ABD'nin PKK çelişkisi

Güncelleme Tarihi:

ABDnin PKK çelişkisi
Oluşturulma Tarihi: Mart 01, 2005 00:00

ABD'nin 2004 insan hakları raporu çelişkiler ile dolu. Raporda, terör örgütü olarak gösterilen PKK, Türkiye ile aynı kefeye kondu.Türkiye ile Raporu açıklayan yetkili, Türkiye'deki demokrasiyi Irak ve Afganistan ile bir tuttu. Raporda, Türkiye'de reformlara rağmen işkence ve baskının sürdüğü belirtildi.  ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 2004 yılı insan hakları ülke raporunda Avrupa Birliği'nin Kopenhag kriterlerini karşılama arzusuyla Türkiye'nin önemli reform paketleri geçirmesine karşılık uygulamanın zayıf kaldığı ve insan hakları ihlallerinin devam ettiği ileri sürüldü.  "PKK, ÇATIŞMANIN TARAFI" ABD raporunda, PKK ile Türkiye'yi aynı kefeye koydu. PKK’nın önce terör örgütü olarak nitelenmesine rağmen, daha sonra hükümet ve PKK ‘çatışmanın tarafları’ olarak gösterildi, her iki tarafın da, Güneydoğu’da çatışmanın dışında olanların insan haklarını ihlal ettiği görüşü savunuldu.  Birçok vakaya yer verilen raporda, gazeteci Mehmet Ali Birand’ın bir programı nedeniyle PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla birlikte "PKK’ya yardım etmek" ile suçlandığı ifade edildi. ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından her yıl yayınlanan raporun giriş kısmında, “Türkiye'nin AB ile müzakerelere başlamak için Kopenhag kriterlerini karşılama arzusu, hükümetin önemli reformlar paketini geçirmesini sağladı. Bunlar arasında yeni ve daha liberal ceza yasası, namus cinayetleri ve işkenceyle mücadelede bir dizi anayasal değişiklikler, dini, ifade ve toplanma özgürlüklerinin genişletilmesi ve hükümette ordunun rolünün azaltılması yer aldı” denildi.     REFORMLARIN UYGULANMASI GECİKTİ  Raporda, “ancak bu reformların uygulanması gecikti” ifadesi kullanılırken, güvenlik güçlerinin “işkence, dayak, keyfi tutuklama ve gözaltına devam ettiği” ileri sürüldü.     Raporda, gözlemcilerin, bu tip faaliyetlerde bir azalma tespit ettiği ve Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi'nin, hükümetin işkenceye karşı “sıfır tolerans” politikasına uymak için yerel yetkililerin çaba gösterdiklerini rapor ettiği belirtildi.  NAMUS CİNAYETLERİ SÜRÜYOR  Namus cinayetlerinin devam ettiği, hükümetin, Kürtçe ve diğer dillerin kullanımıyla ilgili bazı kısıtlamaları kaldırdığı, ancak ifade ve basın özgürlüğüyle ilgili kısıtlamaların yerinde kaldığı iddia edildi.     ABD'nin global ilişkilerden sorumlu müsteşarı Paula Dobriansky, yıllık raporun yayınlanması nedeniyle ABD Dışişleri Bakanlığı'nda bir basın toplantısı düzenledi. Dobriansky, şunları söyledi:     “Bu rapor, ABD Başkanı George Bush'un, diktatörlük ve umutsuzluk altında daha iyi bir yaşam için mücadele verenlerle omuz omuza duracağımız yönündeki sözünün vücuda gelmiş halidir. Ülkelerindeki vatanseverlere mesajımız, görmezden gelinmeyeceksiniz, unutulmayacaksınız. Dahası, sizin baskı altında tutulmanızdan sorumlu olanların özrünü bağışlamayacağız. Gelecek aylarda bu yönetimin, her ülkede ve kültürde demokratik hareketler ve kurumların gelişmesini destekleme yönündeki ajandasını ilerletme yönünde yoğun çabalar göreceğiz.”     TÜRKİYE-IRAK-AFGANİSTAN AYNI GRUPTA  Dobriansky, Gürcistan, Ukrayna ve son olarak Irak'ta demokratik gelişmeler olduğuna, Lübnan'da da bu yönde bir eğilimin görüldüğüne işaret ederek, özgürlük yönünde umut dolu sinyallerin ortaya çıktığını, özellikle Ortadoğu'ya bu eğilimin yerleştiğini söyledi. Paula Dobriansky, “eğer özgürlük ve demokrasi, Endonezya, Türkiye, Afganistan ve Irak gibi Müslüman ülkelerde işliyorsa neden İran, Libya, Suriye ve Suudi Arabistan'da öyle olmasın?” diye sordu.     ABD Dışişleri Bakanlığı, Amerikan yasaları gereğinde ABD Başkanı'nın her yıl kongreye global bir insan hakları raporu sunmakla yükümlü olması nedeniyle bu raporu hazırlıyor. ABD kongresi, çeşitli ülkelere yapılacak dış yardım, ticaret anlaşmaları gibi konularda bu raporu da göz önüne alıyor.  ABD'nin yıllık insan hakları raporunun Türkiye bölümünde, hükümetin genel olarak vatandaşların insan haklarına saygı gösterdiği ve birçok alanda önemli gelişmeler sağlanmasına rağmen, ciddi problemlerin devam ettiği savunuldu.     