Devlerin dansı

Güncelleme Tarihi:

Devlerin dansı
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 14, 2011 23:20

Alfred Uhry’nin 1987 yılında yazdığı oyun Broadway dışında (Off Broadway) 1200 kere sahneleniyor, bir Pulitzer ödülünü kazanıyor ve ardından beyazperdeye uyarlanıyor. Jessica Tandy ve Morgan Freeman’ın başrolünde oynadıkları film ise 1989 yılında En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Film dallarında Oscar ödülünün sahibi oluyor. Türk sanatseverler ‘Driving Miss Daisy’ adlı filmi anımsayacaklardır...

Haberin Devamı

Bu kış ‘Driving Miss Daisy’ oyununun Broadway’de ilk kez sahneleneleceği ve başrollerinde yaşayan tiyatro efsaneleri Vanessa Redgrave ve James Earl Jones’un yer alacağı açıklandığı zaman New Yorklular oldukça heyecanlanmışlardı. 804 koltuklu Golden Tiyatrosu’nda biletler kapışıldıkça ek oyunlar takvime eklendi ve ‘Driving Miss Daisy’ kış/ilkbahar sezonunun en çok konuşulan oyunlarından biri oldu.
Amerika’nın güneyinde, Atlanta şehrindeyiz. Yıl 1948. Daisy Werthan rolünde Vanessa Redgrave elinde büyük bir çanakta yumurta çırparken sahneye çıktığı an tiyatroda yüzlerce hayran büyük oyuncuyu çılgınlar gibi alkışlamaya başlıyorlar. Seyirciler sahneye çıktığı an James Earl Jones’u da aynı sevgiden mahrum bırakmıyor.
‘Driving Miss Daisy’de hikâye 72 yaşındaki inatçı, gururlu bir kadının ne kadar karşı çıksa da oğlunun isteği üzerine araba direksiyonuna veda edip artık bir şoförle gezmeye başlamasını anlatarak başlıyor. Miss Daisy ne kadar gururluysa şoför rolünde James Earl Jones’un canlandırdığı 60 yaşındaki Hoke Coleburn de çok acılar çekmesine rağmen hayata gülüp geçen, sabırlı, şefkatli, bilge bir adam. Önceleri birbirleriyle anlaşamasalar da Miss Daisy ve Hoke 25 yıllık birlikteliklerinde birbirlerinin hayatta en çok güvendikleri insan oluyorlar ve zamanla birlikte yaşamayı ögreniyorlar.
BAŞARININ SIRRI OYUNCULARDA
‘Driving Miss Daisy’ ne kadar çok ve önemli ödül kazanmış olsa da oyun tiyatro dünyasının vazgeçilemeyen klasikleri arasında yer almıyor. Oyunun başarısının sırrı  oyuncularda gizli. Redgrave, Jones ve Miss Daisy’nin oğlu rolünde oynayan Boyd Gaines’in çok başarılı olduğunu söyleyerek başlamalıyız. Vanessa Redgrave Amerika’nın güneyinde yaşayan bir kadının yöreye özgün zor aksanını kullanırken hiç zorlanmıyor. Oyuncu, Amerika’nın güneyinde yaşayan insanların ahlak anlayışı ve mütevaziliğini sergilemekte de, maskelemekte olduğu korkuyu gizlemekte de oldukça usta. İngiliz oyuncu bu rolüyle geçtiğimiz günlerde En İyi Kadın Oyuncu dalında Tony ödülüne aday oldu. James Earl Jones’un canlandırdığı Hoke Coleburn ise yıllar yılı birçok haksızlığa maruz kalmış ve hayatında birçok yanlışa tanık olmuş bir adamdan beklenilebileceği kadar ihtiyatlı. Büyük oyuncunun canlandırdığı Hoke Coleburn’ü izlediğimiz zaman adamın yüzünde, içinde hep sakladığı ama ortaya hiç çıkartmadığı öfkenin izlerini yakalıyoruz...
Öfke, korku ve belirsiksizliklerle mücadele eden iki farklı insanın kurdukları sıkı dostluk bağlarını anlatan ‘Driving Miss Daisy’i izlerken dünyada insanları birbirine bağlayan ortak değerlerin onları savaşa sürükleyen anlaşmazlıklardan çok daha önemli olduklarını bir kez daha anlıyoruz.

Haberin Devamı

Haftanın albümü

Haberin Devamı

Müzikseverler Wild Beasts grubunu ‘Hooting and Howling’ şarkısından hatırlayacaklardır. Bu hafta grubun üçüncü albümü ‘Smother’ Avrupa’daki müzik marketlerde yerini aldı. Bu albümde ‘Hooting and Howling’ gibi listelerde ve dans pistlerinde varlık gösterecek sarkılar yok belki, ama albüm BBC ve Uncut dergisine göre bu yıl çıkan en iyi albüm. Arzu ve şehvetin sınırlarında gezinen ‘Smother’ dinleyicileri yavaş yavaş etkisi altına alıyor. Albümün en iyi şarkıları ‘Albatross’ ve ‘Lion’s Share’.

