Ecevit’i uğurlarken...

BUGÜN 10 Kasım. Büyük Atatürk’ün ebediyete intikalinin 68. yıldönümü. O’nu her zaman olduğu gibi rahmet ve minnetle anıyoruz. Bıraktığı emanete sadakatle bağlı olan milletimiz, hedef gösterdiği "muasır medeniyete ulaşma" istikametinde kararlı adımlarla yürümeye devam edecektir.

Esasen bugün Atatürk’ün din anlayışını konu alacaktım. Ancak, Ecevit’in vefatı dolayısıyla bu yazımı önümüzdeki haftaya ertelemiş oluyorum.

* * *

Büyük Önder’i hüzünle andığımız bu yıldönümünde, bir başka hüznü de beraberinde yaşıyoruz. Ülkemizin değerli siyaset ve devlet adamlarından Bülent Ecevit’i yarın ebedi yolculuğuna uğurlayacağız. Yeri doldurulamayacak bir kayıptır. O, sadece bir devlet ve siyaset adamı değil, aynı zamanda bir düşünce adamıydı. 11 küsur yıllık Diyanet İşleri Başkanlığı görevimin 6 yılını kendisiyle birlikte geçirdim ve onu daha yakından tanıma fırsatını buldum. Zaman zaman görev gereği buluşmalarımızda kendisiyle dini konularda sohbetlerimiz de olmuştur.

* * *

Ecevit’le tanışıklığımız eskiye dayanır. Henüz hükümette değilken karşılıklı ziyaret ve sohbetlerimiz olmuş, çağırdığımız hemen her toplantıya icabet etmiştir. Derin bilgisi ve nezaketiyle beni her zaman etkilediğini söyleyebilirim. İnce ruhlu, duygulu, ölçülü ve mütevazı bir insandı. Peygamberimizin doğum yıldönümü anısına tertiplediğimiz Kutlu Doğum haftalarında ya arayarak ya da bizzat gelerek kutlamada bulunurdu. Bağlı bulunduğumuz Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan’ın odasında randevumuza cevap beklerken her defasında bizim gitmemizi beklemeden bizzat kendisi yanımıza kadar gelerek nezaket gösterirdi. Çalışmalarımızı yakından izler, faydalı gördüğü hizmetlerimizden dolayı tebrik eder ve bizleri şevklendirirdi.

* * *

O bir sevgi ve gönül adamıydı. O’na göre bütün ilişki ve davranışlarımızda olduğu gibi din duygusunun da sevgiye dayanması gerekirdi. Çünkü dinin temelinde sevgi vardı. Şöyle derdi: "Din duygusu korkuya dayananlar bağnazlığa kolayca kapılırlar. Din duygusu sevgiye dayananlarsa bağnaz olamazlar. Bağnaz olmadıkları için de özgürce düşünürler ve ararlar."

* * *

Özgürlüğün temelini sevgiye dayandıran Ecevit’in şu sözleri önemlidir: "Yüzlerce yıl tepeden gelen ve insan yüreğinde korkuyu körükleyip sömürmeye yönelen bağnazlık baskısına karşın, Türk halkının özgür düşünceli ve hoşgörülü oluşu, ondaki din duygusunun sevgiye dayanışındandır."

* * *

Ecevit, Türk İslam tasavvufunu çok iyi inceleyenlerdendi. Türk-İslam tasavvuf düşüncesini şiirlerine de yansıtmıştır. Bir konuşmamız sırasında, siyasi muarızları tarafından istismar konusu edilen "Sonra" adlı şiiriyle ilgili bir hatırasını nakletmişti. 1975 yılının bir temmuz gününde Adapazarı Meydanı’nda konuşurken, 22 yıl önce yazdığı "ne ateş ne hava ne su/ne en ne boy/ne Habil ne Kabil/ne soy" dizelerini taşıyan bu şiirin bir parti tarafından uçaktan meydana atıldığını görmüştü. Rakipleri, Ecevit’in bu şiirinde soy-sop tanımadığını iddia ederek O’nu yıpratmak istemişlerdi. Halbuki bu şiirde Mevláná ve Yunus’tan esinlenerek Türk-İslam tasavvufunun birlik felsefesini dile getiriyordu. Ecevit’in bana anlattığı bu konu, daha geniş izahıyla şahsıma imzalayıp verdiği "Bir Şeyler Olacak Yarın" isimli kitabında da yer almaktadır.

