Düğünümüz var

Başıma gelen en iyi şeydi.

"Too good to be true" denir ya...

Gerçek olamayacak kadar iyi.

Öyleydi.

Nejla...

Nejla Saçıkay...

* * *

Hayatımıza ansızın girdi...

Bir küçük mail’le:

"Alya’nın gelişiminde katkım olsun isterim. Kabul ederseniz hemen işe başlayabilirim. Dubai’de sizinle yaşayabilirim. Üstelik yüzme de biliyorum :-)"

"Tamam"
dedim "Bu o!"

"Alya için ideal abla-arkadaş-bakıcı..."

"Bu kadar erken karar verme" dedi sevgilim, "Daha kızı görmedin, tanımıyorsun, etmiyorsun..."

"Yok ben anladım" dedim, "Bu o, beklediğim kadın. Üstelik yüzme biliyorum cümlesi bitirdi işi, bak göreceksin acayip kafa biri çıkacak..."

* * *

İnanır mısınız, öyle oldu.

Olağanüstü tatlı bir kadın çıktı.

Sadece tatlı mı?

Hayır, zeki, dişi, çekici, seksi...

Esra Ceyhan görse, hayatta eve sokmaz yani!

Öyle demiş ya bir röportajında.

Evde güzel kadın çalıştırmazmış.

Halt etmiş.

Bu "Ne kocama ne kadınlara güveniyorum" dememin başka bir yolu. Fena ki ne fena.

* * *

Neyse biz konumuza dönelim:

Ben hayatta kiminle bu kadar eşit ilişki kurduysam, kime bu kadar açık olup, övdüysem, tepeme koyduysam, sonunda boku çıktı, bir saçmalık oldu.

Nejla hariç.

Bu açıdan beni şaşırtmıştır da aslında.

İnanılmaz yakındık ama bana her zaman "Ayşe Hanım" dedi, o mesafeyi hep korudu.

Ben beceremem, o becerdi.

Bir gün de olsa insan çizgiyi aşmaz mı, Nejla aşmadı.

Ve biz iki yıl boyunca Dubai’de inanılmaz huzurlu, mutlu yaşadık.

Ben habere giderken, röportaj yaparken, iş yetiştirirken biliyordum ki kızım emin ellerde, eğleniyor, gülüyor, öğreniyor...

Gözüm hiç arkada olmadı.

Nejla, Alya’nın ablası, benim kız kardeşim oldu.

* * *

Aynı çatı altında yaşamanın kuralı:

Herkesi mutlu edecek şartların iyi kötü sağlanması...

Bu şartlar da sadece para değil...

Ben sevgilimle mutlu olacağım, öpüşüp koklaşacağım, ama aynı çatı altında yaşadığım, benim çocuğuma bakan, üstelik benim yaşlarımda olan bir kadının başka hayatı olmayacak, ben gezip tozacağım, o evde oturacak...

Değil işte.

Neyse ki, bizimki tam tersiydi.

Evde oturan daha çok bizdik.

"Dubai by night" Nejla’dan soruluyordu!

Bu da beni hiç rahatsız etmiyordu.

İşini bitirdikten sonra ne yaparsa yapsın...

Spor mu yapacak...

Arkadaşlarıyla mı buluşacak..

Bara mı takılacak...

Salsa kursuna mı yazılacak...

* * *

Kursa yazıldı.

Salsa kursundaki partneri hayatının en büyük aşkı oldu:

Ralph.

Önce Alya tanıdı, sonra biz. Önce Alya sevdi, sonra biz. Bu yakışıklı Alman mühendis sevilmeyecek gibi değildi. Nejla haftanın birkaç günü Ralph’de kalmaya başladı. Yetmedi, Ralph yazın İzmir’e geldi, Nejla’nın ailesiyle tanıştı.

Ve geçenlerde Nejla, bizi toplantıya çağırdı.

"Bir durum mu var" dedik.

"Evet. Çözümsüz bir durum..."

"Nedir?.."

"Ralf ona taşınmamı istiyor..."

Bir sessizlik.

