Durmayı deneyin

Eylül ayının gelişiyle birlikte, hayat pek çoğumuz için daha da hızlanıyor. Oysa ben size bir an için durmanızı söylüyorum! Neden mi? Anlatıyorum...

Sizi bilmem, ama ben yavaş yavaş sonbaharı özledim. Çünkü değişim, enerji ve hareket getiriyor yaşamlarımıza. Ayrıca şehre dönüş tamamlandı; bunu artan trafikten anlayabilirsiniz! O halde yeni mevsime hazırlık yapmak lazım; ruhen, bedenen ve zihnen...

Peki, mevsimin değişimine nasıl ayak uyduracaksınız? Diyelim ki çocuklarınız var ve onları okula gönderdikten sonra kendinizle baş başa kaldığınız zamanlar var... Peki, o kısıtlı, ama değerli zamanı, ev işlerine dalarak heba mı edeceksiniz yoksa kendinize bir armağan mı vereceksiniz?

Ev işlerini hafife aldığımı düşünmeyin sakın, ancak otomatikleşmiş davranışlarımız bizi sadece zihin odaklı yapar. Bu da ruhumuzdan ve bedenimizden uzaklaşmamızı sağlar.

Yaşamanın en ‘kolay’ yolu da budur! Ezberlenmiş davranışları her gün tekrar etmek. Zihnimizin bize ‘yap’ emrini verdiklerini yapmak: Sabah kalk, yüzünü yıka, dişini fırçala, işlerini listele ve bir bir yapmaya başla, bir yerlere yetiş; akşam yemek hazırla, ye, TV izle ve uyu!

Çok korkunç!

Bu arada bir ‘dur’ düğmeniz olsaydı ne zaman basar ve durdururdunuz akıp giden işleri? Ne yapardınız o zaman? Bir düşünün...

IŞIĞI GÖRECEKSİNİZ

Yavaşlayın...

Bunu hep yazıyorum, çünkü insanoğluna bunu birkaç kez söylemek yeterli olmuyor zamanımızda.

Yavaşlamasını, gözünün içine bakarak söylediğim çevremdeki insanların bana boş gözlerle baktığını görüyorum. Örneğin ‘Şu an sadece bu konuyu düşün. Hem bu konuyu düşünüp, hem de gün içinde yetişmen gereken işleri planlama!’

Siz bu kaçışı yapmayın ve gün içinde ya da haftada birkaç kere, mutlaka kendinize zaman ayırın. Sakin bir köşe bulun evinizde. Saatinizin alarmını -ilk günler için- 5 dakikaya kurun.

Rahatça oturun. İsterseniz sakin bir müzik eşlik etsin size, ama müziğe de takılmayın... Sadece kendinizin farkında olun. Gözlerinizi kapatın. Bir anda başınıza üşüşen sayısız düşünceden ürkmeyin. Normaldir. Belki ilk seferde değil, ancak yavaş yavaş azalacaktır. O zaman gerçek sizle baş başa kalacaksınız.

İşte en zevkli kısım! Burada neler olacağını söyleyemem, çünkü herkesin deneyimi kendine. Ama bir tüyo: Birkaç gün sonra yani siz, size alıştığınızda(!) göreceğiniz ışık ve renklerden sonra beni aklınıza getirin! Ve ‘yavaşlayın’ demekte ısrar etmemin sebebini anlamaya çalışın.

Benim Kardelen’im!

Geçen yıl hayatımda -Turkcell, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Mentor Coaching sayesinde- bir ‘kardelen’ açtı! Adı Kátibe Zeynep... Şırnaklı, ancak Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde Orman Mühendisliği okuyor. Erkek kızlardan yani! Onunla gurur duyuyorum. Bizim şahane bir abla-kardeş ilişkimiz var. Bu yazıyı Kardelenler için şarkı yazan, albüm yapan ve konserler veren sevgili Sezen Aksu konserinin ardından yazıyorum. Konser sırasında kurduğu şu cümle orada bulunan herkes için çok şıktı, ama beni bir başka mutlu etti: ‘... imkanları sınırlı kızlarımız için çok şahane bir şey yapıyoruz!’ Çok haklı! Lütfen siz de Kardelenler’in birer birer açması, 10 bin değil, 100 binleri geçmesi için, ‘Kardelenler’ albümünden ve Ayşe Kulin’in kitabından alın, konserlere gidin! Seni çok seviyorum Kátibe Zeynep’cim!
Yazarın Tüm Yazıları