GeriSeyahat Dünyanın sonundaki cennette, Maorilerin izinde YENİ ZELANDA
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Dünyanın sonundaki cennette, Maorilerin izinde YENİ ZELANDA

Dünyanın sonundaki cennette, Maorilerin izinde YENİ ZELANDA

Ülkenin yerlileri olan Maorilerin kendi dillerinde Uzun Beyaz Bulut olarak tanımladıkları Yeni Zelanda uzaklara gizlenmiş, yemyeşil bir cennet. İngiltere kadar yüzölçümü olan ve iki büyük ada (Kuzey ve Güney Adaları) ile yüzlerce küçük adadan oluşan ülkede sadece 4 milyon kişi yaşıyor.

Ülkeye Hollanda’daki Sealand’dan dolayı Yeni Zelanda adı verilmiş. Tazmanya’ya adını veren Abel Tasman buraya gelen ilk Avrupalı olmuş. Yıllardır Helen Clark’ın başbakanlık yaptığı ülkenin devlet başkanı İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth. Yeni Zelanda’da birbirinden güzel yerler var. Nüfusun dörtte biri kuzeydeki Auckland’a yerleşmiş. Auckland başkent olmasa da kültür, ticaret ve sanatın merkezi, aynı zamanda da en kozmopolit şehir. Rotorua Maori kültürü ve jeotermal gayzerleriyle ön plana çıkıyor. Dünyada güneşin ilk doğduğu şehir Napier, Art Deco mimarisi ve şarabıyla ünlü. Dünyanın en rüzgarlı başkenti unvanının sahibi Wellington, Kuzey ve Güney Adaları’nı ayıran 20 kilometre genişliğindeki Cook Boğazı’nın üzerine kurulmuş. Christchurch adeta küçük bir İngiltere ve parklarla süslenmiş. Penguen ve albatroslara ev sahipliği yapan Dunedin, Otaga Yarımadası üzerinde kurulmuş ve bir doğal güzellikler şöleni. Yeni Zelanda fiyordları ise Norveç’tekilerden bile güzel.

Yeni Zelandalıların milli sporu ragbi, en bilindik takımları All Blacks. Takımın ve ülkenin sembolü aynı: Eğrelti otu. 2011’deki Dünya Ragbi Olimpiyatları, Auckland’da yapılacak. Everest’e ilk çıkan kişi Sir Edmund Hillary ve Maori kökenli ünlü soprano Dame Kiri Te Kanawa, Yeni Zelanda’nın yetiştirdiği önemli isimlerden. Yeni Zelanda’nın Alp Dağları, Kuzey Adası’ndan başlayıp, Güney Adası’nda devam ediyor, göller, nehirler, şelaler ve buzullarla birleşip cennete benzer bir ülke yaratıyor. Ülkeyle özdeşleşen kiwi meyvesinin adı tamamen bir pazarlama taktiği. Yeni Zelandalılar, Chinese Gooseberry olarak bilinen meyveyi Soğuk Savaş döneminde ABD’ye satarken, Çin kökenli bir meyve olması sorun yaratmış, onlar da kendi milli kuşlarının adını meyveye vermişler! Bugün dünya kiwi ihtiyacının dörtte birini karşılıyorlar. 40 milyon koyunun, 9 milyon sığırın olduğu ülkede, 5 binden fazla geyik çiftliği var. Dünyanın farklı bölgelerinde yediğiniz geyik etinin çoğu Yeni Zelanda’dan geliyor. Geyik boynuzu tozunu da Uzakdoğu ülkelerine, afrodizyak olarak satıyorlar.

