Dünya-ahiret dengesi

İNSANLARIN dünya ve ahirete bakışları, madde ve mana planında iki görüşe dayanır. Bu görüşlerden biri materyalist (maddeci) görüş, diğeri spiritüalist (ruhçu) anlayıştır.

Birinci görüştekiler; ancak duyu organlarıyla hissedilen şeylerin varlığını kabul ederler. Bunların dışında kalanlara reddiyeci bir tavır takınırlar. Her şeyi madde planında ele alır, fizik ötesi áleme itibar etmez.

Bu anlayışın doğal sonucu olarak da maddeyi her şeyden üstün görme ve dünyayı ele geçirme hırsına kapılırlar. Ahiret inancı taşımadıklarından dolayı da her şeyin ölümle son bulacağına inanır, sadece maddi zevk ve eğlence ile tatmin olmayı felsefe olarak benimserler. Dünyaya taparcasına bağlanan bu insanları Kuran şöyle tanımlar:

* * *

‘Andolsun ki, onları hayata karşı insanların en düşkünü olarak bulursun. Allah’a eş koşanlardan her biri, ömrünün bin yıl olmasını ister. Oysa uzun ömürlü olması hiç kimseyi azaptan uzaklaştırmaz. Allah, onların yaptıklarını eksiksiz görür’ (Bakara, 96). ‘Onun için sen (habibim) bizi anmaktan yüz çeviren, dünya hayatından başkasını arzu etmeyenlerden yüz çevir’ (Necm, 29).

İkinci görüştekiler ise bunun tam tersi bir felsefe taşırlar. Bunlar da dünyayı hiçe sayar, insanın maddi varlığını görmezlikten gelirler. Her şeyi manevi alan içinde sezinler ve dünyayı bir oyun ya da bir eğlence alanı olarak görürler. Bu düşünceleri sebebiyle de sosyal hayattan tamamen kopuk, münzevi bir hayat yaşarlar. Dünyayı ve içinde barındırdığı maddi álemi dikkate almazlar.

Dinimizin dünyayı aydınlatmaya başladığı dönemlerde ifrat ve tefrit noktasında bulunan bu iki görüş hákimdi. Dinimiz, her iki görüşü de dikkate alan bir denge anlayışı getirmiştir. Ne dünya için ahiretin, ne de ahiret için dünyanın terk edilmesini hoş karşılamayan dinimiz, ikisi arasında ölçülü ve güzel bir denge kurmuştur. Kuran-ı Kerim, ‘İnsanlardan bir kısmı da ‘Ey Rabbimiz, bize dünyada bir iyilik (bir güzellik), ahirette de iyilik ver. Bizi ateş azabından koru’ derler’ (Bakara, 201) şeklindeki ifadesiyle söz konusu ‘orta yol’u açıklıkla dile getirmiştir.

Ayet ve hadislerden anlaşılacağı üzere, dinimiz her konuda olduğu gibi dünya-ahiret dengesinin oluşmasında aşırılıktan kaçınmaya delalet etmiştir. Mutedil, sağduyulu, akılcı bir düşünce tarzı getirmiştir. En sağlıklı olan yol da budur. Ahireti kazanmanın önemine sıkça vurgular yapan, dünyanın da ihmalini kabul etmeyen İslam dini, çalışmayı ibadet saymıştır. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmak, dinimizin temel kabullerindendir. Nitekim, ‘İnsan için ancak çalışmanın karşılığı vardır’ (Necm, 39) ayeti de dünyada çalışmanın gerekliliğini vurgulamaktadır. Peygamberimiz de ruhani hayat yaşamayı, dünyadan el etek çekmeyi kesin bir dille yasaklamıştır.

* * *

Üzülerek belirtmeliyim ki, İslam dünyasındaki dağılmışlık ve geri kalmışlığın ana sebebi, bu dünyayı paylaşan insanların dinimizin ruhuna ve özüne yaraşır şekilde hareket etmeyişleridir. Dinimizde inziva hayatı yaşamanın, bir lokma bir hırka felsefesinin kesinlikle yeri yoktur. Öyleyse, ne dünyamız için ahiretimizi, ne de ahiretimiz için dünyamızı karartmadan, ikisi arasındaki dengeyi kurarak ve koruyarak yaşamalıyız.

