Doğan Hızlan: Eğlenceli bir nükleer sığınak kit'i

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

BBC, bir nükleer saldırı sonrası hayatta kalmayı başarıp, sığınaklardaki insanların morallerini yükseltmek için seçilen bir dizi komedi, drama ve dini programı, yeraltı radyo istasyonları ağına dağıtmış.

Siyah kutularda korunan malzemenin en önemlisi, ünlü The Sound Music (Neşeli Günler)'miş.

Neşeli Günler, Türkiye'de de çok sevilen bir filmdi, 1965 yılında çevrilmiş ve beş Oscar Ödülü kazanmıştı.

İçindeki şarkılardan Do Re Mi, My Favourite Things, Climb Every Mountain, Eidelweiss şarkıları hálá söyleniyor ve dinleniyor.

Onlara göre Julie Andrews'ın söylediği şarkı - ki 1965'in hit parçasıydı - insanlar için bir yaşama iksiriymiş.

Nükleer saldırı, paranoya listemizin birinci maddesi.

Kimileri de, şu fantaziye bak, diyecek. Nükleer saldırıda, adam nasıl moralini artıracağını düşünüyor. Hele bir sağ kalsın da, gerisi kolay.

Katılmıyorum. Asıl zor olan bu seçimi yapmak.

Gün gelecek işportalarda bu kitler satılacak.

BBC bu düzenlemeyi yaparken, milli marşı çok ciddi bulmuş, Staying Alive'ı da fazla hafif.

Doğrusu bizi düşününce işin içinden çıkamadım.

Ulusal bir ses mutabakatımız yok. Çok sesliyiz(!).

Böyle bir müzikalimiz, filmimiz de yok.

Gene de bir operet koyabiliriz listeye:

Cemal Reşit Rey'in Lüküs Hayat'ını.

Gerçi bu operet, Türkiye'de nükleer savaştan sonra da bir şeyin değişmeyeceğini gösterecek ama, insanı neşelendirebilir.

***

BİR korkumu yazmalıyım. Düğünlerde, eğlenceli toplantılarda hep bir ağızdan söylenen 'Dönülmez akşamın ufkundayız'ı yasaklamalıyız.

Çok ortak şarkı bilmiyoruz, içinde biraz millilik de olan 'Dağ başını duman almış', gene en ideal çözüm.

Bedenimizin hamlaşmaması ve elele tutunup bir dayanışmayı simgelemesi açısından horon oynanmalı. Ancak yeryüzüne çıktıktan sonra oyuncuları birbirinden kim ayıracak, bilemiyorum.

Aşk ve mutluluk şiirlerinin yoğunca yer aldığı bir şiir antolojisi unutulmamalı. Şairler de sığınakta bulunurlarsa, yazdıkları 12 Mart ve 12 Eylül şiirlerine bir de nükleer savaş şiirlerini ekleyebilirler.

Gonçarov'un 'Oblomov'undan her sabah bir kaç paragraf okumalı. En azından gözünü para hırsı bürümüş insanlara, böyle bir hayatın ve çalışmanın boşluğunu aşılamak açısından.

Rıfat Ilgaz'ın 'Hababam Sınıfı'nı hem okumalı hem seyretmeli. O kahramanlar bize, her şeye rağmen Türklerin neşesini kaybetmediğini öğretecektir.

Aziz Nesin'siz asla moral bulamayız. 'Zübük' de olabilir, 'Yaşar ne Yaşar ne Yaşamaz' da.

Reşat Nuri Güntekin'in 'Çalıkuşu'nu yeniden okuyabilirim. Feride, beni daima hayata bağlamıştır.

Kemal Sunal filmi, bir ayna görevini üstlenecektir. Bakmalı.

Belgin Doruk ve Ayhan Işık''Küçükhanım' dizi filmleri, bizi yaşamın hayal alemine sürükleyecektir.

'Samanyolu', herkesin bir arada söyleyebileceği seçilmiş tek şarkı. Televizyon dizileri içinde 'Bizimkiler'i ihmal edemem. Türk kimliği üzerine düşünecek çok vaktimiz olacağından, o hatırlatıcı bir malzeme görevini üstlenebilir. Üstelik hepsi de sevimli.

Ben yanımda Discman'imi götüreceğim. Ne yapayım, nükleer saldırı sonrası ruh halimi düzeltmem için bir tertip Mozart mutlaka lazım.

Beethoven'in 'Dokuzuncu Senfonisi'nin 'Neşeye Övgü' bölümü de bizi yeniden yaşama bağlayabilir.

'Küçük Prens'i nasıl unutabilirim?

***

PAZAR günü rehavetini böyle bir kit hazırlayarak atabilirsiniz.

Nükleer saldırı bahane, asıl söz konusu olan bizim en sevdiklerimizi şöyle bir gözden geçirmek.



Yazarın Tüm Yazıları