Kayıp kılıç

Güncelleme Tarihi:

Kayıp kılıç
Oluşturulma Tarihi: Eylül 09, 2011 00:00

Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Kemal Arı, Türk Ordusu’nun İzmir’e 9 Eylül’de İzmir’e nasıl girdiğini, Hükümet Konağı’na Türk Bayrağı’nı çeken Yüzbaşı Şerafettin’in onurlu yaşam hikayesini, Atatürk ve İnönü’den sonra kendisine armağan edilen, “Üçüncü Kılıç’ın” nasıl kaybolduğunu şiir gibi bir anlatımla kaleme aldı. İşte o yazı:

Haberin Devamı

“Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922’de başladığında bütün yurtseverlerin yüreğinde bir an önce İzmir’e ulaşmak yatıyordu. Bir an önce İzmir’e ulaşmak; yurdun bu kutsal beldesini, sömürgecilerin kanlı ellerinden kurtarmak için koca bir Ulus, yemin etmişti.
Buhara’dan bir heyet tarafından Ankara’ya üç kılıç getirildiğinde; heyet, Üçüncü Kılıç’ın İzmir’e ilk girecek fatihe verilmesini istemişti. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada, bu değerli kılıçtan söz ederek; İzmir’e ilk girecek “fatih”e bu kılıcı vermekle şerefyap olacağını belirtmiş; kılıcı, bütün ezilen ulusların arasındaki dayanışmayı gösteren bir yadigar olarak nitelendirmişti. Her Türk askerinin yüreğinde, bu kılıca ulaşmak arzusu yatıyordu. Ordunun İzmir’e doğru yürüyüşünde, yürüyüş kollarının en önünde olmak; İzmir’e ilk giren kişi ünvanını edinmek; sonra da Gazi gibi büyük bir komutanın elinden bu kılıcı almak ve bunu kendi çocuklarına en büyük miras olarak bırakmak...

Üç kılıç

Haberin Devamı

Mustafa Kemal Paşa, mecliste yaptığı bu konuşmadan sonra; üç kılıçtan birini kendisi aldı. İkincisini Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya verdi. Üçüncü Kılıcı da Batı Cephesi Komutanlığı’na, İzmir’e ilk girecek fatihe vermek için teslim etti.
Artık sanki bir müsabaka başlamıştı. Büyük Taarruzla Türk askeri göğsünü şarapnellere, kurşunlara siper ediyor; İzmir’e bir an önce ulaşmak için can atıyordu. Çetin savaşlarla, işgal altında kanlı ellerin elinde acı günler yaşamış şehirler bir bir kurtarılıyordu. Afyon, Eskişehir, Kütahya, Uşak, Salihli, Manisa ve daha nice yerleşim yerleri, çekilen düşman tarafından yanıp yıkılsa da Türk askerini bir bayram havasında karşılıyorlardı. Günlerce at üstünde, atlarının eyerleri üzerinde ilerleyen süvariler nefes nefese İzmir’e doğru akıyorlardı.
Ve; İzmir, 8 Eylül’ü 9 Eylül’e bağlayan gece, Sabuncubeli’ne kadar ilerlemiş Türk süvarilerinin görüş alanı içindeydi. O gece, ilerleyen kolların bir tuzağa düşmemesi için sabahın olması beklendi. İzmirliler ise, gece boyunca, Manisa’yı İzmir’e bağlayan sırtlardan gelen silah seslerine kulaklarını dikmiş; endişeli bir gece geçirmişlerdi. Sabahın ilk saatlerinde, Yüzbaşı Şerafettin Bey, iki bölükten oluşturulan bir müfrezesi ile ordunun en önünde, pişdar (öncü) olarak harekete geçti. Bornova’ya yıldırım gibi giren süvariler; sokak çatışmalarından, üzerlerine çevrilen namlulara karşı yiğitçe savaştıktan sonra Bornova Hükümet Konağı’nı kurtardılar.

