Derogasyon aldatmacası

BİR süredir ortalıkta bir ‘derogasyon’ lafıdır dolaşıp duruyor. Hani İstanbulluların ‘Aaa! Yoksa sen suşi yemedin mi?’ türü havaları vardır ya... Biraz ona döndü. Hem Kıbrıs’tan söz ediyor hem de ‘derogasyon’ demiyorsanız bayağı bir yabancı kalıyorsunuz.

Doğrusu bu kavram bize yeni geldi. Daha dürüstçe söyleyelim. Kullanılan şekliyle bizim kafamızdaki anlamını buluşturmakta önceleri zorlandık. Sonra ortaya çıktı ki:

Derogasyonlar Avrupa Birliği tarafından birincil hukuk sayılırsa, Türkiye bir daha Loizidu davası gibi davalar nedeniyle tazminat ödemek zorunda kalmayacak. Daha açıkçası Rumlar, ‘1974 harekátından sonra (veya o nedenle) terk ettiğimiz malımıza mülkümüze ulaşmaktan alıkonulduk. Türkiye bize zararımızı ödesin’ diyemeyecekler, demek isteniyor.

Gerçi Denktaş geçen yıl (galiba mart ayı idi) Lahey’e davet edilince Annan Planı’nı kabul etseydi, bu derogasyonlar o zaman otomatik olarak birincil hukuk gücüyle devreye girecekti. Ama o olmadığı için şimdi derogasyonlar (yani Avrupa Birliği’nin genel kurallarına istisna teşkil eden hükümler) tek tek tüm AB üyesi ülkelerinin parlamentolarından geçerse, birincil hukuk kuralı sayılacak. O takdirde de herhangi bir Rum (veya Kıbrıs Türkü) ne Lüksemburg’daki Avrupa Birliği Adalet Divanı’na (ABAD) başvurup tazminat isteyebilecek ne de Strasbourg’daki Avrupa (Konseyi) İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) giderek sonuç alabilecek.

Bu noktada biz de derogasyonlar konusunda düşündüğümüzü söylemek istiyoruz:

Bir defa derogasyonlar Türkiye’yi -örneğin Rumlara- tazminat ödemekten kurtarır diyen varsa, bize kalırsa ağzından çıkanı götürüp bir yerde sağlık muayenesinden geçirsin.

Lüksemburg
’daki ABAD için bu iddia geçerlidir. Ama AİHM için geçerli değildir. Türkiye ile Kıbrıs (ister şimdiki haliyle ister Annan Planı’nın oluşturacağı şekilde) Avrupa Konseyi üyesi sıfatını korudukları sürece, kimse ne bir Kıbrıslı Rum’u, ne de bir Kıbrıslı Türk’ü AİHM’ye başvurup hakkını aramaktan alıkoyamaz.

Ama efendim... Hak arayanlar bundan böyle Türkiye’den değil, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nden tazminat isteyebilirler, çünkü Annan Planı sadece o yolu açık tutuyor, iddiasına gelince:

Bize kalırsa o da geçerli değil. Çünkü AİHM Türkiye’nin, 1960 Londra-Zürih Anlaşmalarının verdiği garantörlük hakkını kullanarak Kıbrıs’a müdahale ettiğini bile bile, sadece Loizidu davasında değil 2 ayrı davada daha, sorumluluğun Türkiye’ye ait olduğuna karar verdi.

Siz ‘Evet ama Kıbrıs’a müdahale etmemiz Rumların yaptığı ihlalleri bertaraf etmek içindi’ dersiniz, ‘savaş’ ortamı koşullarının dikkate alınmasını istersiniz.... Ama AİHM bunu kabul eder mi, etmez mi, o ayrı mesele...

Demek istiyoruz ki kimse derogasyonlara bel bağlamasın. Fatura orada duruyor. Daha da açığı Türkiye tarafından ödenmeyi bekliyor.
Yazarın Tüm Yazıları