Denktaş'ın dünürünün batığını Türk vergi mükellefleri ödemiyor mu?

GEÇEN hafta ‘‘Bozmayın Denktaş'ın düzenini’’ dedik, türlü tepki geldi.

Klasik Denktaş yanlıları çok kızdılar. Ağır tepki gösterdiler.

Daha ılımlılar ‘‘Biraz sert olmuş’’ dediler.

Kimileri ise ‘‘Az demişsiniz’’ diye sitem ettiler.

Hepsinin kendince haklı gerekçeleri vardı.

Denktaş'ın ‘‘Kıbrıs davasına katkısı’’ düşünülünce benim yaptığım ‘‘haksızlık’’.

Ama çözümsüzlük noktasındaki ısrarına bakınca yazdığımın kabul edilebilir tarafları daha fazla.

Kıbrıs'ın haline bakınca ben yüzde yüz haklıyım.

Çünkü Kıbrıs'ta Denktaş'ın kendince bir düzeni var.

Bu düzenden bir örnek mi?

İşte örnek.

Denktaş'ın dünürü Boyacı Ailesi, Kıbrıs'ın zenginlerinden. Bu aileye ait bir banka vardı.

Kıbrıs Kredi Bankası. Bankanın Genel Müdürü ise milletvekili olmazdan önce Serdar Denktaş.

Hiçbir bankacılık bilgisi, deneyimi olmayan ama Cumhurbaşkanı'nın oğlu olan Serdar Bey.

Bu banka daha sonra, bundan yaklaşık 2.5 yıl önce battı.

Kıbrıs gibi bir yerde buharlaşan para miktarı 80 milyon dolar.

Denktaş batan bankadan paralarını isteyen mudilere ‘‘Gidin paranızı Türkiye'den alın’’ dedi ve çekildi.

Şimdi bizim vergilerle Denktaş'ın dünürünün batıkları ödeniyor.

Türkiye mağdur, Kıbrıs'taki mudiler mağdur.

Aslına bakarsanız Kıbrıs'ta bankacılık sistemi tam rezalet ve Türkiye'nin aleyhine çalışan bir durum.

Türk bankaların Kıbrıs'ı nasıl kullandıkları, off shore skandalları döneminde kabak gibi ortadaydı.

Şimdi unutuldu o ayrı.

Daha onlarca örnek verebilirim ama herhalde bu kadarı bile size bir fikir veriyordur diye düşünüyorum sevgili okurlar.

100 yaşın olgunluğuna yakışmıyor!


BU yıl Beşiktaş'ın 100. kuruluş yıldönümü. Bu nedenle de bu yıl şampiyon olmayı çok istiyorlar. Futbol takımları da bunu hak eden bir oyun ortaya koyuyor.

Büyük bir olasılıkla şampiyon da olacaklar.

Sezon başında Galatasaraylı dostlarıma da söylemiştim, bu yıl şampiyonluk yüzde 99 Beşiktaş'ın. Ancak 100. yılda şampiyon olma isteğinden midir, yoksa başka bir şeyden mi bilemiyorum, Beşiktaş menajeri Sinan Engin'in sinirleri biraz gergin. Pırıl pırıl Beşiktaş'a ve yönetimine yakışmayacak şeyler yapıyor.

Birkaç hafta önce hatalı maç yönettiğine inandığı hakemlerin kapısına dayanmış, türlü yakışıksızlıklar yapmıştı. Pazar akşamı da yine benzer hareketler sergiledi.

İnönü Stadı'nda Beşiktaş'a misafir gelen bir takımın oyuncularına saldırdı, konuk takımın soyunma odasının kapısına dayandı. Küfürler, kıyametler. Neymiş sevinmişler; neymiş terbiyesizlik yapmışlar. Beşiktaş gibi bir devden puan aldıkları için sevinene kızılır mı, yoksa bu durumdan gurur mu duyulur?

Olacak iş değil!

Ama ne Federasyon, ne Beşiktaş yönetimi sesini çıkarmayınca işler bu hale geliyor. İnönü Stadı'nın alt koridorlarında bir Sinan Engin terörü esiyor. Bir yanda müthiş kibar bir başkan, diğer yanda Sinan Engin'in bu tavırları.

Bir yöneticinin bu tavırları 100 yaşına gelmiş Beşiktaş'ın ‘‘yaşına’’ yakışmıyor.

O kadar da kötü değil


‘IRREVERSIBLE’, Türkçe adıyla ‘‘Dönüş Yok’’ filmi çok konuşuluyor. İzleyen 100 kişiden 40'ı sinemayı terk etmiş, müthiş bir tecavüz sahnesi varmış, şuymuş, buymuş.

Palavra. Film ‘‘o kadar da’’ kötü değil.

Filmi terk edenlerin oranı o kadar yüksek olmadığı gibi, terk edenlerin terk etme sebebi ‘‘şiddet’’ değil. Sadece ‘‘kameradan’’ dolayı filmi izlemek işkence.

Kameraman sanki Parkinsonlu.

Kamera sürekli titriyor ve oynuyor.

Dönüp dönüp duruyor.

Bir de ‘‘garip’’ asap bozucu müzik.

İkisi bir arada dayanılmaz oluyor.

Şiddet sahnesi olarak filmin başında müthiş bir ‘‘öldürme’’ sahnesi var ki, ben bu kadar etkileyici bir sahne hayatımda görmedim.

Bir de tecavüz sahnesi var ki, daha berbatları sinema tarihinde görülmüştü.

Bu filmin etrafında bu kadar fırtına koparılmasına bence gerek yok.

İzleseniz de olur, izlemeseniz de.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Para için yapılan işlere ulvi anlamlar yüklemeye çalışmakla adam olunmayacağını anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları