DoÄŸadaki sesleri içine sindiren uzun yaÅŸar

Güncelleme Tarihi:

Doğadaki sesleri içine sindiren uzun yaşar
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 22, 2005 00:00

Yapılan bütün araÅŸtırmalar, 90 yaşın üstündeki insanların, tabiatı günlük alışkanlıklarının merkezine yerleÅŸtirdiÄŸini gösteriyor. Kimi zaman denizin kenarına oturup dalgaların sesini dinlemek, kimi zaman ormanın ortasında aÄŸaçların uÄŸultusuna kulak vermek, sadece terapi iÅŸlevi görmüyor, hayati organların ömrünü de uzatıyor. Çevre kirliliÄŸi ve gürültüsü ise tam tersine, en saÄŸlıklı organları bile vaktinden önce yıpratıyor. Önce ÅŸunu belirteyim. Bir anneden doÄŸan ilk çocuk, sonradan doÄŸan çocuklara göre genelde daha kısa boylu ve daha zayıf oluyor. Ä°kinci çocuktan beÅŸinci çocuÄŸa kadar boy ve ağırlık artıyor. BeÅŸinci çocuktan sonra ise azalmaya baÅŸlıyor. 28 yıllık araÅŸtırmalarım sırasında bu konuyu da inceledim. Uzun ömürlüler arasında çeÅŸitli istatistikler yaptım. Çıkardığım sonuç ÅŸu: Ä°lk hamilelikten doÄŸan çocuklar ile sekizinci hamilelikten doÄŸan çocuklar diÄŸerlerine göre daha uzun ömürlü oluyorlar.’Yaklaşık 30 yıl boyunca Kafkasya’da doÄŸan çocukları ve bu çocuklara iliÅŸkin istatistikleri inceleyen Prof. Sultanov, hangi çocukların diÄŸerlerine göre daha uzun ömürlü olma ÅŸansı taşıdığına iliÅŸkin sorumuzu böyle cevaplandırıyor. Hiç kuÅŸkusuz, çocuÄŸumuz uzun ömürlü olsun diye sekiz çocuk birden yapacak halimiz yok. Ancak, istatistikleri bilmenin bir sakıncası da yok elbette. Zaten Prof. Sultanov da öncelikle ‘uzun ömür’ kavramını açıklığa kavuÅŸturmayı tercih ediyor. Kaç yıldan sonrası uzun ömür kavramının sınırlarına giriyor, kaç yılı olaÄŸan karşılıyoruz?90 YAÅž ÃœZERÄ° BÄ°R ÖMÃœRBilimsel verilere göre, modern dünyada 90 yaşını aÅŸan insanlar ‘uzun ömürlü’ olarak tanımlanıyor. Bu da son derece doÄŸal ve anlaşılabilir bir ÅŸey. Çünkü, günümüzün geliÅŸmiÅŸ Batılı toplumlarında bile, ortalama insan ömrü 70-80 yılla sınırlı. Beslenme yetersizliÄŸiyle boÄŸuÅŸan toplumlarda ise bu oran 50 yaÅŸa kadar düşebiliyor. Prof. Sultanov’un Kafkas toplumlarında asıl ilgisini çeken ise insanların 90 yaşından sonra çocuk sahibi olması ve bu çocukların da son derece saÄŸlıklı bir biçimde dünyaya gelmesi. Kendisinden dinliyoruz:‘Yaptığım incelemeler sırasında, organizması genç bir insan gibi saÄŸlam olan birçok uzun ömürlüye rastladım. Ä°ÅŸin ilginç yönü, 90 yaşını aÅŸan bu uzun ömürlülerin çok çocuk sahibi olmalarıydı. Hele bazıları var ki, 90 yaşından sonra en az beÅŸ-altı çocuk daha yapmışlar. ÖrneÄŸin Azerbaycan’ın ÅžuÅŸa köyünde 125 yaşındaki Ejder Baba’nın tam 26 çocuÄŸu var. Ejder Baba, bu 26 çocuktan dokuzunu 93 yaşından sonra yapmış. Bu arada, Ejder Baba’nın tam sekiz kez evlendiÄŸini de hatırlatmak isterim. Ejder Baba’dan olan bütün çocuklar son derece saÄŸlıklıydı. Ejder Baba’nın en büyük oÄŸlu, 103 yaşında ve hayatta, üstelik her yönden çok saÄŸlıklı. Size ilginç bir ÅŸey daha söyleyeyim. 