EN KOZMOPOLİT KENT AUCKLAND

Gezimize Kuzey Ada’nın ucundaki Auckland’dan başlıyoruz. Kent, 48 volkan üzerine kurulmuş, üç büyük liman ve 50’den fazla adayla çevrelenmiş. Çok sayıda müze var, Botanik Bahçesi ile aynı parkın içindeki Auckland Savaş Anıtları Müzesi’ni listenin başına koyabilirsiniz. Bunun dışında Kelly Tarlton’un Sualtı Dünyası, Mission Körfezi ve panaromik olarak tüm şehri görebileceğiniz Eden Dağı ziyaret edilmesi gereken yerlerden. 328 metre yüksekliğindeki Sky Tower, Güney Yarım Küre’nin en yüksek binası. Üstüne çıkıp manzarayı seyredebilir, döner restoranında yemek yiyebilir ya da adrenalin pompalamak için tepesinden atlayabilirsiniz! (www.skyjump.co.nz) Auckland’da toplu taşımaya ihtiyaç duyulmuyor, çünkü 1000 kişiye düşen 578 araçla Yeni Zelanda dünyanın en fazla araca sahip ikinci ülkesi. Şehirde hemen hemen her yer yürüyüş mesafesinde. Ana caddesi Queen Street’in sonunda The Waterfront dedikleri liman kısmı var. Burası şehrin en büyük marinalarından birine sahip. Auckland’da 1870’den beri yelken yarışları düzenleniyor. Geçtiğimiz yıllarda Amerika Kupası yarışları da yapıldı. Bu yarışa katılan teknelerle yelken turu yapmak mümkün. (www.explorenz.co.nz) Waterfront’tan Harbour Bridge dedikleri Liman Köprüsü’nün güzel bir manzarası var. Restoranlar ve gece hayatı Waterfront’da yerleşik düzene geçmiş. Sakın büyük beklentilere girmeyin, restoranlarda 21.00’den sonra hayat bitiyor. Tavsiyeye ihtiyacınız varsa, Kermadec deniz ürünleri için iyi bir seçim. Lenin, Float, Waterfront ve The Loaded Hog da gece hayatının tadını çıkarabileceğiniz yerlerden ve hepsi birbirine çok yakın. Yeni Zelanda’da az sayıda Türk yaşıyor. Bir kısmı dönerci işletiyor. İstanbul, Limon, Kebap on Queen, Karadeniz Cafe, Midnight Express gibi isimler göze çarpıyor. Binadaki bir mağaza sahibi sayesinde Queen Street’teki Guardian binasının tepesinde ay yıldızlı bayraklar dalgalanıyor. Kentin en kalabalık caddesinde yürürken ay yıldızla karşılaşmak hoş bir sürpriz. Alışverişe düşkünseniz 150’den fazla dükkanın olduğu Botany Town Centre, Slyvia Park ve Albany’yi ziyaret edin. Yerel bir şeyler bakıyorsanız, yün, deri, kürk ve deniz kabuklarından yapılma hediyelik eşyalar çok yaygın. Auckland yakınlarındaki Bay of Islands 144 adası, parkları, sahilleri ve Maori kültürünün izleriyle ülkedeki en güzel köşelerden biri. Vaktiniz varsa kaçırmayın.

