“Dilenci kimdir?” sorusuna verilen yanıt...

SOKAKTA yürüyorum; önümde de bir anne ve elinden tuttuğu oğlan çocuğu yürüyorlar.

Haberin Devamı

Biraz ileride yolun üstünde bir delikanlı gitar çalıyor. Heyecanlı, sevimli, delişmen... Müzik sesine doğru yaklaşıyoruz. Çocuk annesine dönüyor, “baak dilenci” diyor. Annenin yüzünü göremiyorum ama ikimiz aynı anda irkiliyoruz. Yolun üstünde aniden duruyorlar. Aramızda birkaç adım kalmışken ben de duruyorum; açıkcası öykünün sonunu merak ediyorum. Anne ve çocuğunu artık profilden görüyorum. Anneyle çocuk şimdi aynı hizadalar, çünkü yetişkin olan diz çöküyor, artık gözgözeler. “Dilenci” diyor anne, “sokaklarda boş boş dolaşıp, el açıp para isteyenlere denir”. Ben çocuğun yüzünde biçimlenen yeni ifadeye odaklanıyorum. Anne devam ediyor, “bunlar müzisyen. Bir yetenekleri, sanatları var. Sadece sokakta gitar çalıyorlar. Bir emek veriyorlar, çalışıyorlar. Çoğu öğrenci. Harçlıklarını çıkartmak için... Belki kitap alacaklar, belki otobüs parası biriktirecekler, belki de senin çok sevdiğin hamburgerlerden, alacaklar; yanında patates kızartması...” Çocuğun, az ilerideki delikanlıya bakışının değişmeye başladığını gözlerinden anlıyorum. Ve anne oğul konuşmasından son paragraf: “Onun için, ‘dilenci’ dememelisin. Hatta müziği beğenmişsen, cebinde biraz paran da varsa bu işe ayırabileceğin, şapkasına bırakabilirsin...”
Çocuğun bu açıklama üzerine aranmaya başladığını görüyorum. Annesi de fark ediyor durumu; çantasından çıkartıp bir madeni para tutuşturuyor eline. Ok gibi fırlıyor çocuk, gitarist gencin şapkasına parayı bırakıp geri geliyor. Tekrar yürümeye başlıyorlar, ben de hareketleniyorum. Anne, konuyu kapatmadan son bir parantez daha açıyor: “Abi ne dedi sana?”, “teşekkür etti...” “Sen ona teşekkür ettin mi?”, “Hayır”. Ve parantezin kapandığını da duyuyorum kulaklarımla, “Sen de ona teşekkür etmelisin, seni mutlu eden bir şeyler çaldığı için”. Delikanlının önünden geçerken, çocuk utangaç ve kaçamak bir cümle yolluyor sanatın kalbine, “teşekkür ederim”. Sokakta, gözümün önünde yaşanan bir uygarlık dersine tanık olunca sizlerle paylaşmak istedim. Keşke, sözcüklerin seçerek ve dikkatli kullanılması konusunda, bütün anne-babalar bıu kadar özenli ve bilinçli olabilse...


Okuyuculardan...

Haberin Devamı

“... ile ilgili yazdıklarınıza harfiyyen katılıyorum. O kadar aksaklık var ki... Ama en ilginç olanlardan biri şu: Zaten dar olan kaldırımların ortasına zamanında sıra sıra dikilmiş olan fidanların büyüyerek birçok kaldırımda rahatça yürünmesini imkansız hale getirmesi... Bunun belki muhatabı kendisi değildir ve umarım şimdilerde kaldırımların genişletilmesi için bir şeyler yapılıyordur. Biz de yürüdüğümüz zamanlar hep yukarıdakilerin şöyle bir çıkıp yürüyüp yürümediklerini merak ederdik doğrusu. Şehir planlama bölümündekilerin kimler olduğunu ve bütün bunların olması sırasında neler yaşadıklarını... Kaleminize ve cesaretinize sağlık!“

Haberin Devamı


“... Ezan hakkında yazdıklarınız az bile. Balçova Uğur Camii’de okunan ezanın ne makamı var ne de hoş seda veren yanı var. Dediğiniz gibi Arap özentisi ile okunan (ama ona da benzemeyen) ezanın sesi sabah sabah bir de hançeresi patlayacak kadar sesli okunduğunda insanın namaz kılacağı varsa bile vaz geçiyor. Uzatıldıkça uzatılan sözcükler, gece geç saatlere kadar ekmek parası için çalışıp evinde dinlenmeye çalışanları ayağa kaldıran, sınavlara hazırlanan ve uzun saatler çalışan öğrencileri uykularından eden bir uygulama. Müftülüğe yapılan şikayetlerden sonuç çıkmıyor. Galiba onlar çalar saat veya alarmlı cep telefonlarından habersizler...”

 

Yazarın Tüm Yazıları