Küresel Öğretmen Ödülü’nün finalisti Maarit Rossi: Matematiğin anlamını gösterince korku kalmaz

Güncelleme Tarihi:

Küresel Öğretmen Ödülü’nün finalisti Maarit Rossi: Matematiğin anlamını gösterince korku kalmaz
Oluşturulma Tarihi: Haziran 06, 2016 09:23

Maarit Rossi, Varkey Foundation tarafından organize edilen ‘Küresel Öğretmen Ödülü’nde bu yıl ilk 10 finalist arasına girmeyi başaran Finlandiyalı bir matematik öğretmeni. Rossi, matematiği daha eğlenceli hale getirmek için 30 yıldır çalışıyor. Derslerini görselleştiriyor. Öğrencilerinin grup çalışmalarıyla ilgi çekici problemlere çözüm yolları aramasını sağlıyor ve korkulan bu dersin öğrencilere daha ‘anlamlı’ gelmesi için konularla hayat arasında bağlantı kuruyor.

Haberin Devamı

Maarit Rossi, 30 yıla yaklaşan öğretmenlik tecrübesiyle Küresel Öğretmen Ödülü’ne aday gösterilen ilk 10 finalist arasında yer aldı. Bu yılki ödülün sahibi olamasa da, görev yaptığı okul ‘Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı 2012’de (PISA), matematik testinde Finlandiya’nın en yüksek puanını elde etti. Başarılı öğretmen, matematiği farklı ve ilgi çekici yollarla anlatmayı amaçlayan ‘Paths to Math’ platformunun da kurucuları arasında. Rossi ile ‘İyi Eğitim için Yelken Aç’ semineri için geldiği İstanbul’da buluştuk. Yöntemlerini, Finlandiya’daki ‘rüya eğitim’i ve öğretmenlere önerilerini konuştuk.

YENİ YAKLAŞIMLARA AÇIK BİR ALAN

- Matematiği farklı bir şekilde öğretmeye nasıl başladınız?

Bu yöntemi geliştirmek yıllar aldı. Tüm dünyada matematik eğitiminde gözüme çarpan birçok sorun var. Öğretmenler sınıfları yeterince kullanmıyor. Her şey sadece belli örnekler üzerinden gösteriliyor. Matematikte öğretilenlerle gerçek hayat arasında hiçbir bağlantı kurulmuyor. Öğrenciler sıralarında oturuyor, dersi dinliyor, matematik hakkında konuşmuyor bile. Bu da ondan nefret etmelerine neden oluyor. Hayatımda matematikten nefret eden birçok insanla tanıştım. 30 yıl önce şunu anladım: Matematiği öğretmek için değişik bir şeyler yapmam lazım. Çünkü bu alan gerçekten zor ve yeni yaklaşımlara açık. Öğrencilerin ilgisini ona çekebilecek yeni arayışlar içine girdim ve onlar da bu dersi eğlenceli bulmaya başladı.

Haberin Devamı

- Sizin yönteminiz nedir?

Öncelikle öğretmen merkezli değil, öğrenci merkezli eğitim veriyorum. Öğrencilerime ne yapacağını söylemek yerine, onlara koçluk ediyor ve tavsiyelerde bulunuyorum. İlgi çekici ve zor problemlere bireysel olarak değil, grup halinde çözümler üretiyorlar. Bu yöntem birkaç ayak üzerinde duruyor. Pratik, disiplinlerarası bir yaklaşım ve yaşamla daha yakın bağlantıları olan bir eğitim. Son olarak öğrencilere daha anlamlı gelen bir matematik. Matematiği öğrenciler için nasıl anlamlı kıldığımıza dair verebileceğim güzel bir örnek var. 15 yıl önce Fin Kızılhaç örgütüyle çalıştık. Afrika’da bir ülkede yaklaşık 1 milyon insan ülkesini terk etmek zorunda kalmıştı. Bu mülteciler için 11 kamp kuruldu. Kızılhaç, buralara gıda sağlayabilmek için limandan malzeme getiriyordu. Bizim öğrencilerimiz de yardım kampanyalarında görev aldı. Gıda ve sağlık malzemelerinin sayımını yaptılar. Ayrıca ne kadar gıda malzeme ve ilaç gerektiğini de hesaplıyorlardı. Bunun için basit bir matematik yeterli. Fakat bu tecrübe öğrencileri motive etti. Çünkü matematik onlar için anlamlı hale geldi. İnsan hayatını kurtarmadaki işlevini gördüler.

Haberin Devamı

- Türkiye’de matematik eğitimi oldukça yoğun bir içeriğe sahip. Finlandiya’da da durum böyle mi?

