Durum umutsuz, ama, pek o kadar da ciddi değil

Kurthan FİŞEK
Haberin Devamı

‘durum umutsuz, ama, pek o kadar ciddi değil...’’ lâfını, hayatımda ilk defa, yirmi sene önce, Viyana havaalanında duydum.

Atletizm milli takımını Prag'dan getirmiştim. Türkiye'ye uçacaktık.

THY bağlantı yapmayı unutmuş meğerse...

Otelde geceleyecek paramız yok... Büyükelçiliğe sığınsak, spor basını kuyruğumuza teneke bağlar, arkamızdan tef çalar.

Homurdanarak dolanıyordum. Güzelce bir yer hostesi yaklaştı, derdimi almanca sordu, ingilizce cevap verdim.

Başını salladı, ‘‘Durumunuz umutsuz!’’ dedi, sonra ekledi. ‘‘Ama, tasalanmayın... Ciddi sayılmaz...’’

Üç saat sonra Türkiye yolundaydık. ‘‘Bilet becayişi’’ yapılmış...

* * *

Dört yıl önceydi. Birikmiş ‘‘dertli okuyucu’’ mektuplarını okuyordum.

Bir tanesi ağlamaklıydı. Altmış yedi yaşındaki bir memur emeklisi, tastamam iki buçuk yıldır, emekli maaşının bağlanmasını bekliyormuş...

Yapmadığım bir şey yaptım. Yakın bir dostumu aradım...

‘‘Mümkün değil... Evrakları eksik...’’ dedi.

‘‘Saçmalama!’’ dedim...

Beş dakika sonra aradı. Evraklar tamammış meğerse...

* * *

‘‘Devlet’’ dediğiniz şeyin özünde bürokrasi yatar.

Bürokrasi kendi başına bir dünyadır, kendi özkuralları vardır.

Koltuğunu korumak isteyen memur, bütün kararlarını olabildiğince geç alır. Yarına bırakabileceği işi o gün yapmaz... Üç sebebi vardır.

ÿÀ± Dünya ölümlüdür, yarın gelmeyebilir, bugünden boşuna yorulma...

ÿÀ² Dünya ölümlüdür, ama değişkendir. Yarın gelebilir, ama, bugünden yapmak zorunda kalıp seni yoracak işin yapılması ihtiyacı yarın ortadan kalkmış olabilir.

ÿÀ³ Yarın ola, hayrola!

* * *

Bürokrasinin kendine göre takvimi vardır. Sabah evinden çıkan bürokrat, kendine göre bir ‘‘iş planı’’ yapmıştır. O planı kimse bozamaz...

Replikler otomatiğe bağlıdır.

‘‘Dur be kardeşim, daha yeni geldik...’’

‘‘Bir bilmece de halledemeyecek miyiz yani?’’

‘‘Saate bakmıyor musun, yemek saati...’’

‘‘Dur be birader, yemekten yeni geldik...’’

‘‘Amma uzattın sen de yahu!’’

‘‘Arkadaaaşşş! Dikkatli konuş, karşında devlet memuru var...’’

* * *

Devletin özelliği, çalışma hızını kendi paşa gönlüne göre ayarlamasıdır.

Aziz Nesin, kırk yıl kadar önce, ‘‘ağır ve lagar’’ varsayılan bürokrasiyi, ‘‘Yeşil Şapkanın Evrakı’’ eserinde çok güzel anlatır.

‘‘Adamın biri, altı aydır iş takibine gidip gelmekten bıkmış, ‘Lanet olsun!' deyip, devlet binasından çıkmış, kel başına kış ayazını yeyince, ördek yeşili, 59 numara, tüylü, iki hava delikli, siyah kurdelalı, kenarları kıvrık ve hafif yukarıya bükük şapkasını içeride unuttuğunu anlamış, apar-topar geri dönmüş... Şapkanın peşine düşmüş.. Ara da bulasın! İşleme girmiş bile... Şimdi de adamın yakınmasını dinleyin...

‘Hani, çocuklar birinin şapkasını kapar da elden ele atarlar... Şapkası alınan da ortada fır döner. Ben de öyle... Şapkayı bir türlü ele geçiremiyorum... Bizim şapkanın muamelesi öyle bir hızlı yürüyor ki, ben bir odadan girene kadar, şapka öbür odaya geçiyor. Şapkayı verdiler sonunda... Şapkanın iki hava deliği olmuş, iki yüz delik... Evrakı, zaptı iğneleye iğneleye benim şapka delik deşik olmuş...’’

* * *

Bayram süresince sürekli yakınma dinledim...

‘‘Üzülmeyin’’ dedim herkese, ‘‘Durum umutsuz, ama, ciddi değil...’’

N.B. Her bayram haftasında, bu yazıyı ben tekrarlamak, siz tekrar okumak zorunda mısınız?













Yazarın Tüm Yazıları