Dem efektli çay bardağı

İnsan uzun bir süre tatil yapmadan çalışınca, tatilin nasıl bir şey olduğunu da unutuyor.

Haberin Devamı

Kaportayı biraz olsun düzeltmek amacıyla çıktığımız küçük tatil hakikaten iyi geldi.
Şimdi burada uzun uzun tatil anlatmak manasız. Bazı okurlar haklı olarak "Bana ne kardeşim senin çıktığın tatilden" diyebilirler. Yine de nerede olduğumuzu merak eden e-mail'ler yollamış olan okurlar için bir özet verelim. 5 gün Çeşme, 5 gün İstanbul şeklinde değerlendirdik bu süreyi.

Ege'yi özlemişiz. Güzel Ege'nin kalkıp gelecek hali yok tabii biz özledik diye.

Kalkıp biz gittik. Ortam güzel, arkadaşlık şahane, bildiğiniz şeyler işte... Yine merak edenler için söyleyeyim. Evet, deniz çok güzeldi. Ve evet, yüzebiliyordunuz...

                                                             * * *

Fakat yıllardır yaptığımız gibi, tatilimizin kalan bölümünü İstanbul'da tamamladık.
Şu anda dikkatimi çekti, sürekli çoğul cümleler kuruyorum. Niye böyle yapıyorsun diye sormayın, ben de çözemedim.

Her neyse, İstanbul'da tatil yapmak, dünyanın en güzel tatil modeli diyebilirim.

Her sabah, evden çıkıp bir turist gibi şehirde yürümek insana çok iyi geliyor.

Gazeteler henüz Cağaloğlu'ndayken öğlen çay içmek için kaçtığım Arkeoloji Müzesi'nin bahçesi, Ayasofya, Çorlulu Ali Paşa Medresesi, Süleymaniye, Balat tarafları...

Gezmek isteyene gezecek yer çok İstanbul'da.

Bu arada yıllardır favorim olan Tahtakale'yi tabii ki ihmal etmedim.

Kafam bir yerlere takık olduğunda, içim sıkıldığında direkt olarak soluğu Tahtakele'de alırım.

Bu hiper-orijinal yerde, insanın kafasında ne dert kalıyor ne keder.

Lobotomi operasyonu geçirmiş gibi saatlerce, daracık sokaklarda kalabalıkla beraber akmak, ıvır zıvır incelemek, nedendir bilinmez çok şahane geliyor bu fakire.

Yalnız arada incelenen "ıvır zıvırları" alıp eve götürmek gibi bir risk de var.

Elimde olmadan, dünyanın belki de en saçma objelerini alıp alıp eve taşıyorum.

Evin bir odasında bir nevi kitsch müzesi açabilecek seviyeye gelmiş durumdayım.

Haberin Devamı

                                                             * * *

Son turlarım sırasında, bir ara kendimi "Düğün için makarna spreyi gelmiştir" yazısını incelerken enseledim.

Enseledim de ne oldu sanki! Kafamın içinden yükselen "Haydi al, al!" tezahüratına kayıtsız kalamadım ve o tuhaf şeyden bir tane aldım.

Bildiğimiz sprey kutusu. Üstündeki zımbırtıya parmağınızla bastırınca, konfetimsi birşeyler fışkırıyor.

Manasız biliyorum, fakat kendime engel olamıyorum.

"Düğün için makarna spreyimle" memnun mesut turlamaya devam ettim.

Oyuncak mağazalarının önünden, içeri bile bakmadan geçtim.

Bir süre cep telefonu takası yapanları seyrettim.

Sonra, 5 adet bulaşık süngerini 500 bin liraya satan adamdan bulaşık süngeri aldım.

"Bunun sana maliyeti ne ki usta? Bir şey kazanabiliyor musun?" diye sordum, "Maksat iş olsun" dedi.

Tahtakale'deki favori köftecimde köfte yedim, Mısır Çarşısı'ndan zahtar aldım (Size de şiddetle tavsiye ederim kahvaltıda çok iyi oluyor) ve eve dönmek için yola koyuldum.

Ve beni çarpan o bardaklarla tam dönüş kararı aldığım anda karşılaştım.

İlk görüşte aşk diye ben buna derim.

Süper yaratıcı Tahtakale esnafı, beni bir kez daha şaşırtmadan eve yollamadı.

Arkadaşlar, bahsettiğim bardak, bir çay bardağı.

Ama kesinlikle sıradan bir çay bardağı değil.

Bu bardaklara dem efekti verilmiş.

Nasıl oluyor dem efektli çay bardağı?" diyeceksiniz.

Hemen açıklayayım. Bardaklar dem rengi boyanmış. Yani içine sıcak su bile doldursanız, tavşan kanı çay servisi yapıyor etkisi yaratabiliyorsunuz.

O kadar güzel ki anlatamam.

"Aldın mı?" diye sormayacaksınız herhalde. Tabii ki aldım, kaçırır mıyım?

Yazarın Tüm Yazıları