Dikkat cep var?

Pakize SUDA
Haberin Devamı

Hiçbir şeyden şikayet edemez olduk. Ne baş ağrısından, ne kırıklıktan... Geçirmekte olduğumuz, geçireceğimiz ya da geçiremeyeceğimiz tüm hastalıklarımızın sebebi belli. Annem tarafından belirlendi. Cep telefonu.

Böylece saç kurutma makinası yıllar sonra kendisine bir yoldaş bulmuş oldu. Cep telefonundan önce sıkıntılarımızın tek müsebbibi saç kurutma makinasıydı. Kardeşimin bir arkadaşına menier (bir iç kulak hastalığı) teşhisi konduğunda annem tıbbın karşısına alternatif bir teşhisle çıkmıştı. ‘‘Kıvırcık saçların düzleştirilmesi münasebetiyle her sabah muntazaman baş derisi ve kulaklara tazyikli sıcak hava püskürtmek suretiyle sinirlerin dumura uğratılması.’’

İtirazlar ve tıbbi açıklamalar annemin ısrar ve inatla düşüncesine sadık kalmasına engel olamadı.

TELEFONLAR KARANTİNADA

Saç kurutma makinası alt tarafı basit bir elektrikli alet. O bile annemin düş gücünü bu denli çalıştırdığına göre cep telefonu gibi komplike bir cihazdan ne malzeme çıkaracağını tahmin edersiniz.

Üstelik yandaşları da var bu kez. Tıp adamları, bakanlar, gazeteciler, çevreciler. Özellikle gazeteciler. Zaten yazdıkları her şey annem için kanun hükmünde, kararname niteliğindedir. Babamdan dolayı. Babam da gazeteciydi ama; hani o eski gazetecilerden... Hani gazetelerin az resim, çok yazı, sıfır yalanla çıktığı günlerden... Şimdi sağ olsaydı ve benim koskoca gazetenin bu büyücek köşesini annemin garipliklerine tahsis ettiğimi görseydi beni derhal işten attırırdı.

Bilirsiniz o kuşağı. Öğretmendirler, çocuklarını sınıfta bırakırlar; askerdirler, askere giden oğullarına bırakın torpil yapmayı, neredeyse kurada iyi yer çıkmasına üzülürler. İşte o kuşaktandı babam.

* * *

Diyeceğim şu; çok inandığı basından da destek bulunca annem işi iyice abarttı. Geçen gün gözlerimle gördüm, kardeşimin telefonunu bir odadan ötekine beze sarmış götürüyordu. Bomba imha uzmanı gibiydi. Götürdüğü oda dolap odası. Giyinmekten giyinmeye girdiğimiz. Telefonlar orada karantinada.

Yeri gelmişken, beni arar da cevap alamazsanız pes etmeyin, uzun uzun çaldırın. Elbiseler sesi emdiğinden duymam zor oluyor.

PEYNİRCİDEYİM

Protestoya başladığı ilk günlerde sözlü uyarılarda bulunuyordu. Şimdi kendine göre işi daha pratik hale getirdi. Ufak bir el hareketiyle meramını anlatıyor. Misal birimiz yanılıp ‘‘Başım ağrıyor’’ ya da ‘‘Boğazım yanıyor’’ gibi bir şikâyette bulunalım. Annem derhal elini yumruk yapıp kulağına götürüyor. Bu, şu demek: ‘‘Siz daha cep telefonlarınızla konuşun bakalım. Kimbilir başınıza neler gelecek?’’

Bir sabah kalktığımda dolap odasının kapısında: ‘‘Dikkat cep telefonu var!’’ uyarısı görürsem hiç şaşmam. Bir o kaldı.

* * *

Bu seneki ‘‘In’’i bu annemin. ‘‘Out’’larını İzmir'de bırakır ‘‘In’’leriyle gelir her sene. Bir ‘‘In’’i daha var. ‘‘Gittiğiniz yere varınca beni haberdar edin.’’ İyi. Uzun yolculuklarda olur tabii. Hatta şarttır. Arar haber verirsiniz, ‘‘Sağ salim vardım’’ diye. Lakin evden 200 metre ötedeki Levent çarşısına gidip de: ‘‘Anne peynirciye vardım’’ demek ağırıma gidiyor doğrusu.

Geçen gün ablama da aynı tembihte bulundu. Yana yakıla. Ablam karşı tarafta oturuyor, haliyle eve varması bir-birbuçuk saati buluyor. Kızcağız gider gitmez aradı, konuştuk. Telefonu kapattıktan sonra annemle aramızda şöyle bir diyalog geçti:

- Kimdi o?

- Ayşe. Eve gitmiş, haber veriyor.

- Aaa! Ben onu unutmuştum.

Ben de bir daha peynirciden ararsam ne olayım.

* * *

Haberin Devamı

Cep telefonundan bunca ürkmesine karşılık başına ne gelse beğenirsiniz? İzmir'de oturduğu apartmanın çatısına baz istasyonu kuruluyor. Tam annemin tepesine. Çok şaşıracaksınız ama buna pek tepki göstermedi. ‘‘Göz görmeyince gönül katlanır’’ derler ya, doğru. Annemin baz istasyonunu görebilmesi için karşı kaldırıma geçip oradan bakması gerekiyor. Ama istasyonu oturduğu apartmana değil de karşıdaki apartmana koymaya kalksalardı iş değişirdi. Annemin gazabından kurtulamazlardı. Akıllı adamlarmış.

Yazarın Tüm Yazıları