Düşmanlıkla nereye kadar?

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Haberin giriş paragrafını birlikte okuyalım:

‘‘Devam eden tatbikatların da etkisiyle Türk-Yunan gerginliğinin giderek tırmandığı bir dönemde Girit'te dün akşam beklenen buluşmalarını gerçekleştiren Başbakan Yılmaz ve Simitis, iki ülke arasındaki bütün diyalog mekanizmalarına işlerlik kazandırmak üzere süper temsilci görevlendirmeyi kararlaştırdılar.’’

Bu satırları okuyunca herhalde sizin aklınızdan da aynı şey geçmiştir:

Bu kaçıncı mutabakat?

Gerçekten, yaklaşık son yarım asırdır hiçbir şekilde düzelmemiş olan Türk-Yunan ilişkilerinin en karakteristik yanı, ‘‘varılan ama tutulmayan mutabakatlar’’ çizgisidir.

Kıbrıs ihtilafının başladığı 1950'leri... Başpiskopos Makarios'un Kıbrıs'ta kurulan devleti dinamitlediği 1963'ten beri yaşananları unutun. Çünkü geri gitmeye kalkarsanız, 1071'de yapılan Malazgirt Savaşı'ndan önce duramazsınız.

En iyisi 1978'de, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit'le Yunanistan Başbakanı Constantine Karamanlis arasında Bern'de varılan mutabakattan başlamak.

O zaman da taraflar özü itibariyle bugünkünden farklı olmayan bir formülde anlaşmışlardı:

İki taraf, birbiri aleyhinde herhangi bir beyanda ve faaliyette bulunmaktan kaçınacak.

Yüksek düzeyli iki diplomat, her yıl bir defa Türkiye'de bir defa da Yunanistan'da olmak üzere düzenli şekilde bir araya gelecekler, mevcut sorunlar üzerinde çözüm yolları arayacaklar... Toplantı Türkiye'de ise, vardıkları sonuçları Türkiye başbakanına Yunanlı diplomat sunacak... Eğer toplantı Yunanistan'da yapılırsa bu görevi Türk diplomat üstlenecek... Böylece tam bir dürüstlük ve açıklık içinde tek tek sorunlar çözüme kavuşturulacaktı.

Nitekim bu görevi Türk Dışişleri Bakanlığı'nın o zamanki Genel Sekreteri Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Büyükelçi Byron Theodoropulos iki sene süreyle başarılı bir şekilde yerine getirdiler. Hayli de mesafe aldılar.

Velakin 1979 sonunda Bülent Ecevit çekildi. Onun ardından 12 Eylül 1980'de Türkiye'de askeri müdahale meydana geldi. Böylece görüşmeler ardındaki siyasi destek çok azaldı.

Derken o sırada Yunanistan'da, amansız bir Türk düşmanı olan Andreas Papandreu iktidara geldi. Papandreu görüşmeleri kestiği gibi Kıbrıs'a gitti ve orada, ‘‘Kıbrıs Yunanistan'ın bir parçasıdır’’ dedi. Bununla da kalmadı, ‘‘Herkesi Türkler'e karşı mücadele etmeye’’ çağırdı. Bitmedi... Aynı yıl yapılan bir törende Anadolu'yu ‘‘kaybedilmiş anayurdumuz’’ diye niteledi.

Tabii oradan öyle hava gelince bizden de mukabil sesler çıktı...

Sonraki Davos ve Madrid mutabakatlarının hikâyesi farklı değil.

O nedenle Girit mukabakatını yaşama geçirmek için sağduyuyu egemen kılmak şart. Yoksa Papandreu'lar, Dangalos'lar her yerde var...

Yazarın Tüm Yazıları