Dikkati çeken gelişmeler ve tehditler

GEÇEN hafta ekonomik ve siyasi haberlerin bol olduğu bir haftaydı. Mali piyasalar bu haberlere verdikleri tepkilerle oldukça hareketliydi. Yurtiçinden ve yurtdışından kaynaklanan haberler mali piyasaları dalgalandırdı.

Yaşanan dalgalanmalara bakarak panik yapmanın bir gereği yok. Ama, bazı konuları da görmezlikten gelemeyiz. Aksine, bir takım gelişmeleri öncü ikazlar olarak almamızda büyük yararlar vardır. İstikrarı korumak birinci hedef olmalıdır.

Siyasi açıdan, etrafımız fazla ısınmaya başladı. Lübnan eski başbakanının öldürülmesiyle Suriye-ABD ilişkilerindeki gerginlik daha da görünür oldu. ABD-İran ilişkileri zaten bozuk. Seçimler yapılmış olsa da, Irak sorunun yakın bir vadede çözülemeyeceği artık anlaşıldı. Kısacası, içinde yaşadığımız coğrafya daha da sıcak hale geldi. Ekonomi açısından bu durum potansiyel bir tehdittir.

GEREKSİZ GERMELER

Tahmin edildiği gibi, IMF yapısal reformları uygulamaya koymamız için artık her zamankinden daha fazla ısrarcı olmaktadır. Gündemdeki yapısal reformlar 2000 yılından beri masada olup uygulamaya söz verdiğimiz reformlardır. Şimdiye kadar savsakladık. Makro ekonomik göstergelerin tahminlerin ötesinde iyi gitmesiyle IMF bu konuda çok fazla ısrarcı olmadı. Ama, artık durum değişti.

Ekonomik alanda elde edilen kazanımların kalıcı olmaları açısından yapısal reformların uygulamaya konması şarttır. Aksi taktirde, büyük çabalarla kamu finansmanında elde edilen iyileştirmelerin kalıcı olmaları mümkün değildir. Konuyu savsaklamaya devam ediyoruz. Geçmiş deneyimlere bakarak iyi ya da kötü bu konuda da yol alınacağı anlaşılıyor. Ama, savsaklar bir görünüm vererek yurtiçinde ve yurtdışlında ekonomik birimleri boş yere geriyoruz.

Son aylarda yaşanan olağanüstü olumlu havanın en önemli unsuru Avrupa Birliği perspektifinin yarattığı rüzgarla yabancı mali sektör yatırımcılarının Türkiye ekonomisine artan ilgisi oldu. Türkiye ekonomisi, iktisadi alanda IMF, siyasi kanatta AB çapalarına güvenen yabancı mali sektör yatırımcılarının gözdesi oldu.

Tam bu noktada, uluslararası finans piyasalarının çok yakından takip ettiği Wall Street Journal’ın kurum görüşlerini yansıtan sayfasının kıdemli yazarının Türkiye’yi çok sert bir biçimde eleştiren yazısı yayınlandı. Robert Pollock, Türkiye’yi, ucuzcu, korkak, küçük düşünen ve kıymet bilmeyen bir ülke olarak yeniden Avrupa’nın hasta adamı olmaya aday olacakmış gibi hazmedilmesi zor bir biçimde eleştirdi.

Böylesine ağır bir yazı tutucu olarak tanınan ve Türkiye’ye her zaman destek veren bir gazetede yayınlandı. En azından, bu gazeteyi herkes böyle tanıyor. Dolayısıyla, hem yazarın kimliği açısından hem de yazının yayınlandığı gazete açısından, konu hafife alınabilecek bir olay değildir. Yazı, Türkiye ile ilgilenen yabancı yatırımcıların dikkatini çeken ve bakış açılarını çarpıtabilecek bir üsluptadır. Kısacası, ekonomik açıdan ciddiye alınması gereken bir tehdittir.

KIVILCIM YARATMAMAK

Etrafımızda bu çeşit tehditler dolaşırken, hiç ortada yokken teşvikler konusunda yurtiçinde ve uluslararası kuruluşlarla yaratılan tartışma son derece gereksiz ve yıpratıcı olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Siyasi açıdan kendini bu konuya bağlamış gibi görünen hükümet de zor durumda kalmıştır.

Ekonomik dengeler, ne kadar aksi iddia edilirse edilsin, kırılgandır. Bazen, küçük bir kıvılcım hiç beklenmedik yangınlara neden olabilir. Dolayısıyla, yangın nasılsa çıkmaz varsayımıyla kıvılcım çıkartmayı önemsememek gibi bir hataya düşmememiz gerekiyor. Beklentiler ne kadar iyi ise, önemsizmiş gibi görünen kıvılcımların yangın çıkarma olasılığı o kadar fazla olmaktadır.
Yazarın Tüm Yazıları