Lombardi

Yapımcıların ilk arzusu evde oturup futbol seyreden adamların Broadway’i televizyonlarına tercih etmelerini sağlamaktı. ‘Lombardi’ oyunu için Circle in the Square Tiyatrosu’na gittiğiniz zaman yapımcıların hedeflerine ulaştıklarını görüyorsunuz. Bir spor sahasını andıran sahnenin dört bir yanı seyircilerle dolu ve seyirciler Broadway’de diğer tiyatrolara giden seyircilerden daha genç, hatta daha sporcu oldukları izlenimini veriyorlar. Zannedersiniz ki ‘Lombardi’ seyircileri bir tiyatro oyununu görmeye değil de bir spor karşılaşmasını izlemeye gelmişler.
Büyük Hollywood yıldızlarının gişede bekledikleri ilgiyi görmeyip erken perde kapattıkları bu sezon, ‘Lombardi’ sekiz aydır seyircisiyle buluşuyor. Oyunun konusu ve başarının sırrı Vince Lombardi’de saklı. Amerikan futbolunun efsane teknik direktörü Lombardi bugün hayatta olmasa da sporseverler bu oyunla büyük teknik direktörü daha yakından tanımaya çalışıyorlar. Seyirciler Vince Lombardi rolündeki Dan Lauria’nın ünlü spor adamının karizmasına sahip olduğu konusunda hemfikirler. Lombardi’nin eşi Marie rolünde ise ‘Patron Kim?’ dizisinde Angela rolünde izlediğimiz Judith Light var ve oyuncu bu rolde son derece başarılı. Light ‘Lombardi’deki rolüyle geçtiğimiz günlerde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Tony Ödülüne aday oldu.

Haberin Devamı

Melani’nin rövanşı

Sanat tutkunu bir genç kadın yıldızlara daha yakın olmak için Cannes Film Festivali’ne geliyor. Yıl 2007. Kırmızı halıyla döşenmiş merdivenlerde genç kadına Ornella Muti’ye gölge ettiği düşünülerek olduğu yerden çekilmesi isteniyor. İki yıl sonra yeniden Cannes’da kırmızı halıda gördüğumüz genç kadını bu sefer kimse uyarmıyor, hem de dans etmesine rağmen! Neden mi? Çünkü bu sefer genç kadının yanında yönetmen Quentin Tarantino var ve bahsettiğimiz genç kadın Tarantino’nun son filmi ‘Inglorious Basterds’ın başrolünde oynuyor. Sinemaseverler filmde Shosanna rolünde izledikleri Melanie Laurent’ı hatırlayacaklardır...
Son yıllarda birçok önemli filmde rol alan ve bir Cesar ödülü kazanan genç kadını sadece bir sinema oyuncusu olarak tanımlamak mümkün değil. 2010 baharında Paris’te ‘Promenade de Sante’ adlı oyunla sahneye çıkan Melanie tiyatro sahnesindeki başarısıyla oyunu izlediğim gece tiyatroseverlerden büyük alkış almıştı.
Melanie Laurent bugünlerde ‘Et Soudain, Tout Le Monde Me Manque’ filminde tecrübeli oyuncu Michel Blanc’ın kızı rolüyle yeniden Fransız sinemalarında. Melanie Laurent’ı bu yeni filmde 60 yaşına gelmiş babasının yeniden bir çocuk sahibi olacağını öğrenen ve bu haber üzerine kendisinin ailedeki yerini sorgulayan genç bir kadın rolünde  izliyoruz. Çektiği röntgenlerle kendisini oyalayan ve daha sonra bu eserlerini bir sanat galerisinde sergileyen genç kadın rolünde Melanie’ye eşlik eden Michel Blanc  komedideki başarısını bu yeni filmde de kanıtlıyor.
Haziran ayında ‘Beginners’ filminde başrolü Christopher Plummer ve Ewan McGregor’la paylaşacak olan Melanie’nin ilk yönetmenlik denemesi olan ‘Adoptes’ Kasım ayında sinemalarda gösterilecek. Hepsi bu mu diye soracak olursanız müzik konusuna da değinmek gerekir...
Melanie Laurent beşini İrlandalı müzisyen Damien Rice olmak üzere geri kalanın tamamını kendi yazdığı şarkılardan oluşan ilk albümü ‘En T’Attendant’ı mayıs ayının ilk günlerinde piyasaya sürdü. Müzikte de başarılı olduğunu kanıtlayan Melanie’nin albümünden ‘Circus’ ve ‘En T’Attendant’ şarkılarını dinlemelisiniz. 2007 yılında Cannes Film Festivali’nde kırmızı halıdan uzaklaşması uyarısında bulunulan Melanie Laurent’ı en son çarşamba akşamı kovulduğu festivalin açılış töreninde yaptığı konuşmasında görmüş olabilirsiniz...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!