Ege Cansen: Derviş'i dövmeyin onun abisi var






Ege CANSEN
Haberin Devamı

BİR süredir Kemal Derviş'in tozu ufak ufak alınmaya başlanmıştı. Geçen hafta Telekom Yönetim Kurulu'nun seçiminde de kendisini biraz silkelediler. İlaveten, Emlak Bankası'nın tasfiyesi kararının onaylanması da gecikti. Bunun üstüne, Türkiye'deki gelişmeleri günü gününe ve çok yakından izleyen IMF, bir ‘‘tavır’’ koyması zamanının artık geldiğine karar verdi. Bu gerekçeyle 1.5 milyar dolarlık mali yardımın serbest bırakılmasını erteledi. Ayrıca, 1.7 milyar dolar vermek üzere olan Dünya Bankası'nın da benzer bir yol izleyeceğinin sinyali de bu suretle verilmiş oldu. Tabii, iyi olmadı. Hem programın geleceğine inanmakta zorlanan vatandaşlarımızı korkuttuk, hem de dış mali çevreleri tedirgin ettik.

Olayın anlaşılmayacak hiçbir yanı yok. IMF, kendisinin doğru olduğuna inandığı kararların zamanında alınmaması (daha anlaşılır deyişiyle, Kemal Derviş'in işaret ettiği yoldan gidilmemesi) halinde, buna razı olmayacağını söylüyor. Eğer IMF ile birlikte hareket etmeye karar verdiysek, bu gerçeği kabul etmek mecburiyetindeyiz. Ama ben, IMF'nin bu tavrını, ‘‘işte kapı, işte sapı’’ şeklinde algılamamızın yanlış olduğunu düşünüyorum. Hatta, bu son ‘‘sürtüşme’’yi ileride ortaya çıkabilecek ve programın çökmesi anlamına gelebilecek daha büyük anlaşmazlıkların bir sigortası olarak görüyorum. IMF'nin veya bizim sigortalarımızın atması, ana kabloda kısa devre olup yangın çıkmasından iyidir.

* * *

İzninizle, yukarıda yazdığım yarı magazin yorumu burada keseyim ve tartışmayı benim aklımın yettiği ciddi bir düzeyde taşıyayım. Azgelişmiş ülkelerin, gelişmiş bir ülke haline gelmeleri çok zor bir iştir. İktisadi kalkınma modeli, bazılarımızın zannettiği gibi, hangi başbakanın veya hangi danışmanının, daha iyi iktisat bildiği yarışmasıyla da sonuca bağlanamaz. Bugün aramızda bulunan Kemal Derviş, dünya klasında bir iktisatçıdır. Buna rağmen kendisi yetersiz olabilir. Ancak onun danışabileceği meslektaşları arasında IMF'de, Dünya Bankası'nda veya dünyanın kalburüstü üniversitelerinde veya kurumlarında görev yapan çok bilgili, hatta Nobel ödüllü iktisatçı vardır. Eğer bir ülkenin iktisaden kalkınması, ‘‘iktisadı en iyi bilen’’ bir beyin takımının tam yetkiyle işbaşına getirilmesiyle mümkün olsaydı, dünyada azgelişmiş ülke kalmazdı. İktisadi kalkınma, bir ulusun topyekûn değişmesi demektir. Bu iş ‘‘güzel insanlarımız, maalesef kötü politikacıların eline düşmüş’’ geyik muhabbetiyle de kavranamaz.

Küreselleşen, yani ulusal piyasaların birbiriyle bütünleştiği günümüz ortamında, iktisadi kalkınma hem daha kolaylaşmış hem de daha girift hale gelmiştir. Kısaca hem fırsatlar, hem de tehlikeler çoğalmıştır. Özellikle sermaye hareketlerinin serbestleştiği 1987'den bu yana, Türkiye'de köprülerin altından çok sular akmıştır. Türklerin servetleri dışarıya gitmiş, yabancılarınki Türkiye'ye gelmiştir. Türkiye'nin iç ve dış borçlarının ‘‘en düşük maliyetle’’ çevrilmesini sağlamak için, sermaye sahiplerine ‘‘yüksek faiz değil, yüksek güven veren’’ bir ortam yaratmak şarttır. Bu, bilhassa fakir halkın ezilmemesine yarar. Programı uygularken, yol kazasına uğramamak için IMF ile iyi geçinmeye mecburuz. Esasen ‘‘IMF'nin lehine olup da Türkiye'nin aleyhine olabilecek bir karar tasavvur dahi edilemez’’. Derviş, bu ülkenin evladıdır. Zaten ne IMF, ne de kimse Türkiye'nin yönetimine talip değildir. Bu ülkeyi ne olursa olsun biz yöneteceğiz. Aksi varit değildir.

SON SÖZ: Hasarsız kaza, maliyetsiz tedbir olmaz.

Yazarın Tüm Yazıları