DYO reklamındaki nanomali

NANO bir önek... Küçücük, minnacık anlamına geliyor. Nano ölçeğinde de milyarda bir demek... Bilim adamları çalışırken çalışırken maddeyi çok küçük parçalara ayırdıklarında biyolojik, fiziksel ve kimyasal özelliklerinin değiştiğini fark ettiler.

Bu fark ediş geleceği şekillendirecek nanoteknoloji çağını başlattı. Nanotekonolji başta elektronik olmak üzere birçok alanda yeni buluşlara yol açıyor.

Nanoteknoloji üretilen mikro kameralarla birçok iç organ görüntüsü daha net olarak alınabiliyor, mikro lazerlerle kanser tedavileri kolaylaşıyor.

Nanoteknoloji’nin gelecekte ülkeler arasındaki rekabetçi üstünlüğün belirleyicisi olacağı kesin... Şu anda üç dört ülke nanoteknoloji yatırımlarıyla ön sırada.

Hangileri? Tabii ki ABD, Kanada, Japonya, Hindistan ve... ve... Çin...

Çin’de halen nanoteknolojik ürünler üreten 800 firma var. 2005 yılı ciroları 5.4 milyar dolar. 2010’da bu rakamın 31.4 milyar dolar, 2015’de 144 milyar dolar olması bekleniyor.

Ya Türkiye? Her konuda olduğu gibi bu konuda da ‘nano’... Amaa...

Yüreğime su serpen iki gelişme var. İlki... 1990 yılından bu yana yayınlanan ‘Nanotechnology’ dergisinin Ekim 2005 sayısında, onlarca Çinli, Japon, Hintli bilim adamı arasında Türkçe bir isme rastlamam.

Hüsnü Emrah Ünalan... Makalenin künyesinde Rutgers Üniversitesi yazıyor. Ünalan, 1980 doğumlu... ODTÜ Metallurji mezunu. Genç bir bilim adamı... Umarım Türkiye Ünalan’ların değerini bilir. Naim Süleymanoğlu’na verdiği şansı onlara da tanır.

İkinci gelişme... DYO nonoteknoloji kullanarak, müthiş bir başarıya imza attı, üç yeni ürün üretti. Çizilmeyen vernik, yanmayan boya ve kendi kendini temizleyen boya.

Boya nasıl kendi kendini nasıl temizler diyorsunuz değil mi? Yaratıcılık ve teknoloji bilgisi burada birleşiyor işte! Boyanın içine mikro mikro metal parçaları katarsanız boyada kendini temizler hale geliyormuş... Nano teknoloji bu... DYO düşünmüş, denemiş bulmuş...

Yeter ki düşünecek beyin, deneyecek para olsun...

DYO Türkiye ve dünya için böyle önemli bir buluşu nasıl duyuruyor? İki ‘kıro’ boyacı, ay ışığında bir boya iskelesinde oturup nanoteknoloji üzerine konuşuyorlar..

Çok sıradan bir ürün üzerine konuşuyorlarmış gibi. Hani ortada milyonlarca Euro’nun yatırıldığı ‘nano’ bir ürün yok da ‘kaybolmayan sakız’ ütopyası üzerine konuşuluyormuş gibi.

DYO kendini uzun yıllar lider yapacak bir fırsatı daha iyi kullanabilirdi.

‘Koç gibi Beko’ kazansaydı

YILINI
anımsamıyorum. Dört beş yıl önceydi. Çok da önemli değil. Beko 6 yıl boyunca oluşturduğu ‘Bir Dünya Markası’ konseptini duyurmuş ‘ikna’ konusunda sorunlar yaşıyor. Bu nedenle reklam ajansını değiştirmek için bir konkur açıyor. Amacı ‘Bir Dünya Markası’ sloganını taşıyan bir reklam diline geçmek.

Bir süre sonra reklam sektörü bomba gibi bir haberle sarsılıyor. ‘Ali Taran’ın Beko konkuruna katılacak!’

Dedikodular doğru çıkıyor, Ali Taran konkur günü, Beko üst yönetimin önündeki yerini alıyor. Herkes Ali Taran’dan uzun bir sunuş yapmasını beklerken o kısa kesiyor: ‘Koç gibi...’

Beko’cular birbirlerine bakıp ‘Sonra?’ diyorlar. Taran niye ‘Koç gibi...’ye açıklık getiriyor ve salondan çıkıyor. Tüm ajanslar sunuşlarını bitirdikten sonra sonuç açıklanıyor. Beko reklam konkurunu Cem Topçuoğlu’nun TBWA reklam ajansı kazanıyor.

Ve biz yıllardır, o konkurda kabul edilen, TBWA’in Beko’ya çizdiği ‘Bir Dünya Markası’ reklam dili ile yaratılmış reklamlarını izliyoruz...

Beko’nun izlediği yol doğru! TBWA’in oluşturduğu reklam dili Beko’yu ve Beko ürünlerini farklılaştırıyor.

Niye bu olayı anımsadım? Koç-Shell ortaklığı Tüpraş ihalesini 4.1 milyar dolara alınca Hürriyet ‘Koç gibi teklif’ başlığı attı ya... Yıllar önce konkurdan ‘Koç gibi... konsepti galip çıksaydı, Beko şu an ne durumda olurdu düşünmeden edemedim.

Kampanya belki kısa süre de olsa Türk halkının hoşuna giderdi ama Koç’un kurumsal imajı ne hale gelirdi? Tahmin etmek zor.

Bu arada Hürriyet yazı işlerindeki arkadaşlarımı da kutluyorum. Başlık bulma konusunda reklamcıları solladıkları için.