Haberin Devamı

Artık hedef İzmir’di

Bornova’dan Halkapınar’a uzanan yol boyunca; hedefe doğru ilerleyen süvarilerin üzerlerine sayısız mermi atılmış, yaralananlar olmuş; bu ilerleyiş sırasında bir avuç süvari binlerce Yunan askerini de esir almıştı. Yüzbaşı Şerafettin Bey, Halkapınar’a gelindiğinde, burada müfrezesinin bir tuzağa düşürülebileceğini sezinlemişti. Süvarileri durdurdu. Sekiz süvari neferini atlarından indirerek, ellerinde mavzerleri; koşar adım çevreyi kollayarak ilerliyordu... Ve tam  o an; pusudaki hain silahlar ateşlendi. Dört süvari, isabet eden mermilerle orada şehit düştüler. Bugün anılarına “Vatan ve Namus” anıtı bulunan o noktada onlar, İzmir’e girişteki ilk şehitler olmuşlardı. Yüzbaşı Şerafettin Bey ve arkadaşları kısa bir fatiha okuduktan sonra, atlarını yeniden İzmir’e doğru çevirdiler. Artık uçar gibi gidiyorlardı. Punto (Alsancak) üzerinden Kordon’a çıktıklarında, büyük bir kalabalık Türk süvarilerini büyük bir sevinç tufanı içinde karşıladı. Yabancı gazeteciler; kaçan yerli Rumlar’ın içine karışmış firari Yunan askerleri, Türk süvarilerinin tam bir düzen içinde Kordon’dan İzmir’e girişlerini gözlerlerken, Türkler büyük bir sevinç gösterisi yapıyorlardı.

Haberin Devamı

Ve Pasaport’a gelindi

Burada, kalabalık içine gizlenmiş bir Rum çete, elindeki bombayı Yüzbaşı Şerafettin’ini atının ayakları altına fırlattı. Bomba büyük bir gürültüyle infilak etti. Şerafettin Bey, boynundan ağır bir yara alarak, atından yuvarlandı. Atı hemen orada ölmüştü. Kanlar içinde kalan Şerafettin Bey’in kollarında, göğsünde ve bacaklarında da şarapnel izleri vardı. Arkadaşları tarafından hızla boynundaki yara sarıldı. Atını değiştiren Yüzbaşı Şerafettin Bey, yeniden müfrezesinin başında, bu kez dolu dizgin yıldırım hızıyla Borsa üzerine doğru ilerledi. Bir ara İzmir’in sokaklarını karıştırır gibi oldular. Ağlayarak kendilerini karşılayan bir İzmirli genç, onlara klavuzluk etti ve sabah saat 10.30’da Yüzbaşı Şerafettin ve müfrezesi, Konak Meydanı’na ulaştı. Ondan bir kaç dakika sonra da Teğmen Zeki (Sonradan Org. Zeki Doğan), Konak Meydanı’na ulaşmıştı. Yüzbaşı Şerafettin’in başında bulunan müfreze Hükümet Konağı’na, Teğmen Zeki’nin başındaki birlik de Sarıkışla’ya yönelmişti.

Haberin Devamı

İzmir’e giren ilk kişi

O Sarıkışla ki, 15 Mayıs günü, adeta oraya hapsedilmiş olan onlarca Türk Subay ve askerinin kurşunlar, demir parçalarıyla, zincirlerle ve hançerlerle vurulan kanlı darbelerle şehit oluşlarına tanıklık etmişti.Yüzbaşı Şerafettin Bey, Müfrezesinin başında, Hükümet Konağı’nın kapısına dikildiklerinde, bir Türk genci koşarak büyük bir bayrağı kendisine verdi. O, derhal bayrağı kanlı göğsüne sardı. Yakın arkadaşları Teğmen Hamdi (Yurteri) ve Ali Rıza (Akıncı)’ya konağın kapısını açmalarını emretti. Kilitli yan kapılar kırılarak, ön kapı içerden açıldı. Yüzbaşı Şerafettin Bey; bir elinde tabancası, ötekinde kılıcı; atından atladı, koşar adımlarla arkadaşlarıyla birlikte Hükümet Konağı’na girdi. Bir nefeste konağın balkonuna çıktılar. Orada hala Yunan bayrağı dalgalanıyordu. O, arkadaşlarının yardımıyla bayrağı indirdi; sonra da göğsüne sardığı bayrağı çıkardı. Bayrağın kırmızı rengine, kanının karıştığını gördü. Kanının bulaştığı al renkli, bir ulusun onuru olan bayrağa, şimdi de gözyaşları bulaşıyordu. “İzmir’e ilk olarak biz ulaştık. Ölsek ne gam!” diye düşünen Yüzbaşı Şerafettin Bey, indirdikleri Yunan bayrağı yerine, şanlı Türk bayrağını çektiğinde; İzmir, şanlı bayrağına kavuşmuş; Türkiye kurtulmuştu.
Batı Cephesi yaptığı değerlendirmede, İzmir’e ilk giren kişi olarak Yüzbaşı Şerafettin Bey adını belirledi. Düzenlenen bir törenle, Üçüncü Kılıç Gazi adına, Yüzbaşı Şerafettin Bey’e teslim edildi. Üstelik Gazi Mustafa Kemal Paşa, Yüzbaşı Şerafettin’e, “İzmir” adını verdi.