DOĞA HARİKASI ROTORUA VE MAORİLER

Güneye doğru ilerleyip sahildeki Tauranga’yı geride bırakıyoruz. Rotorua, aynı isimli gölün kıyısında. Bölgede çok sayıda volkan var. Volkanik aktivite sürüyor. Termal sular nedeniyle çevre sülfür kokuyor. Yeni Zelanda, Paskalya Adaları ve Hawai, Pasifik Okyanusu’nda Polinezya Üçgeni’ni oluşturuyor. Üçgende yaşayanlar ortak özelliklere sahip. Madagaskar’dan geldiğine inanılan dilleri, dinleri, kültürleri, sanatları ve gelenekleri benzerlikler taşıyor. Vücuda dövme yaptırmak Polinez kültürünün önemli özelliklerinden. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan Maoriler Avustralya’daki Aborjinlere göre daha şanslı. Maorilerin Yeni Zelanda’ya ilk gelişleri M.S 800’lü yıllarda olmuş ve beyaz adam gelene kadar yaklaşık bin yıl izole yaşamışlar. 1840’da imzalanan ve tam olarak ne olduğunu anlamadıkları Waitangi Anlaşması ile ülkedeki hükümranlık haklarını İngilizlere bırakmak zorunda kalmışlar. Kendi özel okulları ve kültür merkezleri var. Rotorua’daki kültür merkezine 50 Yeni Zelanda Doları (YTL ile aynı değerde) verdiğinizde içeri girip hem Maori kültürü hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz, hem de 30 metre yüksekliğe fışkırabilen gayzerleri seyrediyorsunuz. Yeni Zelandalıların lakabı olan Kiwi’ye adını veren kuşu burada görebilirsiniz. İçerisini sizi "Kia Ora" (Merhaba) diye selamlayan Maori kökenli bir rehberle geziyorsunuz. Maorilerin meşhur haka dansını da bu merkezde izleyebilirsiniz. Bu savaş dansında amaç düşmanı korkutmak; dili dışarı çıkarma, gözleri büyükçe açma, elleri vücuda vurma ve tepinme gibi hareketler var. Bugün bu dansı spor aktiviteleri öncesinde ve törenlerde ziyaretçiler için yapıyorlar. Burunlarını birbirine değdirerek selamlaşan Maorilerin el sanatları ahşap ve taş oymacılığı. Kültür merkezinde örnekleri sergileniyor, hediyelik eşya mağazasında da satılıyor. (www.tepuia.com) Şehirdeki Ngongotaha Dağı’nın eteklerinde bulunan restorana teleferikle çıkıp, keyifli bir göl manzarası eşliğinde yemek yiyebilirsiniz (www.skylinesskyrides.co.nz).

ART DECO VE ŞARABIN ŞEHRİ NAPIER

Kuzey Ada’nın ortalarındaki Hawkes Körfezi’nin kıyısına kurulmuş Napier. Akdeniz’i çağrıştıran bir iklime sahip. 1931’de depremle yıkılan kenti yeniden inşa ederken mimaride döneme damgasını vuran Art Deco tercih edilmiş. Ortaya Miami’deki Ocean Drive’da ya da Santa Fe’de görebileceğiniz tarzda binalar çıkmış. Sade çizgiler, pastel renkler caddelere apayrı bir hava veriyor. Napier ve yakınındaki Gisborne her sene 1 Ocak’ta dünyada güneşin ilk doğduğu iki şehir. Napier yakınında elli civarında şaraphane var. Dünyaca tanınmış, madalyalı Chardonnay ve Cabernet Sauvignon’lar üretiyorlar. 1850’lerden kalma, misyonerlerin kurduğu Mission ve Sileni en bilinen şaraphaneler. The County (www.countyhotel.co.nz) kentin en güzel oteli. www.hawkesbaynz.com adresini tıklarsanız bölgeyle ilgili çok detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.

