Dert Küpü Semt Pazarları

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

İSTANBULLULARIN önemli sorunlarından biri de, makul bir fiyata evinin yiyeceğini temin etmek. Parasının hesabını bilmeyen küçük bir azınlık dışında, bu sorun neredeyse herkesi ilgilendiriyor. İlgili kitle bu kadar geniş olunca, sorun ister istemez belediyelerin ilgi alanına girmekte.

Önce bir gözlem: İstanbul giderek dünyanın gelişmiş ülkelerindeki büyük kentlere benzemekte. Adına ister küreselleşme, isterse başka bir şey deyin, büyük kentler arasındaki benzeşme kaçınılmaz görünüyor. Batı dünyası kendi modelini bize empoze etmekte.

Bu resmin ayrılmaz bir parçası da süperi geçtik, giderek hiper hale gelen marketler. Köşedeki 'bakkal amca' giderek tarihe karışmakta. Bakkallar artık nispeten yoksul semtlerde ayakta duruyor. Onları ayakta tutan da, müşterilerine kredi açabilmeleri, alacaklarını ay sonunda tahsil etmeleri.

Süpermarketler ise peşin parayla alışveriş edilen yerler. Fiyatları da genellikle bakkal fiyatından fazla değil, hatta çoğu zaman daha düşük. Öte yandan buraları ancak cebine parasını nakit olarak koyan veya kredi kartı sahibi olacak kadar bankalarca muteber müşterilere hizmet veriyor.

Marketçiler, bu arada alt gelir gruplarını büsbütün dışlamamak için ucuz mallarını sattıkları yerler de açmaya başladı. Yine de bu İstanbul çapında yeterince yaygın bir ağ oluşturmuyor. Hiç olmazsa şimdilik.

İşte semt pazarları tam bu noktada devreye giriyor. Halka hizmet getiriyor. Bu yanlarıyla alkışı gerçekten hak ediyorlar...

Hizmetin Öteki Yüzü

Yalnız işin bir de öteki yüzü var. Semt pazarları iyi hoş da, burada pazarın kurulduğu yöre sakinlerine verdiği ıstırap başlıbaşına bir sorun. Çünkü bu yerler bir pazar kurulmak üzere düzenlenmemiş. Buraları iş yeri veya konut alanı. Çoğu zaman da iş yerleri ile konutlar içiçe. (Bu da ayrı bir sorun ya!)

Haftanın bir günü pazar kurulunca buraların -son günlerin moda deyimiyle- ‘kimyası değişiyor!’ Pazar yeri o bölgeye bütün giriş çıkışları tıkıyor. Çevrede müthiş bir gürültü kirliliği oluşuyor. Pazar sonrası çevre pislikten geçilmez bir hale geliyor.

Bunlar genel dertler.

Bir yerde farklı -açıkcası olumlu- bazı yanlar olması yukarıda söylediklerimin genellenmesine mani değil.

Nitekim Üsküdar'daki pazar yeri ile ilgili yazdığım yazıya inanılmayacak kadar çok tepki aldım. Çoğu Üsküdarlı oturup üşenmeden sayfalar dolusu mektuplar yazdı. Elektronik postayla bir sürü mektup aldım. Herkes müthiş dertli.

Üsküdar Belediyesi'nin bunlara bir cevabı var elbette. Ama onu şikayetlerin ardından aktaracağım.

Bugün size pazar yerleri ile ilgili, örnek iki okuyucu mektubundan bazı pasajlar aktaracağım.

Karar size ait...

Bostancı Pazarı

‘ÇOK eski bir İstanbullu ailenin kızı sıfatıyla ecdadımızın yerinde olan ve tabii pazarın içinde bulunan bizlerin neler çektiğini anlatmaya bilmem gerek var mı?

Bu pazar rezilliğini kaldırmak için yapmadığım mücadele kalmadı. Fakat ne yazık ki, bir netice alamadım.

Ne çimenlerimiz, ne güllerimiz, ne de bahçe parmaklıklarımız kaldı. Kırılan parmaklıklara tamir için 150 milyon lira verdik.

Şimdi sıra ağaçlara geldi. Brandaların iplerinden çamlarımız perişan oluyor.’

Ayla Ören işin ucunu bir mektupla bırakacak birisi değil. 'Bunca yıldır benim ve komşularımın uğraşılarını size yolluyorum' deyip bana koca bir dosya iletti. Zamanı gelince burada Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'e yazılan dilekçeleri ve verilen cevapları da açıklayacağım.

Zamanı gelince deyince, hemen 'az sonra,' ama televizyoncu 'az sonra'sı değil.

Sağduyunun Sesi

BİR mektup da, iki hafta önceki Üsküdar pazarı ile ilgili yazım için geldi. Yalnız bu kez biri karşı tarafı temsilen söz istiyor. Üstelik de sağduyunun sesi gibi...

‘Bizler baba mesleği olan pazarcılık ile uğraşan esnafız. Bazı konulardan bizler de esnaf olarak şikayetçiyiz.

Ancak... Bu sorunların giderilmesi öncelikle esnafımızın duyarlı olmasına ve belediyelerin ve meslek odalarının bu konuda hizmet vermesiyle mümkün. Bugüne kadar ilgili merciler sorunları giderecek hiçbir çözüm bulmadı. Üstelik, sorunlara yenilerini eklediler.

Pazarlarımız bir anlamda amme hizmeti verirken öte yandan hantal ve düzensiz yapısıyla velinimetimiz olan semt sakinilerine bazı rahatsızlıklar verdiğimizin bilincindeyiz. Bundan dolayı bizler pazarlarımızı günümüz koşullarına uygun hale getirebilmek için gayret göstermeleyiz. İstanbul halkına keyifli alışveriş yapabileceği, kaliteli ve ekonomik ürünlerin sunulduğu pazarları hedeflemeliyiz. Pazarların kurulduğu semtlerde yaşayan hemşehrilerimize saygılı, çevreye duyarlı, yirmi birinci yüzyıla yakışan örnek pazarların oluşmasını istiyoruz.

Bunun için İstanbul Semt Pazarlarını Modernleştirme, Yaşatma ve Yardımlaşma Derneği'ni kurduk. Gayemiz, sorunları asgariye indirerek pazarlarımızı islah edici projeleri yerel yöneticiler ve esnafımız ile birlikte uygulamak.’

Umarım bu söylenenler bir hayal olarak kalmaz. Cemil Ertal'ın düşleri gerçek olur.

Ama semt pazarları için çok ciddi düzenlemeler gerekiyor. Bunlar da semt belediyelerine bırakılamayacak kadar önemli işler. Ali Müfit Gürtuna'yı İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına göreve çağırmak durumundayız.

Yazarın Tüm Yazıları