Ege Cansen: Banka ticarethane değildir

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Bu söz şimdiki bankacılık neslinin, adını pek bilmediği merhum Ahmet Dallı'ya aittir. Ahmet Dallı, İş Bankası'nın efsane genel müdürüdür. Sonra, Akbank'a genel müdür olmuş ve ortaya Akbank'ı ‘‘banka’’ yapan kültürü yerleştirmiştir. Banka, bir ‘‘güven ve dürüstlük’’ (trust and fidelity) müessesesidir. Banka, ‘‘bir’’ özkaynağa mukabil, en az ‘‘sekiz’’ borç alabilme imtiyazına ve imkánına sahip tek ticari işletmedir. Onun için ‘‘bir’’ özkaynağa karşılık en çok ‘‘bir’’ borç kaynak kullanması gereken, lalettayin bir ticarethane değildir. Üstelik, mevduat bankalarının borç kaynağı, kolayca aldatılabilen masum halktır. Halbuki, diğer ticarethanelere borç verenler, ya bizzat tüccar ya da profesyonel bankadır. Bu sebeple ‘‘banka’’ maceracı girişimcilerin, halkın parasını bizzat toplama ve kendi işinde kullanma ahlaksızlığının ‘‘Truva atı’’ olamaz. Banka, kendi patronuna, dolaylı-dolaysız kredi veremez.

Banka sıkıntıya girince, devletin kurtarmak maksadıyla, ister istemez el koymaya mecbur olduğu tek özel girişimdir. Çünkü ülke ekonomisinin selameti, halkın bankacılık sistemine güven duymasına bağlıdır. Bu güven ortadan kalkmasın diye, ne pahasına olursa olsun her devlet, batan bankaları bir şekilde kurtarır. Bankacılık sektöründe devlet, çocuğu (yani halk) haydudun elinde rehin düşmüş polis gibidir. Ateş edemez. Bırakırım batsınlar diyemez. İşte bu sebeple, devlet (bu bağlamda Merkez Bankası ve herhangi bir yetkili kurum) bankaları çok sıkı bir şekilde denetlemeye mecburdur. Bankaların zor ve kötü duruma düşmesinin bir sebebi de, bu denetimin yeterince yapılmamış olmasıdır. Yine bu sebeple, banka batışlarının dolaylı sorumlusu da devlettir.

Bankacılık sektörünün hastalanması, Türkiye'ye has bir mesele değildir. Her ülkede, hatta ekonomisi çok gelişmiş Japonya ve Fransa gibi ülkelerde bile bankacılık sektöründe ‘‘iç çürümeleri’’ vardır. Her ülkede zaman zaman, bankacılık sektörü rehabilitasyona tabi tutulur.

Bankaların durumu, bir bakıma tüm ekonominin durumudur. Sanayi sektöründe çuvallayan tüm şirketlerin pislikleri, bankacılık sektörüne ‘‘damp’’ edilir. Bu yüzden de bankalar, gitgide ödenmeyen borç çöplüğü, hatta ölü şirket mezarlığı haline gelir. Bir bankanın kalitesi, aktif kalitesi demektir. Bu da şirketlerden olan alacaklarının tahsil edilebilir olmasıyla doğru orantılıdır. Bu sebeple banka iyileştirme sürecinin çok önemli bir kısmının, borçlu şirket iyileştirmesinden geçtiğini unutmamak gerekir. Bu gerekçeyle, yeni bir şirket kurtarma kanununa ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.

SON SÖZ: Banka, bankaya baka baka batar.

Yazarın Tüm Yazıları