RÜZGARLI WELLINGTON

Napier’den, Kuzey Ada’nın en güneyindeki Wellington’a ulaşmak karayoluyla 3,5 saat sürüyor. Adını şehrin ilk dükü Arthur Wellesley’den alan Wellington dünyanın en güneydeki başkent. Karşı kıyıdaki Güney Ada’dan Cook Boğazı’yla ayrılıyor. "Rüzgarlı Wellington", ülkenin politik merkezi ve aynı zamanda film endüstrisinin kalbi. Oscar rekortmeni Peter Jackson "Yüzüklerin Efendisi" üçlemesini burada çekmiş. Son Samurai ve King Kong da Wellington’un film dünyasına armağanlarından. 1855’teki 8,2 şiddetinde deprem şehrin coğrafyasını değiştirmiş. İnşaatlarda ahşap ve çeliği daha çok kullanmaya başlamışlar. Lambton Quay, kentin en hareketli kısmı, büyük mağazalar ve alışveriş merkezleri burada. Kalabalıktan sıkıldığınızda Cable Car dedikleri finikülere atlayıp yukarıdaki Botanik Bahçeleri’ne çıkın, bir anda kendinizi muhteşem bir doğanın içinde bulacaksınız. Yürüyerek aşağıya doğru inin, yolun sonunda karşınıza Lady Norwood’un Gül Bahçeleri çıkacak, yüzden fazla çeşide sahip güller arasında dolaşmak apayrı bir keyif. Dünyanın en güzel limanlarından birine sahip olan Wellington, Yeni Zelanda’nın ikinci büyük şehri ama tüm nüfusu sadece 400 bin kişi. Wellington’da Arı Kovanı dedikleri bir parlamento binası var, mimarisi gerçekten çok ilginç. 1980 yılında tamamlanan bina şehrin en şöhretli yapısı, yanında eski Parlamento Binası ve kütüphane bulunuyor, yolun alt kısmında da çok büyük ahşap bir yapı olan eski Hükümet Binası var, onun yanında da ANZAC Anıtı. Wellington’ın Tarakena Körfezi’nde 1990 yılında bir Atatürk Anıtı açılmış ve her sene 25 Nisan’daki ANZAC kutlamaları burada yapılıyor. Şehirde görmeniz gereken diğer yerler ise ahşaptan yapılan 1866 tarihli St.Paul Katedrali, Maori kültüründen eserler barındıran New Zealand (Te Papa Tongerewa) Müzesi ve şehri kuşbakışı gören Victoria Tepesi.

EN İNGİLİZ ŞEHİR CHRISTCHURCH

Adını katedralinden alan Christchurch, Güney Yarımada’nın ortalarında, sahilde. Ülkenin üçüncü büyük yerleşim merkezi. İngiltere dışındaki dünyanın en İngiliz kenti. Her taraf park dolu, bu nedenle ikinci adı "bahçe şehir." İçlerinde en güzeli merkezdeki Botanik Parkı. Müze düşkünüyseniz, parkın girişindeki Canterbury Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Katedrali merkez aldığınızda, şehirdeki her şey yürüyüş mesafesinde. Çok sayıda sokak yayalara ayrılmış. Şehrin ortasından geçen Avon Nehri’nde gondollar dolaşıyor, binip keyif yapabiliyorsunuz, tramvayla Christchurch’ü keşfetmek ise diğer alternatiflerden biri. Nehre yakın noktalardan birinde Robert Falcon Scott’un heykeli var. Güney Kutbu’na ilk ulaşan kişi olma hayaliyle yola çıkıp, donarak ölmüş, anısı heykelle yaşıyor. Gondola dedikleri teleferikle tepeye çıkıp, manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Christchurch Havalimanı, Yeni Zelanda, ABD ve İtalya’nın Antarktika’daki programlarının başlangıç noktası olarak kabul ediliyor. Havalimanındaki Uluslararası Antarktika Araştırma Merkezi’ni gezmenizi tavsiye ederim. İçinde kutuplardaki hava şartlarını yaşatan bir bölüm bile var. Dünyada kadınlara ilk seçme ve seçilme hakkı 1893’te, Christchurch’te verilmiş. Şehirde bununla ilgili bir anıt bulunuyor. Yeni Zelanda, 2005 ve 2006 yıllarında yüksek makamların kadınların tekelinde olduğu dünyadaki tek ülke olmuş. Christchurch’ün en iyi restoranları The Boulevard, Viaduct, Liquidity ve Ferment. Otel olarak da Millennium, Warners, The Crowne Plaza ve The Heritage’ı tercih edebilirsiniz.