* * *

Bir başka anımı da şöyle ifade edeyim: Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde -ki o zaman Ecevit Başbakan Yardımcısı idi- 8 yıllık eğitim yasası çıkmış, Kuran kurslarının durumu tartışılıyordu. Başbakanlık konutunda bazı bakanların ve ilahiyatçıların katıldığı toplantıda Kuran-ı Kerim’in mealinin okullarda okutulması tarafımızdan gündeme getirildiğinde Ecevit bunun yanında Peygamberimizin bazı hadislerinin de okutulması yönünde öneride bulunmuş, toplantıya katılanlardan birisi bu görüşe karşı çıkınca "Hz. Muhammed sadece Peygamber değil, çok yönlü bir şahsiyettir. Günümüze ışık tutan, yol gösteren sözleri vardır. Onların da okutulmasında fayda görüyorum" diyerek Peygamberimizin sözlerine verdiği değeri ifade etmiştir. O günkü toplantıda hükümet kanadında kabul gören bu önerimiz ne yazık ki sonradan bazı nedenlerden dolayı gerçekleşememiştir.

* * *

Ecevit de Atatürk gibi din adına insanların sömürülmesine, dinin politikaya karıştırılmasına ve istismarına karşı çıkmıştır. Her vesileyle görüştüğümüzde İslam dinine samimi bir inançla gönülden bağlı olduğunu ifade eder, bağnazlara, hurafecilere, din simsarları ve aktörlerine karşı olduğunu vurgulardı. O’nunla daha birçok sohbetlerimiz olmuştur. Onları da yazmakta olduğum anılarımda yeri geldikçe dile getirmeye çalışacağım.

* * *

Hakk’a yürüdüğü bu anda O’nun inançlı, erdemli ve dürüst kişiliğinde Türkiye’nin çok büyük bir kayıp yaşadığını belirtiyor, kendisine Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.

SORALIM ÖĞRENELİM

Öğle ile ikindi arasında başım açık kalırsa abdestim bozulur mu? Varis çorabımı diktikten sonra üzerine mesh yapabilir miyim? Dönüşte başımı kapatmazsam hac ibadetime bir zararı olur mu?

Mine/SAMSUN

Sorularınızdan, sizin bir ilmihal kitabı dahi okumadığınız anlaşılıyor. Okumuş olsaydınız, abdesti bozan şeyler arasında baş açıklığının olmadığını görürdünüz. Varis çorabını çıkarmama zorunluluğunuz söz konusu ise çorabınızı diktikten sonra mesh verebilirsiniz. Hac meselesine gelince; size hac farz olmuşsa onu yerine getirmekle yükümlüsünüz. Başımı açarım endişesiyle hacca gitmemeniz doğru olmaz.

Sureleri Türkçe anlamından okuyorum. Yaptığım doğru mu?

İnci ALP

Yaptığınız doğrudur. Kuran, okunup anlaşılmak için indirilmiştir.

İçki ile ilgili ayetler nelerdir?

A. Mithat ORHAN

İçki, İslam’ın ilk yıllarında sosyal bir felaket halini almıştı. Bu nedenle İslam dini bunu yasaklamak istemiş, fakat bu yasaklamada alıştıra alıştıra uygulamaya geçilmiştir. Bununla ilgili Kur’anda 4 ayet bulunmaktadır. Bunlardan birinci ayette: "Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden de içki ve güzel rızık elde edersiniz." (16/67) denilmektedir. İkinci ayette: "Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar; De ki o ikisinde de büyük günah vardır. İnsanların bazı faydaları varsa da günahları faydalarından büyüktür." (2/219) denilmektedir. Üçüncü ayette ise: "Ey insanlar! Sarhoş iken namaza yaklaşmayın." (4/43) Ve nihayet dördüncü ayette: "Ey insanlar! Şarap, kumar, dikili taşlar, şans okları şeytan işidir. Pisliktir. Bundan sakınınız. Ta ki kurtuluşa eresiniz." Bu emirle içki kesinlikle yasaklanmıştır.
Yazarın Tüm Yazıları