Madde-mana, ruh-beden, dünya-ahiret dengesi dinimizin koyduğu orta yoldur. Bu denge yolunu takip etmeli, her iki değere de gereken önemi vererek mutlu bir hayat sürdürmeliyiz.


SORALIM ÖĞRENELİM


Mehdi hakkında ne dersiniz?

Muhyettin KAYA/ANKARA

Mehdi kavramı Kuran’da mevcut değildir. Buhari ve Müslim gibi iki önemli hadis kaynağında da geçmemektedir. Diğer hadis kitaplarında özellikle Ebu Davud’un ‘Sünen’inde Mehdilik hakkında geniş bilgi verilmiştir. Mehdi düşüncesi Şiiliğin temel inançları arasında yer almaktadır. Sünnilikte ise kıyametle ilgili bir husustur. Yani, kıyamete yakın bir zamanda dini yeniden canlandıracak (müceddid) bir zatın veya zatların gelebileceği anlamındadır. Şia’nın benimsediği anlamda bir mehdi kabul edilmemektedir.

Bir kızla evlenmek istiyorum. Ailelerimiz arasında maddi uçurum olduğundan annem-babam bu işe razı olmayıp ‘dengi dengine’ diyorlar.

Burhan BOLAT/İSTANBUL

Kuran’da ve sünnette denkliğin gerekli olduğu hususunda bir hüküm bulunmamaktadır. Bu şart, İslam hukukçularının daha ziyade evlilikte uyumu sağlamak amacıyla kabul ettikleri bir tedbirdir. Bu nedenle günümüzde evliliğin devamı ve huzuru için denkliğin aranması faydalı görülmektedir. Tabii ki seçim eşlerin kendilerine aittir.

Kızlık zarı diktirmek caiz midir?

F.Y./İZMİR

Kızlık zarı veya diğer adıyla bekáret zarı, bütün İslam toplumlarında olduğu gibi bizim toplumda da iffet ölçüsü olarak kabul edilmektedir. Bu zar, cinsel ilişki nedeniyle yırtılabileceği gibi, ağır bir şey kaldırma vb. hallerle de olabilmektedir. Cinsel ilişkiden başka bir sebeple kızlık zarı yırtılmış olan bir kadın, evleneceği erkek veya çevresi tarafından iffetsizlikle itham edilmekten korkuyorsa bu takdirde kızlık zarını diktirmesinde bir sakınca yoktur. Gayr-i meşru bir cinsel ilişkinin yapıldığını gizlemek veya kendisiyle evlenecek olan erkeği yanıltmak, adaletten kurtulmak gibi kötü maksatlarla yapılması ise büyük günahtır.

Kuran mealinde ‘İmandan sonra küfre sapanların tövbesi kabul edilmeyecektir’ deniliyor. Bende de böyle bir durum oldu. Sonra namaz kılmaya başladım, iyi bir insan olduğuma da inanıyorum. Bu durum beni de kapsar mı, hatalarım affedilir mi?

Burak KAMERLİ/ANTALYA

Kuran’da imandan sonra küfre sapanların bağışlanmayacağı ifade edilmektedir. Ancak, ayetin devamında tövbe edenler istisna edilmiştir, onlar bağışlanacaktır, demektedir.

Kadından yönetici olur mu?

İlhan ŞİMŞEK/ADANA

İslam’da kadının gerektiğinde kamu görevi yapmasını yasaklayan açık, kesin, bağlayıcı bir hüküm mevcut değildir. Bu itibarla, gerekli fıtri donanımı haiz, liyakatli kadınların devlet başkanı da dahil olmak üzere üst düzey yönetimde görev almalarında dini açıdan bir sakınca yoktur.
Yazarın Tüm Yazıları