Tüpraş fatihi Kara Şimşek

BİRDEN
aklıma bir şey geldi. Opet bir Koç ortaklığı. Tüpraş ihalesinde galip çıkanlarından biri de Opet! Tüpraş sahipliği Opet’i de yükseklere taşıyacak.

Bu arada Cem Yılmaz’lı, Kara Şimşekli, Gitt’li Opet reklamının ikincisini bekliyoruz. Türkiye’nin benzin devi Kara Şimşek komedisi ile halkı güldürecek. Kampanyada izleyiciye geçen duygu ne olacak? Opet’in hizmetleri mi? Vizyonu mu? Misyonu mu? Görkemli duruşu mu? Hayır. Cem Yılmaz mizahı... Peki uzun dönemde Tüpraş fatihi Koç gibi Opet’e ne olacak? Bilinmez... Opet kampanyasının arkasındaki ‘Beyin’lere sormak lazım...

Lüferli dubleks sandalye

PERŞEMBE
günü Art+Decor dergisi ile dDf’in birlikte düzenledikleri, Eski Galata Köprüsü üzerine kurulmuş Design Week’i (Tasarım Fuarı’nı) gezdim. Fuara yurt içi ve yurt dışından çok sayıda ünlü tasarımcı işleriyle katılıyor. Bu sene ana sponsor Lineadecor. Kürator (yani fuarın konseptini oluşturan kişi) mimar Yılmaz Zenger.

Fuara gitmeden önce bu kadar çok şey bulacağımı bilmiyordum. Çok etkilendim. Türkiye’den katılan genç tasarımcıların işlerini görünce de Türkiye adına çok umutlandım.

Örnek... Nilhan Sesalan’ın ‘lüferli dubleks sandalye’sini mutlaka görmelisiniz. Çok komik... Hürriyet’in Görsel Yönetmeni Reha Erdoğan çok güzel bir sandalye konsepti geliştirmiş. O da çok ilginç.

Tasarım Üssü ve Kilit Taşı genç tasarımcıların oluşturduğu tasarım firmaları. Dünya markalarına bile tasarımlar yapıyorlar... Gurur duydum... Feng Shui Mimarları Aslıhan Ekitmen ve Esra Koyuncu’nun köşesi başka bir dünya...

Petrol Ofisi’nin geleceğin benzin istasyonu kışkıtıcı. Cam sanatçısı Hafize Uncuoğlu’nun Wolswagen tosbağayı nasıl camdan oya gibi işlediğini görseniz dudağınız uçuklar... Akvaryum lavabo ise başka bir Hafize Uncuoğlu yaratımı, harika!

Design Week 20 Eylül’e kadar açık. Tasarım Fuarı’nı ne yapıp yapıp gezin. Ufkunuz açılsın. Türkiye’nin geleceği taklitte değil tasarımda... Tasarım Fuarı’na emeği geçen yatırım yapan herkese binlerce teşekkür.

NOT: Yarın 14.00’te ‘Tasarım ve Pazarlama’ konulu bir panele katılmak üzere ben de fuarda olacağım. ‘Saat çalmadı, asansörde kaldım almamam’ orada olun ona göre!

Formula 1, 700 bin dolarlık saat sattırdı

TAG Heuer
ilgi alanıma son yıllarda giren markalardan biri. Niye yalan söyleyeyim kimdir nedir diye pek araştırmadım.

Formula 1 sırasında çevremde bol miktarda Tag Hauer görünce ‘Tag Hauer ne kazandı ki Formüla 1 sponsorluğundan’ diye meraklandım, araştırdım..

Tag Hauer 1996’dan bu yana Türkiye’ye ithal ediliyormuş. Başta İstanbul olmak üzere turistik bölgelerde 50 satış noktasında satılıyormuş. Uzun yıllar Formula 1’in zaman tutuculuğunu yapmış.

Halen de Mc Laren Mercedes F1 Takımı’nın sponsoru. Dünyada sponsorluğunu yaptığı diğer ünlüler teniste Maria Sharapova, golfte Tiger Woods, sinemada Brad Pitt ve Uma Thurman. Tag Hauer’in stratejisi dünya starları ile işbirliği anlayacağınız.

Tag Hauer’in F1 organizasyonundan beklediği açık. Formula 1 itici gücüyle tüketici ve bayilerini etkilemek. Reklamlarda bir ürüne yoğunlaşıp satışları arttırmak.

Neler yapılmış? Temmuz-ağustos aylarında bayiler arasında ‘alım’ yarışması düzenlemiş. Ölçüyü tutturanlara F1 bileti verilmiş. Bayilerde özel vitrin çalışmaları yapılmış. Yarıştan önce ve sonra basın reklamlarıyla F1 sponsorluğu duyurulmuş.

TAG Hauer’in CEO’su Türkiye’ye gelmiş. F1 esnasında Montoya ile özel ropörtajlar yapılmış. Gazetelerde ve CNN’de bu ropörtajlar yayınlanmış..

Bayiler F1’e götürülmüş. Pilotlarla tanıştırılmış. Pilotlarla çekilen fotoğrafları yarıştan sonra bayilere gönderilmiş.

Bir ayda yaklaşık reklam için 75 bin dolar yatırılmış (Tabii ki sponsorluk ve organizasyon ücretleri hariç). Sonuç? Satışlar geçen seneye göre yüzde 150 artmış... İki ayda 700 bin dolarlık Tag Hauer satılmış...

‘Hálá sponsorluk, reklam, halkla ilişkiler de neymiş?’ diyen zihni sinirlere duyurulur...

Çekirgelik

Dünya düşünenler için komedi hissedenler için trajedidir

(Horace Warpole)
Yazarın Tüm Yazıları