Ecevit, Gülen'i kararlılıkla savunuyor

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

Bülent Ecevit'i çok iyi tanırım. Bir konuya inanmış, inandığını açıkça savunmayı göze almışsa, dünyayı başına yıksanız vazgeçmez.

Askerlere rağmen Fethullah Gülen'le ilgili değerlendirmelerinde çok ısrarlı görünüyor. Dün NTV'deki sohbetimize kendi laiklik anlayışını anlatarak başladı:

‘‘Kimse laiklik konusundaki duyarlılığımdan kuşku duyamaz. Buna hakkı yoktur. Siyasal yaşamım boyunca laikliği; dindarları incitmeden, inançlara saygı göstererek savundum. İnsanların en duyarlı yönü din duygusudur.’’

Din duygusunun önemini vurgularken sanatçı yönü ağır basıyor:

‘‘Ne denli gelişmeler olursa olsun bilimin yanıt veremeyeceği yaşamsal sorunlar vardır. Bunu en güzel, ünlü ressam Gogen bir Tahiti tablosunda özetlemiştir. Tabloda, 'Nereden geliyoruz, ne yapıyoruz, nereye gidiyoruz?' cümlesi yazılıdır. Bilim bu soruların yanıtını asla veremeyecek ve inanç devreye girecektir. Bazı çevrelerin, her türlü dine bağlılığı irtica gibi göstermesine aklım ermiyor. Dine ağırlık veren her topluluğun mürteci ve gerici sayılmasını da içime sindiremiyorum.’’

* * *

Gülen'le üç kez görüştüklerini açıklıyor:

‘‘Hiçbirinde siyasete değinmedik. Türk-İslam tasavvufundan konuştuk. Halk erenlerinin yaşattığı, Orta Asya'da Hoca Ahmet Yesevi'den kaynaklanıp halk erenlerinin Anadolu'ya getirdiği, bu topraklarda Mevlana, Yunus Emre ve Aşık Paşa'ların şiirleriyle gelişen hoşgörülü, Allah korkusundan çok Allah sevgisine dayanan, o sevgiyi insana da yansıtan tasavvufu görüştük.’’

Gülen, bu anlayışta mı? Ecevit, gözlemini aktarıyor:

‘‘Gördüm ki, bu tasavvvuf kültürünü özümsemiş. Felsefe din ilişkilerini konuştuk. Bu konularda çok açık düşünceli olduğunu gördüm. Kendisine bağlı çevrenin tutumuna bakıyorum; bazı devlet belgelerinde de kabul edildiği gibi, İran'daki köktendinci akıma kesinlikle karşı, Vahabiliğe yani Suudi Arabistan anlayışına çok soğuk bakıyor. Türkiye'de RP'yi desteklemediğini açıkça belli etmiş. Bazı tarikatler partileşmesini önermişler, reddetmiş.’’

Ecevit, eğitime verilen ağırlığı da yorumluyor:

‘‘250 eğitim kurumu, 140-150'si dışarda. Bunlara kuşkuyla bakılıyor. Oysa ziyaret edenler orada dini eğitim verilmediğini, laikliğe aykırı bir öğrenim sistemi bulunmadığını gördüler. Olsaydı, o devletler izin vermez.’’

* * *

Ecevit, dış okullarda Atatürk resimleri olduğunu, İstiklal Marşı'nın söylendiğini belirterek, ‘‘İrtica bunun neresinde?’’ diye soruyor:

‘‘Bu saygın kuruluşlarla o ülkelere irtica mı taşımak istiyor? Bu gayret olmasaydı, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve özellikle Azerbaycan İran'daki köktendinci rejimin nüfuzuna, Suudi Arabistan'ın etkisine girebilirdi. Olağanüstü kaynaklardan kuşku duyulması normal. Ama karanlık yollardan veya başka ülkelerden alındığını da kimse söyleyemiyor. Kuşkuculuk bilimin ilerlemesine etkendir, önyargıya dönerse sakıncalıdır. İçteki okullara devlet denetçi göndersin, diyorlar. Türbanda çok ılımlı tavırları var, 'Bunlar ayrıntı, mesele yapılmasın' diyorlar. Kala kala, Gülen'in kravat takmaması kalıyor, ama kendi çevresindeki insanaların hepsi kravatlı.’’

Kuşkuculardan biri de benim. Ecevit'e ‘‘Sizce laik cumhuriyete yatkın bir cemaat mi?’’ diye tekrar soruyorum.

‘‘İzlenimim öyle. Geçmişte belki değildi, ama Türkiye ve dünyada çok şey değişti. İnsanlara da değişme hakkını tanımamız lazım. Kuşku varsa, devlet var. İrtica tehlikesini körüklerse, denetleyip önleriz.’’

Ecevit'i bazı kesimler topa tutacak. Ama, artık asla geri adım atmaz.













Yazarın Tüm Yazıları