Düşük kur yüksek faiz (4)

TÜRK parası, yüksek getirisi olmadan elde tutulacak bir para olmaması durumuna son otuz yılın enflasyonu sayesinde gelmiştir.

Artık, tavuk-yumurta birbirine karışmıştır. Enflasyonu indirmeden ve istikrarın kalıcı olduğunun toplum tarafından kabullenilmeden önce Türk parasının bu halinden çıkması olanaksızdır.

Özellikle para politikaları önermeleri Türk parasının bu hali göz önüne alınarak yapılmalıdır. Aksi taktirde, tasarruf aracı ve değer birimi olma işlevlerini kaybetmeye yüz tutmuş Türk parası, ödeme aracı olma işlevini de kaybedebilir. Bu, hiperenflasyon aşamasıdır.

MİKRO-MAKRO

Türk parasına yatırım yapmak için potansiyel yatırımcılar bir risk primi istemektedirler. Risk primi zamanla değişen, ileriye dönük beklentilerle artan ya da azalan bir büyüklüktür. Diğer ülkeler yüzde 2 reel faiz öderken, bizim yüzde 30 reel faiz ödememizin arkasında da risk priminin büyüklüğü yatmaktadır.

Türk Lirası ‘‘dandik para’’ statüsünden çıkıp ‘‘para’’ olma yoluna girdikçe ödediğimiz reel faizler düşecektir. Risk primi düştükçe hem reel faizler düşecektir hem de paramızın diğer paralar karşısındaki değeri artacaktır ya da değer düşüşü yavaşlayacaktır. Bu süreci palyatif önlemlerle kısaltmaya ya da değiştirmeye çalışmak risk primini artırıcı bir etki yapacaktır. Yani, faizler düşerken Türk Lirası'nın diğer paralar karşısında değer kazanmayıp değerinin düşmesini sağlamaya çalışmak faizleri orta dönemde düşürme stratejisiyle çakışacaktır. 1994 yılında bunun kötü bir uygulamasını gördük. Başımıza neler geldiğini herhalde herkes hatırlıyordur.

Yüksek kur-düşük faiz stratejisi kısmi bir analizle ekonomideki bir çok işletmenin çıkarına gibi görünebilir. Ama, şirketler için iyi olacakmış gibi görünen her şey tüm ekonomi için iyi olmayabilir. Amerika Birleşik Devletleri Başkanlarından biri ‘‘General Motors için iyi olan Amerika için de iyidir’’ demişti. Ama, söylediği doğru değildi.

SONUÇ

Bu uzun yazıyı toparlarsak, bir noktanın altını çizmekte yarar var. Düşük kur-yüksek faiz aktif bir politika sonucu değildir. Aktif bir ekonomi politikasının amaçlarından biri de değildir. Makro ekonomik dengelerin en azından bir süre sürdürülebilirliğini sağlayan, ekonomiyi krize girmeden istikrarı yaratabilecek bir ortamı hazırlayan bir oluşumdur. Yani, şikayet edilen bu denge kalıcı istikrara giden yolda ekonomi politikası yapıcılarına, hükümetlere zaman kazandırır.

Hükümetler şimdiye kadar bu çeşit ortamları kalıcı istikrar için ‘‘zaman kazandıran bir olgu’’ olarak değil, bir başarı olarak gördüler. O nokta da yanıldılar. Gelinen nokta bir ‘‘son’’ değil, bir ‘‘başlangıç’’ olarak algılanmalıdır.

Süreç uzundur. Bu dengeden olumsuz etkilenecek kesimler elbette vardır. İstikrara giden yolda olumsuzluklardan en az etkilenmenin yolu, şirketler bazında, ‘‘uzun soluklu’’ olabilmeyi başarabilecek önlemleri almaktır. O nedenle, düşük kur-yüksek faiz ortamında şirketlerin ‘‘sermaye yeterliliği’’ ve ‘‘üretimde verimliliği artırmak’’ öne çıkmaktadır. Geçenlerde yazdığım rant ekonomisinin azalması ve giderek yok olması olumsuzlukların ağırlığını hafifletecektir. İstikrarı sağlayacaksak, Başka da bir yol görünmemektedir.

Bitti.
Yazarın Tüm Yazıları