"9-6 çalışıp, cumaları da izinli olmamı istiyor..."

"Amma çok şey istiyormuş! Cuma, benim kanlı günüm. Son 15 yıldır böyle. Biliyorsun röportajları o gün teslim ediyorum. Hem 9-6 çalışman gibi bir şey mümkün değil çünkü burası bir ofis değil..." dedim.

O an bir kere daha anladım ki...

Aşk böyle bir şey...

Darmaduman ediyor bütün düzenleri.

Sen misin aşık olmasını teşvik eden, e olunca da işte böyle oluyor!

Durumlar değişiveriyor.

Hem sevindim hem de bir dönemin daha kapandığını hissettim.

"Bu şartlarda artık bizimle çalışman mümkün olamaz!" dedim.

"İşi bırakmam gerektiğini biliyorum. Bu kadar para kazanabileceğim bir iş bulabilmemin zor olduğunu da. Ama gerçekten aşığım ve bu aşka şans vermek istiyorum" dedi.

Oturma vizesi iptal edilecek...

Çünkü artık bizimle yaşamayacak...

Acilen ona sponsor olacak başka bir iş bulması gerekecek...

Dediği gibi, muhtemelen yeni işinden alacağı ücret daha düşük olacak...

"Vayy be" diye düşündüm, "Tüm bunları da sadece sevgilisiyle birlikte yaşayabilmek için yapıyor. Aslında risk alıyor..."

Nejla kafamdan geçenleri okumuş gibi "Siz de Ömer Bey’in peşinden gitmediniz mi" dedi. "Evlilik mevlilik de yoktu ufukta, sizin de işinizin ne olacağı belli değildi. Ama aşk biraz da böyle bir şey. Hesapsız kitapsız bir şey. Risk almak gerekiyor..."

"Doğru söylüyorsun" dedim.

* * *

Bu konuşmanın üzerinden birkaç gün geçmemişti ki...

Müthiş bir şey oldu.

Gerçekten müthiş.

Ralph, Nejla’ya evlenme teklif etti...

"Benimle evlenip Nejla Hildebrandt olur musun?" demiş, Nejla da gülerek "Tamamdır teklifini kabul ediyorum, o soyadla Mehmet Ali Birand’a bile rakip olurum!" demiş.

O da "Birandt" kim demiş?

Nejla da "Boş ver daha sonra anlatırım" demiş.

Sarılıp, öpüşmüşler.

* * *

Ben bu hikayeyi ağlayarak dinledim.

Sadece birlikte yaşamak için bizden ayrılıyor olması tam da içime sinmiyordu.

Ama şimdi durum farklı.

Hayatının aşkı olduğunu söylediğin adam, seninle evlenmek istiyor.

Bundan ötesi var mı?

Yok.

Hiçbir problem de kalmadı.

Burada dilediği gibi yaşayabilecek, oturma izni otomatik olarak alacak, çalışma izni gerekmeyecek, bakar mısınız durumun güzelliğine, belki ileride yine birlikte çalışabiliriz bile.

Nikah Türkiye’de, parti Dubai’de bu evde olacak.

Bugün Nejla’yla gelinlik baktık. Bir sürü model giydi çıkardı. Hepsi de güzel oldu anasını satayım, karar vermek çok zor. Beyaz mı olsun, kırık beyaz mı?.. Askılı mı olsun, askısız mı?.. Eldiven takacak mı, takmayacak mı?.. Peki ya davetiyeler? Onlar nerede bastırılacak?.. Sonra yüzükler var. Buradan mı Türkiye’den mi alınacak? Alman akrabalar nerede kalacak? Ya Necla’nınkiler?.. Evi nasıl süsleyeceğiz?..

Çok işimiz var çok.

Heyecandan tırnaklarımı yiyorum.

Alya "Ben de duvak takmak istiyorum" diye tutturuyor.

Sanki kız kardeşim varmış da onu evlendiriyorum gibi hissediyorum.

Anladınız, bu bayram bizim evde, tatlı bir düğün telaşı var!
Yazarın Tüm Yazıları