar, deneyimlemediği yaşamlar, davranışlar, konuşmalar, yemek ve giyim kuşam gelenekleri, ibadet biçimleri, ev döşemleri vb her ayrıntıyı uzun zaman sessizce biriktirir. Gerçek yaşamların türlü kokusunu içine çektikçe, seslerini duydukça, sevinçlerini, kederlerini, de anlamayı başarabilir.

Haberin Devamı

OKUMA HEVESİ OLMALI

Okulda edebiyat ve okuma anlamında sunulabilen ne yazık ki çok yetersiz. Bugün, çocuklarının yazdığı her şeyin kitaplaşacağını sanan ailelerle karşılaşıyorum. Oysa çocukluk ve ilk gençlik çağında yaşanılan “ilk”ler zinciri sayesinde duygu ve düşüncelerin deneye yanıla olgunlaştığı, en önemli biriktirme sürecidir. Gençlerin, edebiyatta da kendi kanatlarıyla uçabilmelerinin sihirli anahtarı, haklarının ve özgürlüklerinin farkına varması, hayallerinin peşinden cesaretle gitmekten kaçınmamalarıdır. Çünkü yazarlık büyükleriyle birlikte yapabilecekleri bir şey değil, tek başlarına çıkacakları muhteşem, içsel bir yolculuktur.

 

 

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!