Devlet işinde ciddiyet lütfen

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Darbe konusu gündeme Deniz Baykal'ın sözleriyle giriyor. Hemen ardından Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk bu konuda konuşmaya başlıyor. Ecevit, Fethullah Efendi'ye övgü düzüyor. Hele Cindoruk'un sözleri pek ilginç:

‘‘En büyük irtica darbedir.’’

Dikkat ediniz, darbeyi ve irticayı birlikte kınamak yerine sadece darbeyi kınıyor! İrticayı kınamaya, üzerine gitmeye dili varmıyor.

Sonra iş yön değiştiriyor.

Yılmaz ve Cindoruk, Tiflis gezisinde gazetecilere birlikte dolduruş yapıyorlar. Söylediklerini Türkçe'ye tercüme ettiğimiz zaman ortaya şu tablu çıkıyor:

‘‘Generaller arasında yükselme kavgası ve ekipleşme var. Karadayı, süresinin bir yıl daha uzatılmasını istiyor. Ekibi de böyle istiyor ki Çevik Bir'in önü açılsın. Ama biz uzatmayacağız...’’

Hemen ardından Genelkurmay'dan sert açıklamalar geliyor.

‘‘Darbe marbe yok. Karadayı bu yıl emekli olacak.’’

Sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı sert konuşuyor ve siyasetçilerin açıkladığı gibi bir tablo olmadığını söylüyor.

***

Hükümet, irtica ile mücadele edemiyor. Bu kadrolarla etmesi zaten mümkün değil... Özellikle Adalet ve İçişleri bakanlıklarında, Refah'ın üst düzey kadroları aynen duruyor.

Türkiye'yi yöneten siyasetçiler ülkenin esenliğini, çağdaşlığını, irticanın üzerine gidilmesini falan değil, sadece kendi geleceklerini düşünüyorlar.

‘‘Acaba ne yaparsam bir dönem daha seçilirim?..’’

Milletvekili olmak avantajlı iş. Din ticareti ve din sömürüsü derseniz, en kârlı işlerin başında geliyor. Dolayısıyla, dün ve bugün Türkiye'yi yöneten bu kadroların, irtica ile mücadele etmesi mümkün değil.

O kadrolar ki, işbaşına Refahyol iktidarına karşı oluşan tepki ve askerlerin bastırmasıyla gelmişlerdi!

***

Türkiye'yi çapsız adamlar yönetiyor. Bunların herhangi bir ülke sorununu çözmesi mümkün değil. İşte bu yüzden sistem tıkandı, yozlaştı. Demokrasi çalışmıyor. Demokrasi sürekli ödün veriyor ve cepten yiyoruz.

Sistem birkaç şeriatçı gazeteyle, iki şeriatçı televizyon kanalıyla bile baş edemiyor.

Çok acı bir durum.

Şeriatçılara para hortumlayan ve hırsızlık yapan belediye başkanlarını bile görevden alamıyorlar.

En önemli makamlara bazı garibanlar oturmuş, Türkiye'de olup biteni, irticayı, soygunu, vurgunu, hırsızlığı hep birlikte seyrediyorlar...

Ve maalesef çoğu da, bu vurgun düzeninde avantasını, payını alıyor.

***

Şimdi gelelim işin en vahim ve yüz kızartıcı yönüne!

Hükümet, ülkede görevini eksiksiz olarak yapan tek kurum olan Türk Silahlı Kuvvetleri'ni, kamuoyu önünde böylesine yıpratma hakkına sahip değildir.

Ey Mesut Yılmaz, ey Hüsamettin Cindoruk, sizler halen iktidar olan partilerin genel başkanlarısınız. Biriniz başbakansınız.

Eğer bu gibi konularda askerlere veya başkalarına söyleyeceğiniz bir şey varsa, bunu devletin resmi toplantılarında yaparsınız. Yüreğiniz yetiyorsa, içinizi onların yüzüne karşı erkekçe, mertçe boşaltırsınız.

Ne demektir medya aracılığı ile böyle demeçler verip uluorta laflar etmek?

Eğer komutanlar arasında sizin ima etmek istediğiniz gibi gerçekten de ‘‘iktidar hevesi’’ varsa, gereğini devlet mekanizması içinde siz yapmakla yükümlüsünüz.

Ama yapamazsınız, yapamıyorsunuz...

Çünkü siz iktidarsız bir iktidarsınız. Tıpkı sizden önceki Refahyol'a benziyorsunuz. Hiçbir farkınız yok.

Geçen yıl iktidar olurken, size gönül veren kitlelerin çok büyük desteğine sahiptiniz. Ama beceremediniz. Yapamadınız ve arkanızdaki desteğin tümünü yitirdiniz.

***

Böyle kepazelik dünyanın neresinde görülmüştür? Tiflis'e gideceksin, devlet konukevi odalarına gazetecileri çağıracaksın ve onlara komutanlar hakkında üfüreceksin.

Medyayı mektupçu olarak kullanmaya kalkışacaksın!

O halde nerede kaldı devlet mekanizması?

Bu gibi konular böyle uluorta konuşulur mu? Bu ne acemiliktir?

Ondan sonra askerler de kalkıp açıklamalar yaparlar ve yenilir yutulur olmayan o laflarını böyle yutarsınız, sineye çekmek zorunda kalırsınız ve küçülürsünüz.

***

Sevgili okuyucularım, Türkiye'de devlet işleri bir süreden beri ciddiyetini tümüyle yitirdi. Bu ülkeyi yönetenlerin hepsi aynı. Birbirlerinden en ufak bir farkları yok.

Al birini vur öbürüne.

Şimdi görüyoruz ki, Refahyol ne ise bunlar da aynı.

Bu kadrolar Türkiye'de siyasetçilik ve demokrasicilik oynuyor ve olan bize, Türk milletine oluyor.

Milyonlarca insanımız bu kadrolardan bıktı. Gerçekten bıktı... Çünkü içinde bulunduğumuz ortam demokrasi falan değil. Adını koyamadığımız bir oyun, hem de acemi ve sorumsuz siyasetçi kadrolar tarafından oynanıyor.

Kendileri zaten yıpranmışlar da, bu oyuna şimdi Türk Ordusu'nu katmaya kalkışıyorlar. Yozlaşmayan, görevini sonuna kadar yapan tek kurum olan Ordu, şimdi bunların diline düştü!

Kendi başarısızlıklarını örtmek ve dikkatleri başka yere çekmek için Türk Silahlı Kuvvetleri'ni kullanmaya kalkışıyorlar. Türkiye'nin yozlaşmamış tek kurumunu, kendi küçük siyasal hesaplarına alet etmeyi amaçlıyorlar.

Yılmaz-Ecevit-Cindoruk üçlüsü, şu acemilikleri yaparak Refah kafasına, Tansu kafasına ve irticaya nasıl çanak tuttuklarını, onlara nasıl yol verdiklerini görmüyorlar mı?

Bunlar acaba bilinçli mi, yoksa bilinçsiz mi?













Yazarın Tüm Yazıları