125 yaşındaki Ejder Mazlumov’un babası ancak 60, annesi ise 71 yaşına kadar yaÅŸamış. Demek ki, uzun ömürlü olmak mutlaka kalıtsal özelliklerle ilgili deÄŸil.’KADINLAR DAHA UZUN ÖMÃœRLÃœBurada bir parantez açarak kadınlara iliÅŸkin bazı ayrıntılar vermek gerekiyor. Dünyada yapılan bütün istatistikler, kadınların erkeklere göre daha uzun ömürlü olduÄŸunu koyuyor ortaya. Bu özellik, Kafkas toplumları için de geçerli. Peki ama neden kadınlar daha fazla yaşıyor? Bilimsel araÅŸtırmalar bu konuda kesin bir teori ortaya koymamakla birlikte, kadınların annelik fonksiyonlarının belirleyici bir etmen olduÄŸu sanılıyor. Ayrıca, günlük hayat itibariyle kadınlar erkeklere nazaran çok daha aktif. Kadınların neden daha uzun yaÅŸadığını, Azerbaycan’ın Hanlarköy bölgesinden 93 yaşındaki Hasan Zülfügar’da yöneltiyorum. Zülfügar, hayatın getirdiÄŸi bir bilgelikle şöyle cevaplandırıyor sorumu:‘Bizim evde kadınlar genellikle aynı saatte kalkar. Kahvaltıyı hazırlamak için daha erken saatlerde kalkanların sayısı da az deÄŸildir aslında. Aynı kadınlar, akÅŸamın geç saatlerine kadar dinlenme nedir bilmeden çalışırlar. Bu sadece mecburiyetten kaynaklanan bir ÅŸey de deÄŸil. Öyle alışmışlar ve çalışmadan duramıyorlar. Benden duymuÅŸ olmayın ama bütün dinamizmlerine raÄŸmen erkekler daha tembel ruhlu insanlar. Ä°ÅŸten eve döner dönmez derhal dinlenmeye çekiliyorlar. DoÄŸrusu böyle bir dinlenmenin saÄŸlığa büyük yararı olduÄŸunu pek sanmıyorum.’Prof. Sultanov ise meseleye bir baÅŸka açıdan yaklaşıyor ve bu durumu kadın ve erkekteki farklı kromozom yapısıyla açıklıyor. Buna göre, kadınlardaki iki X kromozomun varlığı, organizmanın hayati faaliyet gösteren mekanizmalarını daha dayanıklı bir hale getiriyor. Bunun üzerine toplumsal koÅŸulları ve çevre ÅŸartlarını eklediÄŸiniz zaman, kadınların daha uzun yaÅŸamasının sırrı kendiliÄŸinden açıklığa kavuÅŸmuÅŸ oluyor.BUÄžDAY HIÅžIRTILARININ ÅžARKISISon yıllarda yapılan bütün bilimsel araÅŸtırmalar, tabiatın insan üzerinde iyileÅŸtirici bir etkisi olduÄŸunu koyuyor ortaya. Büyük hastane ve senatoryumların, ormanlık alanlara yapılmasının, yeni yerleÅŸim yeri olarak doÄŸayla iç içe olan mekánların tercih edilmesinin sebebi de bu zaten. Ormanın uÄŸultusu, rüzgárın sesi, suların çaÄŸlaması, kuÅŸların ötüşleri de insanı dinlendiren diÄŸer etmenler arasında sayılıyor. 125 yaşındaki Ejder Baba’ya, boÅŸ zamanlarını nasıl deÄŸerlendirdiÄŸini sordum ve aldığım cevabın, bilimsel gerçeklerle nasıl örtüştüğünü görüp hayretler içerisinde kaldım:‘Tarlada iÅŸimi bitirdikten sonra şöyle bir yarım saat kadar oturup, buÄŸday hışırtılarını, rüzgárın etrafı yalayıp geçerken çıkardığı sesleri dinlerim. Gerek rüzgárın sesi, gerekse buÄŸdayların hışırtısı bana bir huzur verir. Öyle ki, kulağımdan beynime ve yüreÄŸime yansıyan sesler, bütün günün yorgunluÄŸunu alır götürür. Tarladan evime yürüyerek dönerken de, ormanın uÄŸultusunu ve bu uÄŸultuyu besleyen kuÅŸların sesini dinlerim. Evime geldiÄŸimde günün yorgunluÄŸundan eser kalmamıştır artık.’Son 20 yılda önce Batılı ülkelerde baÅŸlayan, çok geçmeden Türkiye’yi de saran doÄŸaya dönüş trendi, bütün bu gözlemleri destekliyor. DoÄŸanın bir parçası olarak dünyaya gelen insanlar, modern toplumun ÅŸartları gereÄŸi büyük kentlerde, kalabalık caddelerde, gürültülü fabrikalarda yaÅŸamak zorunda kalıyorlar. Bu da, modern toplumun hastalıklarının başında gelen stresi artırmakla kalmıyor, insanın bütün dengesini de sarsıyor. Her gün trafik çilesi çeken, egzos gazları ve otomobil kornaları ile boÄŸuÅŸanların mı, yoksa tabiatın