İSKOÇ FIKRASI GİBİ ŞEHİR: DUNEDIN

Christchurch’ten sahili izleyip 250 kilometre kadar güneye indiğinizde karşınıza, İskoçların kurduğu Dunedin gelecek. 1861’de altın bulununca buraya yerleşmişler, ülkelerinden bir şehrin adını vermişler. Yeni Zelanda’daki tek viski üretimi burada yapılıyor. Dunedin, Edinburgh örnek alınarak planlanmış ve St.Paul Katedrali etrafında gelişmiş. Şehrin en komik yanı, planlarının coğrafi yapısı bilinmeden İngiltere’de hazırlanması. Tepeler hesaba katılmadığı için dünyanın en dik yokuşu Baldwin, Dunedin’de bulunuyor. Dunedin yakınlarındaki Otago Yarımadası’nda dolaşırsanız, görsel bir şölene şahitlik ediyorsunuz. Etraf yeşil ve mavinin farklı tonlarına bürünmüş, ortalıkta dolaşan koyunlar manzaraya renk katıyorlar. Yarımadanın en uç noktasında dünyada albatrosların tek üreme noktası olarak tanıtılan bir alan var. Önceden rezervasyon yaptırıp gidiyorsunuz, bir sürü ön bilgiden sonra sizi bir tepeye çıkarıyorlar, ardından da bir odaya sokuyorlar. "Peki albatroslar nerede" diye sorunca elinize bir dürbin tutuşturuyorlar. Bakıyorsunuz, otların arasında dört tane beyaz taşa benzer cisim görüyorsunuz, meğerse albatroslar onlarmış! Bu dünya kesinlikle pazarlama üzerine dönüyor. "Peki, dünyada albatrosların ürediği başka hiç mi yer yok" diye sorduğunuzda da işin sırrı ortaya çıkıyor. Albatroslar adalarda ürermiş ama burası ada değil, onların ürediği tek kara parçasıymış! Bu bölgede dünyada nadiren görülen sarı gözlü penguenler de bulunuyor. Dunedin’in en güzel restoranlarından biri The Custom House (+6434771950) olarak geçen eski gümrük binası. Yemekler lezzetli ama Yeni Zelanda genelinde olduğu gibi burada da servis yavaş.

NASIL GİDİLİR?

Yeni Zelanda’ya gitmek için, üniversite sınavına girer gibi 20 sayfalık bir vize formu dolduruyorsunuz. Vize almak zor ama ülkeye gittiğinizde, bu kadar ince eleyip sık dokumalarının sebebinin bu en bakir cenneti korumak için olduğunu görüyorsunuz. Gümrükte sıkı arama var, yaş sebze meyve sokmak yasak. Ülkede hiçbir tehlikeli hayvan bulunmuyor, yılan bile yok ve Yeni Zelandalılar ülkelerini turizm yoluyla gelebilecek her türlü tehlikeden korumaya çalışıyor. Türkiye’den yaklaşık 20 bin kilometre uzaktaki ülkeye Singapur Hava Yolları ile aktarmalı gittiğinizde Singapur Auckland uçuşu yaklaşık 10 saat sürüyor. Toplam yolculuk ise 25 saat civarında. Emirates ile Dubai aktarmalı da gidebilirsiniz.

MUHTEŞEM FİYORDLAR

Bana göre Yeni Zelanda fiyordları Norveç, Şili ve Alaska’ya giderken geçilen Inside Passage’dakilerden çok daha güzel ama bir o kadar da uzak! Burada fiyord yerine sound kelimesi kullanılmış, onun sebebi de ilk keşfedildikleri dönemde fiyord kelimesinin dünyada henüz yaygınlaşmaması. Fiyordlar dünyanın en çok yağış alan ülkelerinden biri olan yeni Zelanda’nın en yağışlı bölgesi, dolayısıyla metrekareye düşen ortalama yağış miktarı 7,5 metre. 20 bin yıl önce buzulların erimesiyle oluşan 14 fiyord bugün dünyanın farklı köşelerinden dağ yürüyüşüne gelen turistlerle dolu. Fiordland denilen Milli Park’ın içindeki fiyordların en genişi Dusky, en turistiği ise Milford. Milford Fiyordu’ndaki Bowen şelaleleri ise gerçekten görülmeye değer. Yeni Zelanda’nın tamamını keşfeden ilk kişi olan Kaptan James Cook bu bölgeye 1770 yılında gelmiş. Ülkenin toplam alanının yüzde 5’ini oluşturan fiyordlar aynı zamanda UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirası listesinde bulunuyor.
False