Finlandiya’da özellikle ilk ve orta düzeyde ağır matematik konularına yer verilmez. Bu tip konular yaklaşık 20 yıl önce müfredattan çıkartıldı. PISA’da Finlandiya’nın iyi puanlar almasının nedenlerinden biri de bu. Bizde müfredat çok sıkı değil. Öğrenciler matematiği yaparak öğrenmeli. Örneğin ‘Pi’ sayısının nereden geldiğini öğrencilerime öğretmek mi istiyorum? Onlara “Hadi dışarı çıkalım” diyorum. Okulun bahçesinde zemine bir daire çiziyoruz. Öğrenciler içine giriyor ve çapı göstermek için bir doğru çiziyorlar. Ardından bunu ölçüyorlar. Böylelikle öğrenciler ‘Pi’ sayısının nereden geldiğini keşfediyor. Bazen metrik sistemleri değil, ayaklarını ve ellerini kullanıyorlar. Bu insan doğasına çok daha uygun bir öğrenme metodu. Her şeyi değil, ama yapabildiğimiz tüm konuları görselleştiriyoruz. Öğrenciler bu çalışmaları sosyal bir öğrenme ortamında bir arada yapıyor. Böylelikle akranlarıyla iletişim kurarak matematiğin dilini de öğreniyorlar. Çoğu ülkede öğrenciler matematik konuşmuyor. Sessiz bir şekilde işlem yapıyor, problem çözüyor. Matematikle ilgili bir konudan bahsedildiğinde, bu dili bilmedikleri için şaşırabiliyorlar.

Haberin Devamı

DERS KİTAPLARININ GERÇEK HAYATLA BAĞLANTISI YOK

- Bu yöntemi Türkiye’de uygulamamız mümkün mü?

Neden olmasın? Önceliklerden biri öğretmen merkezli yaklaşımı bir kenara bırakarak, öğrenci merkezli bir yönteme geçmek. Bu noktada öğretmenler de eğitimden geçmeli. Yerel yönetimler eğitimlerde rol alabilir. Bu, başarılı öğretim metodlarının geliştirilmesinde öğretmenleri de iyi birer partner haline getirebilir. Materyallere de odaklanılmalı. Çoğu ülkede ders kitapları iyi içerikler sunmuyor. Kitapların eski moda matematik eğitimine göre yazıldıklarını görüyoruz, gerçek hayatla bağlantı ve disiplinlerarası yaklaşım neredeyse hiç yok.

ASIL ÖĞRENME OKULDA OLUR

Haberin Devamı

- Finlandiya’da haftada kaç saat eğitim veriliyor?

Finlandiya, bildiğiniz üzere PISA’da en iyi ülkelerden biri. Fakat son sınavda Asya’daki ülkeler biraz öne geçti. Finlandiya’da öğrenciler yılda 190 gün okula gidiyor. Düzeyden düzeye değişse de 5 ve 6’ncı sınıfta haftada 20 saat civarında eğitim veriliyor. 7’den 9’uncu sınıfa kadar ise haftada 30 saat.

- Ödev veriyor musunuz?

Öğrencilerimize çok az ödev veriyoruz. Asıl öğrenme okulda olur. Bu bizim sistemimizi diğer ülkelerden ayırıyor. Ulusal bir sınav, herhangi bir müfettiş yok. Öğretmenler profesyonel olarak kendilerini geliştirmenin yollarını arıyor ve bunları çekinmeden deniyorlar.

‘KAYGILI ÖĞRENCİLERE RESİM ÇİZDİRİYORUM’

Haberin Devamı

Rossi, matematik kaygısı olan öğrenciler için eğitimcilerin yapabileceklerini ise şöyle anlatıyor:

Benim kariyerimin büyük kısmı ortaokul düzeyindeki öğrencilerle geçti. Çalıştığım okullarda matematikten nefret eden çocuklar hep vardı. Onlara 20 dakika vererek, basit bir kağıda resim çizdiriyorum. Kendilerini ifade edecekleri bir çalışma yapmalarını istediğimde, karşıma siyahın hakim olduğu, karamsar bir tablo çıkabiliyor. Dersler ilerdikçe, matematiğe ısınmaya başlıyorlar. Grup halinde çalıştıkları için stres olmuyorlar, eğlenerek, farkında olmadan öğreniyorlar. 5 ve 6’ncı sınıf matematik eğitimde oldukça kritik. Öğretmenlere çok büyük sorumluluk düşüyor. Eğitimciler matematiği keyifli hale getirecek yöntemlerin arayışında olmalı. Fakat öğretmenler değişimden korkabiliyorlar. Onların değişim için bir adım atması, büyük etkiler yaratabilir.

