Blair'i beklerken Kongre Sarayı'nın büyük salonunda yapılan
‘dünyanın öncelikleri neler’ başlıklı çalıştayın sonuçlarını dinledik.
Öncelikler şöyle sıralanıyor:
Yoksulluk, globalleşmenin eşit dağılımı, iklim değişimi, eğitim, Ortadoğu, global yönetişim.
Esasında bunların çoğu Davos'ta yıllardır tartışılan meseleler.
Bu yıl sanki iklim değişimi daha ön sıralara oturmuş gibi.
İkinci günün ilk oturumlarından birisi ise dünya ekonomisinin karşı karşıya olduğu risklerle ilgili.
Konuşmacılardan bir tanesi Interpol'ün Genel Sekreteri
Ronald Noble.
Dünya ekonomisinin Interpol ile ne alakası var diyeceksiniz ama tartışma derinleştikçe iş dünyasının terörizmi risklerin ilk sıralarına oturttuğunu fark ediyoruz.
Tartışma esasında Dünya Ekonomik Forumu'nun Merrill Lynch ile ortaklaşa yaptığı
‘İş ortamında global riskler’ raporuna dayanıyor..
Raporda, iş dünyası için 10 risk belirlenmiş.
Bunların en başında Irak'ta istikrarsızlık geliyor.
Irak'taki durumun Türkiye, İran, Suriye'yi de istikrarsızlığa sürükleyebileceği, uluslararası terörizmi besleyebileceği, global petrol dağıtımına darbe indirebileceği iddia ediliyor.
İkinci sırada yer alan risk terörizm.
Bu konuda görüşlerini açıklayan
Noble ‘Dünyada halen 20 milyon pasaportun çalındığını ve bir yerlerde dolaştığını biliyoruz. Çoğu büyük bir olasılıkla teröristlerin elinde zira yakalanan teröristlerin üzerinde bunlar çıkıyor’ diyor.
Noble'a göre, her an dünyanın herhangi bir yerinde bir terör saldırısı beklentisi var.
Bunun için hükümetler kadar iş dünyasının da uyanık olması gerek.
Peki diğer riskler neler?
Sırasıyla, gelişmekte olan ülkelerde mali bunalımlar, petrol dağıtımına darbe, radikal İslam, Çin'in büyümesinin aniden durması, bulaşıcı hastalıklar, iklim değişimi, kitle imha silahları ve kontrol edilemeyen göç hareketleri.
Blair: Sömürge geçmişte kaldı
AFRİKA'nın talihsiz kaderi de yıllar yılı Davos'un ateşli konularından.
Ancak bu yıl İngiltere Başbakanı
Tony Blair'in G8'lerin lideri olarak meseleye el atması, bir
‘Afrika Komisyonu’nun kurulması için start vermesi belki işleri hızlandırır.
Dün sabah eski ABD Başkanı
Bill Clinton ile Güney Afrika Başkanı
Thabo Mbeki, Nijerya Başkanı
Olusegun Obasanjo, rock şarkıcısı
Bono, Bill Gates ve
Tony Blair'in katıldıkları Afrika konulu oturumdan önce
Blair, Gates ve
Bono üçlü bir basın toplantısı düzenliyor.
Blair, ‘Afrika'ya artık ben el koydum’ havasında, neler yapılacağını anlatıyor. İngiltere'nin Afrika için ilk aşamada 45 milyon poundu masaya koyacağını söylüyor.
Gates, kendi vakfının yıllardan beri Afrika'da AIDS ve diğer hastalıklara uğraştığını belirtiyor.
Afrika'ya yardım konusunda yıllardan beri uğraşan
Bono şöyle diyor:
‘Afrika'daki yoksulluğu ortadan kaldırmalıyız? Çünkü Afrika'nın yüzde 40'ı Müslüman ve kanımca bu kıta 10 tane Afganistan'ı barındırıyor.’
Sıra sorulara gelince
Blair'i terleten bir soru beyaz bir Güney Afrikalı'dan:
‘İngiltere'nin bu kıtada eski sömürgeleri vardı. Söyler misiniz yıllarca sömürdüğünüz bu topraklar niçin bugün sefalet içersinde?’
Elbet
Blair sorunun cevabının veremiyor ve
‘bunlar geçmişte kaldı önemli olan şimdi yaptıklarımız’ diye geçiştirmek zorunda kalıyor.
Boeing: Airbus'a karşı bizim de 7E7 uçağımız var
DAVOS umulmadık karşılaşmalar için mükemmel bir ortam.
