Devletin tepesinde kavga olmaz

11 Aralık Salı günü Sayın Cumhurbaşkanı'nın zehir zemberek açıklamalarını duyar duymaz az daha yüreğime inecekti.

‘‘Eyvah yandık’’ dedim kendi kendime, ‘‘Ekonomi tam başını kaldırır gibi olmaya başlamıştı. Şimdi yine her şey altüst olacak’’.

Allah'tan korktuğum başıma gelmedi.

Cumhurbaşkanı'nın Çankaya'nın geleneksel üslubunu zorlayacak kadar sert sözleri ne borsayı, ne de dövizi etkiledi.

Tersine borsa yükselmeye, döviz ve faizler düşmeye devam etti.

Demek ki, millet artık devletin tepesindeki çekişmelere bile alıştı. Ne olursa olsun umursamıyor.

Oysa hepimizin belleğine kazındığı gibi ülke ekonomisini perişan hale getiren krizi, Cumhurbaşkanı'nın hiddetlenip Anayasa kitapçığını Başbakan'a fırlatması, onun da yemeyip içmeyip olayı kamuoyuna açıklaması tetiklemişti.

Gerçi Ahmet Necdet Sezer'in ettiği laflar, Anayasa kitapçığını fırlatmasından bin beterdi, ama yine de korkulan olmadı.

Kim ne derse desin Türkiye garip bir ülke. Hesaba kitaba uymuyor.

Baksanıza, krizden çıkılması için öyle olağanüstü bir gelişme olmamasına rağmen ülke birden umutlu bir havaya giriverdi.

Belki de beklenenden çok daha kısa sürede ekonomi artıya geçer.

Biz toplum olarak sık sık olumlu ya da olumsuz ama hep sıradışı işler yaparız ve bütün dünyayı şaşırtırız.

* * *

Dönelim yine devletin tepesine...

Demirel 1991 seçim öncesinde çok sert bir muhalefet yürütüyordu.

Onun için 1991 seçimi ‘‘olmak ya da olmamak’’ olayıydı. Kazanmak uğruna her kartı oynadı.

İktidara geldiği gün Özal'ı Çankaya'dan indireceğini ve başbakanlık döneminin hesabını soracağını meydan meydan dolaşıp bas bas bağırmıştı.

Ama başbakan olduktan sonra meydanlarda söylediklerini yapmadı ve bunu anımsatanlara şöyle dedi:

‘‘Ben devletin tepesinde kavga etmem.’’

Doğrusu da buydu.

Özal'ın da aynı anlayışta olmasından dolayı çok iyi geçinmeseler bile kavga etmediler.

Hiç kuşkusuz bundan ülke yarar gördü.

Devletin tepesinde yapılan kavgalar, ülkenin huzurunu bozmanın ötesinde dengeleri pamuk ipliğiyle bağlı olan ekonomiyi de alabora ediyor.

* * *

Kabul ediyorum, Ahmet Necdet Sezer'in söylediklerinde doğrular var. Var ama kullandığı üslup partilerüstü konumuna uymuyor.

Cumhurbaşkanı, ülkenin durumuyla ilgili görüşlerini, yasama ve yürütme organlarının başına, onlarla yaptığı haftalık olağan görüşmelerde iletebilir.

Eleştirilerini o görüşmelerde yapabilir.

Ama Cumhurbaşkanı o platformları kullanmıyor. Belli ki hükümete çok kızmış...

O nedenle Türk-İş heyetini kabulünde açtı ağzını yumdu gözünü.

Eğer Başbakan da aynı üslupla karşılık verseydi, Türkiye yeni bir kavga ile çalkalanacaktı.

Oysa Cumhurbaşkanı'nın Anayasa'ya göre partilerüstü ve tarafsız olması gerekir. Devletin organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmekle yükümlüdür.

Unutulmasın ki, devletin tepesinde yapılan kavgalar anında sokağa iniyor ve ülkenin huzurunu bozuyor.

İşte bu nedenlerle Cumhurbaşkanı'nın rektör atarken İstanbul Üniversitesi'nde beliren iradeyi nasıl değerlendireceğini çok merak ediyorum.

Bakalım YÖK'ün hiçbir demokratik kurala uymayan kararı için ne yapacak?
Yazarın Tüm Yazıları