Devlet uçağından üç enstantane

BRÜKSEL’e gidiyoruz, NATO toplantısına.Başbakan Tansu Çiller’in uçağında dört gazeteciden biri Ertuğrul Özkök, diğeri ben.

Haberin Devamı

Çiller’le uçakta sohbet başlıyor. Ama, hava elektrikli. Belli, bir şey patlayacak. Çiller o günkü Hürriyet’in manşetini Ertuğrul’a gösteriyor, “bu ne böyle?”.
O dönemde enflasyon yeniden yükselişe geçiyor. Hürriyet’in manşeti, “Savaş Dönemi Enflasyonu”. 1991 Körfez Savaşı sırasında bizde enflasyon yükselmiş, Çiller döneminde yeniden tırmanıyor, manşet bunu anlatıyor. Çiller fena sinirli. Ciddi bir tartışma başlıyor. Sonunda Ertuğrul:
“Ben bu uçakta sizin davetliniz olarak bulunuyorum. Ben de, size cevap vermek zorunda kalırsam, o zaman Başbakan-gazeteci ilişkisi dışına çıkmış oluruz”.
Brüksel’e ininceye kadar uçaktaki gergin hava dağılmıyor. Brüksel’de Ertuğrul guruptan ayrılıyor, NATO toplantısını beklemeden normal tarifeli bir uçakla geri dönüyor.

Haberin Devamı

DEMİREL’İ SIKIŞTIRMA

Lizbon’a, AGİT toplantısına gidiyoruz. Cumhurbaşkanı Demirel’in uçağında iki gazeteciyiz. Ertuğrul ile ben. Dışişleri Bakanı rahmetli İsmail Cem ile Dışişleri bürokratları Demirel’e refakat ediyor.
Biz Cumhurbaşkanını bulmuşuz, üstelik sadece iki gazeteci, Demirel’i soru yağmuruna tutuyoruz, hep ters sorular. “Şu kararnameyi neden geri çevirdiniz? Ötekini neden imzaladınız? Başbakanla şu konuda neden anlaşmazlık çıktı? Bu neden böyle, o neden şöyle?”
Demirel yanıtlıyor, bizden ek sorular geliyor. Demirel sonunda dayanamıyor:
“Siz şimdi beni sorguya çekiyorsunuz, bürokratlar da bizi dinliyor, elbet soracaksınız ama biraz insaflı davranın”.
Bu nazik uyarıya rağmen, sohbet yine hafiften soru-yanıta kayıyor, Demirel büyük hoşgörü ve sabırla yanıtlarını eksik etmiyor.

ÖZAL VE BRİÇ

Başbakan Turgut Özal’ın 1984’te Amerika’ya ilk resmi gezisi. Uçakta İsmail Cem, o sırada Güneş’te yazıyor, rahmetli Çetin Emeç, Mehmet Ali Birand, bir iki gazeteci daha ve ben varız.
Uçak Ankara’dan havalanıyor, Özal yanımıza geliyor, onun “bu uzun yolda kravat çekilmez, çıkaralım şunları, eşofmanlarımızı giyelim” önerisine biz balıklama atlıyoruz. Samimi havada sohbet başlıyor, espriler havada uçuşuyor.
Yol uzun ya, aramızdan birisi yanında oyun kağıdı getirmiş, “briç oynayalım” diyor. Özal, “ben de oynamak isterim, ama siz fotoğraf çekersiniz şimdi, oturup bunu da ballandırarak yazarsınız, siz oynayın, ben seyrederim” karşılığını veriyor.
Sadece, “geçmiş zaman olur ki” meselesi değil, gazeteciler Cumhurbaşkanları ve Başbakanlarla bir zamanlar nasıl konuşuyor, o ortam nasıl, bunu tarihe not düşmek için aktarıyorum.
Yönetenler ve gazeteciler açısından günümüzle karşılaştırmalı tarih denemesi olarak. Belki herkes durumunu gözden geçirebilir.

Haberin Devamı

Kraliçe ve RTÜK’te Muhteşem Yüzyıl

BUNCA laftan sonra RTÜK’ün hiç umursamadan “Muhteşem Yüzyıl” dosyasını açmaması mümkün mü?
Bence değil. Bence RTÜK’te bir hazırlık vardır. Önümüzdeki günlerde suyu nasıl olsa, ortaya çıkar.
Muhteşem Yüzyıl tartışmalarını izlerken, akla Oscar kazanmış “Kraliçe” filmi geliyor. Film İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in yatak odasında konuşmalarına kadar gidiyor. Kraliçenin İngiliz Başbakanlarına ilişkin duygu ve düşünceleri, öfkesi, dedikodularına kadar her şey ayrıntılarıyla filmde var. Saray entrikaları, Kraliçe ve ailesini zayıf düşüren sahneler dahil.
Buna rağmen, ne Kraliçe, ne Saray, ne de hükümet sözcüsü çıkıp, filmle ilgili “bizim ananelerimize aykırıdır, böyle rezalet olmaz, bu kabul edilmez” demiyor. Üstelik, filmde adı geçenlerin hepsi hayatta ve başta II. Elizabeth bir bölümü aktif görevde.
Buckingham Sarayından sade bir açıklama geliyor, “Kraliyet Ailesi üzüntülerini bildirir”.
Bu İngilizler de, Kraliçesi dahil, ne soğuk insanlar, Kraliçeyi yerden yere vuran bir film yapılıyor, tutturmuşlar “demokrasi, hoşgörü” diye, ağızlarını bile açmaktan acizler.
Siz Kraliçeyi boş verin, RTÜK’ü izleyin.

Yazarın Tüm Yazıları