Doyumsuz bir kitap

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

Gazeteci olabilmek için çırpındığım o zor günlerde Sirkeci'deki Sansaryan Han'a her girişimde yüreğim göğüs kafesimi parçalayıp dışarı fırlayacakmış gibi atardı.

Haber atlama korkusuyla ağzımın kuruduğunu, elimin ayağımın titrediğini duyumsardım.

Babıali o zamanlar daha küçük ama koşulları çok daha acımasızdı.

Sansaryan Han biraz toz, biraz küf kokan, bakımsız, pislik içinde koca bir binaydı.

Bu bakımsız yapı, İstanbul'un güvenliğinden sorumlu olan polis teşkilatının merkeziydi.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün bütün birimleri ortası cam tavanlı avlu olan Sansaryan Han'da üst üsteydi.

Avlunun iki yanından üst katlara çıkan geniş merdivenler vardı.

Her katta avluyu çevreleyen koridorlar uzanırdı. Çeşitli suçlara bakan şubeler bu koridorlara açılan bölümlerde yer almıştı.

Suçluların düşmekten ödlerinin koptuğu ünlü müteferrika hemen girişte, sol taraftaydı.

Her gelen zanlı veya suçlu büyük, karanlık bir izbeden başka bir şey olmayan ve leş gibi kokan bu iğrenç yere kapatılırdı.

Sonra sorgu için kısımlara alınırdı.

Arayanı soranı olmayan garibanlar ise günlerce bu cehennemde kalırdı.

Üst katlarda pasaport ve asayiş şubeleri vardı.

Ünlü kısmı siyasi, yani Birinci Şube ise en üst kattaydı. Oraya biz bile özel izinle girebilirdik.

Basın odası ise hemen birinci katta, merdivenin yanındaydı.

Burası polis muhabirleri için bir çile odasıydı.

O odada romanlara sığmayacak günler, geceler yaşadık...

* * *

Beni otuz yıl öncenin o günlerine, gazeteci arkadaşım Doğan Katırcıoğlu'nun ‘‘Olur Böyle Vakalar’’ adlı kitabı alıp götürdü.

Aslında benim elimdeki, kitabın yeni çıkan üçüncü baskısı.

Doğan iç kapağa ‘‘Sirkeci'de İstanbul Emniyet Müdürlüğü Sansaryan Han'da başlayan arkadaşlık anısına...’’ diye yazmış.

30 yıllık bir dostun kitabını okumaya başlayınca insan ister istemez o yıllara dönüyor.

Bitecek diye korka korka okudum Doğan'ın kitabını.

O bizim mesleğin özü olan muhabirlikten hiçbir zaman kopmadı.

Hep haber kovaladı, harika haberler, röportajlar yazdı.

İçinde yaşadığı toplumun olaylarını bulup çıkarıp gazeteye, okurlara ulaştırdı.

Gazeteciliğe başlayan ve bu meslekte kalmak isteyen bütün genç arkadaşların Doğan'ın kitabını okuması gerekir.

Bir gazetecinin en ufak ayrıntılara kadar inen gözlem gücünü, anlatım ustalığını, kalem oynatmanın hünerini tanımak için...

Röportaj sanatının bütün inceliklerini öğrenmek için...

* * *

Ben gazeteciliğe başladığım zaman Doğan baba baba bir polis muhabiriydi.

Onunla bazan acı, bazen matrak olayları yıllarca kovaladık durduk.

Grevleri, cinayetleri, toplu gösterileri ve yürüyüşleri, terör olaylarını gece gündüz demeden izledik.

Zaman zaman büyük tehlikeler atlattık, ölümle burun buruna geldik.

Ama hiçbir zaman meslekten yakınmadık, zorluklardan yılmadık.

Hep haberi koparıp almak için savaştık.

Bakın bunu Doğan ne kadar güzel anlatıyor kitabında:

‘‘Biz gazeteciler olayları gazete okurlarından bir gün önce yaşarız. Biz bir gün önce heyecan alırız, bir gün sonra da siz gazete okuyanlara bunu satarız.

Benim mesleğim gazetecilik.

Ben son Posta Gazetesi'nde ilk kez polis muhabiri oldum.

Onun için ben yıllardan beri heyecan alırım, heyecan satarım.’’

Doğan'ın dediği gibi bir gazetecinin tüm yaşamıdır heyecan.

Bu ustanın kitabını mutlaka okuyun.

İnanın doyamayacaksınız.













Yazarın Tüm Yazıları