ortasında kuÅŸ sesleriyle, aÄŸaçların hışırtısıyla baÅŸbaÅŸa olanların mı daha saÄŸlıklı ve uzun ömürlü olacağına artık siz karar verin... VEBADAN DAHA TEHLÄ°KELÄ°Prof. Sultanov da destekliyor bütün bu gözlemleri: ‘GüneÅŸ kaynaklanan radyasyon, atmosfer basıncı, havanın nemi, çevrenin ısısı, gürültü kirliliÄŸi gibi etkenler, insanın merkezi sinir sistemi üzerinde ve bunun doÄŸal bir sonucu olarak organizma üzerinde büyük tahribata yol açıyor. Bu da bize açıkça gösteriyor ki, insanın yaÅŸam süresi ve saÄŸlığı, çevresindeki dış ortamla yakından ilgilidir. Ä°nsanoÄŸlu kolera, veba gibi hastalıkların üstesinden gelmiÅŸtir gelmesine ama hálá çevre gürültüsü ve çevre kirliliÄŸi sorunu çözememiÅŸtir. Halbuki, gürültünün iÅŸitme organları üzerindeki olumsuz etkisi yaklaşık 400 yıldır biliniyor. Ãœstelik gürültü sadece merkezi sinir sistemine zarar vermekle kalmıyor, mide ve kalp gibi hayati organlarımızı da tehdit ediyor.’Daha sonra ilginç bir deneyden söz ediyor Prof. Sultanov. Bu deneye göre, ses geçirmez bir odaya kapatılan bir insan, özel bir tabloya uygun olarak sıralanan rakamları üç dakika içinde toplamayı baÅŸarıyor. Aynı insan daha sonra, bir saat boyunca sokaktan gelen her türlü gürültüye açık bir odaya alınıyor ve aynı iÅŸlemi yapması isteniyor. Sessiz odada üç dakika süren iÅŸlem, gürültülü odada ancak altı dakikada tamamlanabiliyor. Aynı insan, iÅŸlemlerin sonucunda bir de tıbbi kontrolden geçiriliyor. Bu kontrolde, sinir sistemi ve beyin aktivitesinde de belirgin bir düşüş yaÅŸadığı tesbit ediliyor.Kentlerdeki parklar kaçış noktanız olsunYapılan bütün araÅŸtırmalar, çevrenin insan üzerinde doÄŸrudan etkili olduÄŸunu koyuyor ortaya. Bunda da ÅŸaşırtıcı bir ÅŸey yok aslında. DoÄŸanın ortasında gözlerini açan bir bebek, çoÄŸu kez modern hastalıkların hiçbirini bilmezken, büyük kentlere gözlerini açan bir bebek, pek çok riski de beraberinde taşıyor. ÇeÅŸitli organları eksik veya aşırı derecede zayıf bebekler, hep bu olumsuz koÅŸulların ürünü. Kafkasya’daki tabiat ÅŸartlarını söz geliÅŸi Ä°stanbul’un göbeÄŸinde oluÅŸturamayacağımıza göre ne yapmalıyız?Yapılacak ÅŸey basit aslında: Bulunan her fırsatta, deniz, orman veya göle koÅŸmak, bu imkán yoksa kentlerdeki parkları deÄŸerlendirmek gerek. Birkaç saat dalgaların sesini, aÄŸaçların uÄŸultusunu veya sessizliÄŸi dinlemek herkese iyi gelecektir. Evde çiçek, kuÅŸ, kedi ve köpek beslemek, diÄŸeri kadar etkili olmasa da bir çözüm iÅŸte. Televizyon ekranına kilitlenip kalacağınıza, BoÄŸaz kıyısına, Yıldız, Emirgán veya Fenerbahçe parklarına doÄŸru yola çıkın. Yok eÄŸer uzun yaÅŸamak zaten yoracaksa sizi, kımıldamasanız da olur. Anne babanın ömrü çok önemli deÄŸil Prof.Sultanov yaptığı incelemeler sırasında Azerbeycanlı Ejder Mazlumov ile tanışmış. 125 yaşındaki Ejder Baba’nın 26 çocuÄŸundan dokuzu 93’ünden sonra doÄŸmuÅŸ. Ãœstelik kendisinin annesi 60, babası ise 71 yaşına kadar yaÅŸamış. Sultanov, bunun gibi birçok örnek olduÄŸunu da eklemiÅŸti.Bir tarafta 1980’de, yani 25 yıl önce Cannes sahillerinde çekilen fotoÄŸrafım, diÄŸer tarafta geçtiÄŸimiz yaz çekilen resim. Sizce hangisinde daha zinde görünüyorum...YARINAklınıza takılan her konuda küçük ama etkili önerilerÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!