Küresel Öğretmen Ödülü’nün finalisti Maarit Rossi: Matematiğin anlamını gösterince korku kalmaz

Sınav kaygısı

Marmara Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Halil Ekşi, sınav kaygısı ile ilgili soruları yanıtladı.

1) Sınav kaygısı nedir ve aday üzerinde ne gibi etkileri oluyor?

Adayın sınav ile ilgili çoğu gerçekçi olmayan olumsuz beklentilerinden kaynaklanan; sınav öncesinde, esnasında veya sonrasında duyulan endişe, korku ve huzursuzluk halidir. Bu yoğun kaygı durumu, öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili bir şekilde kullanılmasını engelliyor ve başarının düşmesine neden oluyor. Sorumluluklarının bilincinde, bir hedefi olan ve bunu gerçekleştirmek için çabalayan her öğrencinin bilgisinin değerlendirildiği bir sınavda kısmen kaygı duyması oldukça doğal. Üstelik az miktarda kaygı öğrencinin performansını artırıcı bir etkiye sahip olduğu için gerekli. Ancak istenilen düzeyin üzerine çıkması öğrencinin dikkatini azaltır, başarıyı ve motivasyonu olumsuz etkiler.

2) Öğrencilerin böyle bir psikolojiye girmesinin nedeni nedir?

Öğrencinin sınava yüklediği anlam ve sonrasında elde edilecek kazanımlara verdiği önem bu kaygının oluşumunda oldukça etkili. Sürekli başarılı olma ve kazanma çabası içinde olması, sınav sonuçlarını bir saygınlık ifadesi olarak görmesi, sınavı araç olarak değil amaç olarak algılaması, kendini başkalarıyla karşılaştırması, sadece sınav sonucuna odaklanması bu kaygının oluşumunda etkili olan nedenlerden birkaçı.

3) Bu durumun ortaya çıkışında aile, okul ortamı ve çevre ne kadar etkili?

Otoriter anne-babanın yetiştirdiği çocukların kendilerine güvenlerinin az, okul başarılarının düşük, ancak genel kaygı ve sınav kaygısı düzeylerinin yüksek olduğu dikkat çekiyor. Demokratik aile ortamında yetişen bireylerin ise daha az kaygılı olduğu görülüyor. Anne-babanın reddedici ve küçük düşürücü tutumları, dolayısıyla yargılamanın ve eleştirinin yoğun olduğu bir çevrenin varlığı öğrencide kaygı yaratabiliyor. Okulda öğretmen ve idarecilerin başarı hırsıyla çocuğu yapabileceğinden fazla bir başarı göstermeye zorlaması öğrencinin kaygısının artmasına veya ders çalışmaktan tamamen soğumasına neden olabilir. Çevredeki diğer insanların, çocuğun sınav başarısına göre tutumunu veya ona verdiği değeri değiştirmesi çevresindekiler tarafından reddedilme korkusu yaşamasına ve sınav kaygısının artmasına neden oluyor.

4) Çocuğun böyle bir kaygı içinde olduğu nasıl anlaşılır?

Eğer çocuk sınav sırasında bazı fiziksel değişimler gösteriyor, tüm bildiklerini unuttuğunu hissediyor ve gerçek performansını gösteremiyorsa; ancak sınavdan sonra, daha sakin ve rahat hissettiği bir ortamda soruları daha iyi cevaplayabiliyorsa sınav kaygısı yaşıyor demektir. Bu öğrencilerde uykusuzluk, çarpıntı, kabus görme, terleme, iştahsızlık, solunumda güçlük, huzursuzluk, sinirlilik, karamsarlık, kontrolünü kaybetme, panik, heyecan gibi belirtiler görülüyor.

5) Bu durumda aileler ve öğretmenler çocuğa nasıl davranmalı?

Ebeveynler çocuğuyla empati kurabilmeli; yargılamak, suçlamak, cezalandırmak yerine onu anlamaya çalışmalılar. Öncelikle kendileri sakin olabilmeli ve kaygılandıkları sorunlarla etkili bir şekilde nasıl başa çıktıklarını göstererek çocuklarına model olmalılar. Öğrenci, kendisini kaygılandıran konular hakkında açıkça konuşmaya teşvik edilmeli. Öğretmenler ise onları notla tehdit etme, korkutma gibi bir yola asla başvurmamalı. Öğrencilerin başarılarını küçümsememeli; her türlü çaba ve gayretlerini desteklemeliler. Yoğun bir şekilde sınav kaygısı yaşayan öğrenci varsa ailesiyle görüşerek mutlaka bir uzman yardımı almalarını sağlanmalılar.

 

 

 

 

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!