DEVLET VE HÜKÜMET AYIRIMI  ABD Dışişleri Bakanlığı'nın hazırladığı 2004 yılı insan hakları ülke raporunun Türkiye bölümünde, devlet ve hükümet ayrımı bulunduğuna işaret edilirken, devleti Cumhurbaşkanlığı ve bürokrasinin temsil ettiği ve bunların, Cumhuriyet'in temel ilkelerinin vücut bulduğu yapılar olarak görüldüğü, seçimle işbaşına gelen hükümetinse çoğunluğun iradesine daha yakından bağlı olduğu belirtildi.     ORDU VE YARGI  Ordunun, devletin anayasal koruyucusu olduğu inancıyla hükümet politikaları ve eylemleri üzerinde dolaylı nüfuz kullandığı savunulan raporda, anayasanın bağımsız yargı imkanı tanımasına karşılık yargının bazen dış etkilere açık kaldığı ileri sürüldü.     Raporda, “hükümet genel olarak vatandaşların insan haklarına saygı gösterdi. Bir dizi alanda önemli gelişmeler kaydedilmesine rağmen ciddi problemler yerinde kaldı” denildi.     "İŞKENCE VE KEYFİ TUTUKLAMA DEVAM EDİYOR" Güvenlik güçlerinin geçen yıl 18 kişiyi öldürdüğü, işkence, dayak ve diğer şiddet uygulamalarının sürdüğü savunulan raporda, hapishanelerdeki koşulların kötü olduğu, güvenlik güçlerinin, sayısı azalmakla birlikte keyfi tutuklamalara devam ettiği, işkenceye başvuran güvenlik güçlerinin çok nadir ceza aldığı ve bu cezaların da hafif olduğu ileri sürüldü.     DİNİ AZINLIKLARA BASKI  Raporda, devlet ve hükümetin, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlamaya devam ettiği, gazetecileri taciz ettiği, hükümetin gösteri yapma özgürlüğünü zaman zaman kısıtladığı, dini azınlıklara baskı uygulandığı, insan kaçakçılığı, çocuk işçi çalıştırma ve kadınlara karşı şiddet ve ayrımcılığın sürdüğü savunuldu.  Raporda, hükümetin, Avrupa Birliği üyeliği gerekleri çerçevesinde yıl boyunca bir dizi yasal reform gerçekleştirdiği, güvenlik güçlerinin işkence yapması vakalarına devam etmesine karşılık, işkence vakalarının sayısının geçen yıl boyunca azaldığı belirtildi.  KISITLAMA ALTINDA OLSA DA KÜRTÇE DİL KURSU BAŞLATILDI Polis ve yerel yetkililerin, tartışmalı konuşmalara ve şiddet içermeyen gösterilere karşı daha hoşgörülü davrandıkları belirtilen raporda, Kürtçe dil kursu, haber ve kültürel yayınların, kısıtlama altında da olsa başladığı belirtildi.     Siyasi motivasyonla geçen yıl hiçbir kayıp olayının gerçekleşmediği kaydedildi. Geçen yıl savcıların, 2395 güvenlik gücü yetkilisi hakkında işkence ve kötü muamele davası açtığı belirtildi.     Basının hükümeti eleştirmede özgür davrandığı ancak bazı haberlerin, “otoriteyi destekleyen bir taraflılık” sergilediği savunuldu. Savcıların, gazeteci, yazar ve siyasetçilerle ilgili birçok davayı gündeme getirdiği kaydedildi.     PATRİK'İN EKÜMENİK STATÜSÜ TANINMIYOR  Hükümetin, Fener-Rum Patriği'nin “ekümenik” yani evrensel statüsünü tanımadığı raporda yer aldı. Raporda, “Ekümenik Patrikhane” olarak bahsedilen Fener-Rum Patrikhanesi'nin, Heybeliada'daki ruhban okulunu yeniden açma isteği de hatırlatıldı.     DİN YAYMA TEHLİKELİ  Müslüman olmayanların din yayma çabalarının tehlikeli olduğu belirtildi.  Raporda ayrıca, sadece bir kadın bakanın görev yaptığı ve kadınlara karşı şiddetin kronik olmaya devam ettiği belirtildi.    TÜRBAN  Raporda, üniversite ve kamu kurumlarında türban yasağı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Türk üniversitelerinin türban yasağı koymaya hakkı olduğu yönündeki kararından bahsedildi.  SEZER’İN VETOSU Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, imam hatip mezunlarının üniversiteye kaydolmasını sağlayacak yasayı veto etmesine de raporda yer verildi.     YAHUDİ DÜŞMANLIĞI   Mart ayında İstanbul Mason Locası'na yapılan bombalı saldırı anlatıldı ve anti-Semitizmin (Yahudi düşmanlığı) en azından kısmen bu saldırının düzenlenmesinde rol oynadığı belirtildi.  Kasım 2003'te meydana gelen iki sinagog ve İngiliz konsolosluğu ve HSBC bankasının bombalanması olaylarına ilişkin davanın devam ettiği anlatıldı.     ORUÇ TUTMAYAN ÖĞRENCİLERE SALDIRI  Ramazanda, üniversite öğrencilerinin oruç tutmayan başka öğrencilere saldırdığına ilişkin birçok olayın rapor edildiği belirtildi.     YOLSUZLUK  Yolsuzluğun problem olmayı sürdürdüğü, eski başbakanlardan Mesut Yılmaz ve eski devlet bakanlarından Güneş Taner'in, yolsuzluk suçlamasıyla 2005 yılında yargılanacağı anlatıldı.     Pek çok emekli askeri yetkilinin de yolsuzlukla suçlandığı kaydedildi.  CEMAATLER  Cemaat ve tarikatların yasak olmasına karşın, yaygın ve aktif olmayı sürdürdükleri ve önde gelen siyaset ve toplum liderlerinin tarikat ve cemaatler ile bağlantılı oldukları kaydedildi.   
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!