İZMİR (DHA)

Haberin Devamı

O ANIT DİKİLSİN

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Kemal Arı tarafından yazılan “Üçüncü Kılıç: İzmir’in Kurtuluşu ve Yüzbaşı Şerafettin” adlı çalışma bu dramatik yaşamı ayrıntılı olarak inceliyor. Bu araştırma, önce bir Parka dönüştü. Balçova Belediyesi açtığı bir parka, “Yüzbaşı Şerafettin Parkı” adını verdi. Sonra Han Tiyatrosu tarafından, 35.000 kişinin izlediği “Kordon’da Nal Sesleri” adlı tiyatro oyununa dönüştü. Ardından, oyunun ilk olarak sahnelendiği salona; Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü tarafından “Yüzbaşı Şerafettin Salonu” adı verildi. Kuvay-ı Milliye’nin 90. Yılı etkinlikleri çerçevesinde İzmir Valiliği, İzmir’de bir kurtuluş anıtı dikilmesini ve arkadaşlarıyla birlikte Yüzbaşı Şerafettin’in, elinde kendisine Gazi tarafından armağan edilen kılıçla birlikte figürünün yer almasının uygun olacağına karar verdi. Bir yazı ile bu görüş, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne iletildi. Bugün İzmir ve İzmirliler, kendi kentlerinin adına yakışır bir anıtın Konak Meydanı’nda dikilmesini bekliyorlar...
Doç. Dr. Kemal Arı’dan anlamlı çağrı:
“Tarihimizin bu son derece önemli evresinde; Yüzbaşı Şerafettin ve arkadaşları sayısız fedakarlıklara katlanarak, bu cennet yurdu Türk ulusu’na armağan ettiler. Bunda bütün aziz şehitlerimizin ve gazilerimizin payı büyüktür. Üçüncü Kılıç, Yüzbaşı Şerafettin Bey’e verilmiş; kentin kurtuluşu ile bu büyük insanın adı adeta kaynaşmıştır. İzmirliler bu onurlu özveriyi göstermiş Yüzbaşı Şerafettin Bey ve yakın arkadaşlarına gereken vefayı göstermeli ve Konak Meydanı’na Kurtuluş Anıtı dikilmelidir. Kendi kimliğini yadsımayan, görmezden gelmeyen, değerlerine sahip çıkan İzmir, çok daha çağdaş bir kent olduğunu bütün dünyaya böylece göstermiş olacaktır”

Sonra ne oldu?

Boynundaki yara nüksettiği için, Yüzbaşı Şerafettin Bey, malülen emekli oldu. Evlenip İstanbul’a yerleşmişti. Bütün çabası; hayatta tek çocuğu olan kızı Gönül (Manioğlu) nu okutmak, onun eğitim giderlerini karşılamaktı.
Artık bir köşede unutulmuş olarak O, yoksul bir hayatın içinde bulunuyordu. Daha sağken, İzmir’e ilk giren kişi olan kendisinin çoktan ölmüş olduğuna ilişkin radyo bültenlerinin canlı tanığı oldu. Çıkıp; “Ben yaşıyorum” deme gereğini bile duymadı. Bir İzmirli gazeteci kendisini bulup, İzmir belediyesinin açtığı bir kampanya sonrasında kendine ev ve para verilmek istendiğinde; “Herkes vatan ve namus borcunu yerine getirmiştir” diyerek, elinin tersiyle bu yardımı geri çevirdi. Ölümünden önce, İzmir Belediyesi’nden bir yazı aldı. Bu yazıda, İzmir’de bir İnkılap Müzesi kurulacağından söz edilerek, kılıcını bu müzeye armağan edip edemeyeceği soruluyordu. Hiç düşünmedi. Üzerinde değerli taşlar olan kılıcını; eşi Siret Hanım ile İstanbul Valiliği’ne gönderdi. Ancak kılıcın en son görüldüğü gün o gündü.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!