Dolmalı adam sendromu

Hanidir yazacaktım, dün Seren Serengil’in Kelebek’e verdiği röportajdan aldığım gazla başlıyorum sevgili mutlu etmeyecekse de meşgul eden Habitus okuru.

Haberin Devamı

12 yaşındaydım. Basketbola başlamışım, ayağımda o vakitler daha ziyade erkeklerin giydiği tarzda simsiyah boğazlı ve çok şık spor ayakkabılarım var. Erkek ayakkabısı değil, “unisex” olanlardan ancak kızlar genelde pembe-beyaz ayakkabı tercih ettiği için erkek ayakkabısı sanıyorlar benimkileri.

Yaşıtım bir oğlan diyor ki “niye erkek ayakkabısı giyiyorsun ehe ehee”.

Bozuluyorum -hani kızlar hem duygusal hem de fiziksel olarak erken gelişir ya- daha o yaşta bir erkeğin bir kıza kibar davranması gerektiğini düşünüyorum.

Filmlerden de görmüşüm, “hıh, terbiyesiz” manasında küçük bir şaplak vuruyorum yanağına. Sanıyorum ki beni kırdığı için özür dileyecek, hatasını görecek ve bir daha kızlarla dalga geçmemeye yemin edecek!

Hayır efendim. O “kibar” şaplağımın ardından oğlan yanağıma öyle bir Osmanlı tokadı yapıştırıyor ki gözümden yaş geliyor. Acımdan ve sinirimden hüngür hüngür ağlamaya başlıyorum.

Oğlan çocuğunun gözünden hayat başka tabii. Henüz kızla erkek arasında ayrım yapmıyor. “Dövüşçülük” kızlarla oynanmaz, bunu bilmiyor.
Halbuki kızlar öyle mi? Bir erkekle evcilik oynamaya çalışan bir kız gördünüz mü siz hiç?
“ınsan 7’sinde ne ise 70’inde de odur”u boşuna dememişler.
Hatta bana kalırsa bunu sadece erkekler için söylemişler.
Üstelik erkeklerin bu hali anne-baba tarafından da yüzde yüz destekleniyor.
Nasıl mı?
Gelin 10’ar yıl ileri giderek bu model adamı inceleyelim...

Haberin Devamı

Bir “dolmalı”nın profili

Aynı erkeği 22 yaşında annesinin çekip çevirdiği, elleriyle beslediği, harçlığını cebinden eksik etmediği genç bir adam olarak görüyoruz.

Küçük adamımız, henüz çalışma hayatına adım atmamış, hayatının sonuna kadar birilerinin onu besleyeceğine inanıyor çünkü. Okulunu bitiriyor, çalışmak için acele etmiyor, “takılıyor” biraz...

Aynı adamı birkaç yıl içinde kendi evinde, belki bir iki ev arkadaşıyla birlikte, fosilleşmiş yemek artıklarının içinde PlayStation oynayarak da görebilirsiniz. Dolabın içindeki kaplarda annenin gönderdiği dolmalar var, diğer kapta 3 aydır duran toksik pırasa atılmayı bekliyor.

Bekleyen sadece toksik pırasa değil, ödenmeyi bekleyen faturalar, temizlenmeyi bekleyen bir ev...

32 yaşına gelelim... Bu 10 sene içinde başından en az bir tane çok ciddi ilişki geçmiş, evliliğin kapısından dönülmüş. Nedeni aslında bir erkek için basit ama kadın için bir çırpıda anlaşılması mümkün olmayan bir durum. Ne mi?

20’li yaşlarda erkek henüz kendini gerçekleştirmiş değil. Daha çok para kazanmak istemiş, her istediğini yapar hale gelmek, kısacası kendini “güçlü” hissetmeyi beklemiş. Bunu hissetmeden iki kişilik bir hayata adım atmaktan çekinmiş. O yüzden kalp kırmış, travma yaratmış, kendinden nefret ettirmiş...

42 yaşına gelince iş-güç sahibi bir yetişkin görüyoruz. Hayatı paylaştığı kimse yok. Evini temizlemeye gelen yardımcısı hariç. Sorumluluk duygusuyla hiç tanışmamış.

İşte, Seren’in de dediği gibi, birçok “modern dünya erkeği” masaya yumruğunu vurmayı değil, ancak kafasını kuma gömmeyi öğreniyor sadece. Dolayısıyla ilişkilerinde dümeni hiç düz tutamıyor. Kadına nasıl davranacağını kestiremiyor...

İşte o zaman kadın, hiçbir zaman karşısında bir “erkek” varmış gibi görmüyor. Erkekler bilmiyor ki kadın, hiçbir zaman kendini “ilişkinin erkeği gibi” hissetmek istemiyor... Ve kaçınılmaz sonuç, ayrılık, kavga, gürültü... Yine eskiye dönüş... Geceleri işten dönüp dolaptaki soğuk dolmalara gömülüş...

* * *

Haberin Devamı

“Dolmalı adam” olmak zor. Allah hepimizi onlardan korusun.

Yazarın Tüm Yazıları