Duygusallık bir tarafa ortada büyük bir hukuki kıyım var

Annesi ne kadar küçükse, İlim, o kadar büyük. Cüsse olarak. Komik ve tatlı bir ikili onlar.

Haberin Devamı

İyi bir “takım”. Ve aralarında özel bir ilişki var. Bütün anneler, oğullarına düşkündür, Müyesser Yıldız da oğlu İlim’e bir o kadar düşkün. İlim bir yana, dünya bir yana. Annesinin 15.5 ay tutukluluğundan o da nasibini aldı, gelin bir de İlim Uğur’un yaşadıklarını dinleyelim...

Annen gözaltına alındığında ne hissettin?
-Pek bir şey hissettim diyemem. Olan bitenin bile farkına varamadım. Ama tabii ki şaşırdım, endişelendim...

Peki korku, utanç...
-Asla. Ne korktum ne utandım.

 Annenin “terörist” olabileceği bir an bile olsa aklından geçti mi?
-Gözaltında, anneme bilgisayarındaki dosyalarla ilgili sorular sorulmuş. Bunu öğrendiğimde, benim için durum büyük ölçüde aydınlandı. Annemin terörist olabileceği ihtimaline vaktimi bile harcamadım. Zaten bunu aklından geçirebilecek olanlar -ki dürüst olmak gerekirse sandığımdan fazlaymışlar- kendiliğinden arayıp sormayı kesti bizi...

“Annen cezaevinde. Vah vah, çok üzüldük” diyenlere ne dedin?
-Onlarla pek muhatap olmadım! Güya duygusal bir tavırla, sanki bir çocuğun saçını okşar gibi bir yaklaşım içinde olanlar sahte geldi ve işe yaramaz! Annemin ihtiyacı olan şey o şefkat değildi. Zaten o insanların gösterdiği tepki de sadece laftaydı. O yüzden o süreçte ben o insanlara karşı aşırı hırçındım. Ama onlardan daha düşüncesiz veya yersiz davrandığımı düşünmüyorum.

İnsanın annesinin gazeteci, babasının emniyet müdürü olması nasıl bir şey? Evde neler konuşulur...
-İlginç bir aile olduğumuz kesin. Babam çok iyi sorgular, annem de feci gözlemler! Onlardan bir şey saklamak çok zordur...

Annen ufak tefek ama çok güçlü bir kadın, sen bu konuda ne düşünüyorsun? Sen ona çektin mi?
-Benim ufak tefek olmadığım kesin! Güçlü olup olmadığım ise ancak sınandıkça belli olur. Ama annemin dirayetiyle ben de hep gurur duydum./images/100/0x0/55ea6a62f018fbb8f87e6eb3

“Onu bir daha göremem” diye korktun mu?
-Yok hayır. Ama evimize polislerin girdiği gün kendi kendime, “Annemi 1.5-2 sene göremeyebilirim” dedim. Annem tutuklandığında 3 yıldır içeride olan 3 kadın daha vardı. Onlara bunu yapabilenlerin anneme de benzerini yapabileceğini düşünüyordum.

Cezaevine ziyarete gittiğinde ne hissediyordun?
-Orada bir şey hissetmeye vaktin ve hakkın olmuyor. Oraya, karşındakinin moralini yükseltmeye gidersin. Dışarıdan sorun götürülmemeli. Annemin canını kendi meselelerimle mi sıkayım? Bir de zaten o 15.5 ayın 10 ayı, ben Amerika’daydım.

Orada ne yaptın?
-Öğrenci değişimi programı kapsamında gittim. İki dönem University of Maryland’da eğitim gördüm. Tabii Türkiye’yle yine iletişim halindeydim. Olan biteni sürekli takip ediyordum. Hatta annem içerdeyken yazdığı analizleri ve davayla ilgili gelişmeleri yayınladığımız bir Facebook sayfası (http://www.facebook.com/MuyesserYildiz) açtım.

ODTÜ bilgisayar mühendisliği tek tercihinmiş, hep mi böyle kendine çok güvenli biriydin...
-Kendime güvenim var, evet. Ama Bilgisayar Mühendisliği’nin tek tercihim olması kendime güvenden çok, o mesleği çok sevmemden. Sınavımın da ODTÜ’yü kazanacak kadar iyi geçtiğini düşünüp bu tercihi yapmıştım. Kazandım.

Haberin Devamı

Umuyorum ki, insanları böyle fütursuzca içeride tutan zihniyetler de bir gün fatura öder!

Haberin Devamı

Anneden öğrendiğin en önemli şey...
-Dürüstlük ve çalışmak. Gerçi, ne onun kadar dürüstüm ne de onun kadar çalışkan. Ama onun yıllarca bu değerler uğruna kendini, hayatını hiçe saydığına şahit olmak, muhakkak etkilemiştir beni.

Sen olup biteni -annenin başına gelenleri- nasıl değerlendiriyorsun?
-Olanları, annem ve diğer insanların tutukluluğu özelinde düşünürsek, işin duygusal kısmı bir yana, hukuken büyük bir kıyım var ortada. İnsan hakları, demokrasi gibi olguların esamesi okunmuyor iş Ergenekon ve bağlantılı davalara gelince. Biraz daha toplum genelinde bakarsak, tablo daha vahim. Bırakın milletin olup bitenden haberdar olmasını, aydınlar bile bihaber yaşanan süreçten!

Bütün bu olaylarda çocuklar ne kadar ağır bir fatura ödüyor...
-Herkes bir fatura ödüyor. Çocukların durumu, yaşları gereği daha zor olabilir; ama onu göremeyen ebeveyni de bir fatura ödüyor. Ben umuyorum ki insanları böyle fütursuzca içeride tutabilen zihniyetler de bir gün fatura ödüyordur! Ama medyanın bu olaylara “Müyesser’in tek istediği bir kedi” ya da “5 yıldır annesini/babasını göremeyen çocuk” açısından bakmayı kesmesi gerekmiyor mu? Bu ülkenin aydınlarının, televizyon programlarında veya köşelerinde, okumadıkları -en fazla özetlerine baktıkları- iddianameler üzerinden ithamlarda bulunmayı bırakmaları gerekmiyor mu? Medya, daha ciddi ilgilense bu işlerle, inanın o pek ilgi gösterdikleri çocuklar için daha hayırlı olur.

Yazarın Tüm Yazıları