Umulmadık karşılaşmalardan biri de Boeing'in Uluslararası İlişkiler Başkan Yardımcısı
Thomas Pickering.
Geçtiğimiz yaz aylarında Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın Fransa ziyareti sırasında Airbus pazarlığına bizzat tanık olduğumdan, Boeing'in Türkiye gibi bir pazarı nasıl elinden kaçırdığı sorusu kafamda.
Ancak kafamdaki soruyu
Thomas Pickering'e yöneltmeye fırsat bulmadan, uzun yıllar Ortadoğu'da elçilik yapmış olan
Pickering ‘öncelikle size Boeing ile ilgili bilgi vermek istiyorum’ diye sözü alıyor.
2004 yılı Boeing için verimli bir yıl olmuş.
Ancak bilanço şubat ayında kamuoyuna açıklanacağı için rakam yok.
Pickering, daha sonra 2007 yılından itibaren uçması, 2008’de ise hizmete sokulması tasarlanan 7E7 uçağıyla ilgili bilgi veriyor.
Boeing bu uçağı için şimdiden aralarında Japonya, İngiltere, İtalya gibi ülkelerin de bulunduğu 126 ülkeden sipariş almış.
200 ila 300 koltuklu olması tasarlanan 7E7 uçağında
Pickering'in ifadesine göre Airbus A380'den daha yeni bir teknoloji kullanılmış.
Gövdesi metal değil, kabin içersinde nem oranını ayarlayan başka bir bileşim imiş.
Pickering, 500'ün üzerinde yolcu kapasitesi olan A380'i
‘küçük bir pazar için gereğinden çok fazla büyük bir uçak’ olarak tarif ediyor.
Soruma dönüyorum
‘Neden Türkiye ve dünya pazarında üstünlüğü Airbus'a kaptırdınız?’
Burada bir parantez açıyorum.
ASYA İÇİN ÇABALIYOR
Pickering'in verdiği bilgiye göre, pazarın yüzde 52'si Airbus'ın, yüzde 48'i ise Boeing'in.
Dört yıl önce yüzde 67'i Boeing'in, yüzde 33'ü Airbus'ın imiş.
Sadece 1999 yılında Airbus fark atmış.
Yani Airbus geçtiğimiz dört yıl zarfında büyük bir atakta.
Tümden Boeing'in elinde olan Japonya pazarını, yüzde 70'i yine Boeing'e ait olan Ortadoğu pazarını da ele geçirmeye uğraşıyor.
Çin'de ise pazarın üçte ikisi Boeing'in.
Soruma dönersek,
Pickering'in iddiasına göre, Türkiye'nin Airbus alımında AB üyeliği adaylığını rolü var.
‘Airbus diğer yeni AB üyelerini çekmek için benzer bir siyaset güttü’ diyor.
Peki dünyadaki üstünlük?
Pickering bunu da Airbus uçağının yapımında Avrupa Birliği'nin sağladığı sübvansiyonlara bağlıyor.
Zaten Boeing ile Airbus, Dünya Ticaret Örgütü'nün de araya girmesiyle bu konuda pazarlık içersindeler.
Peki bu ezeli rakibin günün birinde işbirliğine gitmeleri ihtimali hiç yok mu?
Pickering ‘imkansız’ gibi bir işaret yapıyor sonra
‘yok’ diyor
‘11 Eylül'den sonra pilot kabinin kapısının daha güvenli olması için birlikte çalıştık.’
İyi hiç olmazsa?
Gates: Evet Türkiye'ye geliyorum
MICROSOFT Başkanı
Bill Gates, Afrika basın toplantısından sonra önümden geçerken bir söyleşi talebinde bulunmak istiyorum.
Gates, gazetecilerin başlarına gelebilecek en büyük talihsizlik.
Yüzünüze dahi bakmıyor.
Nerede eski ABD Başkanı
Clinton'ın sıcaklığı, ilgisi.
Basın toplantısında
Gates'e bir soru yöneltmiş olan New York Times'ın ünlü yazarı
Thomas Fridmann da
‘Merhaba Bill’ diye elini sıkmak istiyor.
Gates, yüzünde sahte bir gülümsemeyle elini ancak sıkıyor.
Hiçbir soruya cevap yok.
‘Türkiye'ye geliyorsunuz galiba’ diyorum.
Dediğim gibi, yüzüme bakmadan
‘Evet geliyorum’ diyor ve yoluna devam ediyor.