Dedesinin istediği olsaydı torunu yanmıştı!

AKP Muğla Milletvekili Ali Boğa, geçtiğimiz hafta seçim bölgesinde İmam Hatip Mezunları’nın yemeğine katıldı ve orada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Haberin Devamı

Şu anda bir şans geçti elimize. Biz bütün okulları, elbette bu okulların kaydında kuydunda sayıyı artıracağız. Ama bütün okulları imam hatip okulu yapma şansını elde etmiş durumdayız. 4+4+4’ten sonra Kuran-ı Kerim ve peygamberimizin hayatının seçmeli ders olmasından sonra bu şansımız var.”

Bu sözlerine gösterilen tepki üzerine de şöyle konuşmuştu:

“Bununla birlikte, imam hatip liselerine kayıt sayısının artırılmasının ve diğer okullarda söz konusu seçmeli derslerin teşvikinin tarihini bilen, milletini seven, inancıyla barışık, küresel yenilik ve gelişmelere açık bir nesil yetiştirilmesine yardımcı olarak Türkiye’nin geleceğine yarar sağlayacağı görüşümü muhafaza ettiğimi yineliyorum.”

Cumhuriyet’te yayımlanan bir haber ortaya koyuyor ki herkesi imam hatipli yapmak isteyen Ali Boğa’nın torunu, Ankara’da Fransızca eğitim yapan, müfredatı Fransa tarafından belirlenen bir özel okulda okuyormuş!

Torununu “tarihini bilen, milletini seven, inancıyla barışık, küresel yenilik ve gelişmelere açık bir nesil yetiştirilmesine yardımcı olacak” imam hatibe göndermemiş, bunun için kendi çocuğunu ikna edememiş!

Bunun gerekçesini damadının mesleği ile açıklıyor, “Fransız okulu, diplomatlara dünyanın her yerinde gittikleri ülkelerde geçiş imkânı sunan bir okul. Torunum da babasının sürekli dünyanın her yerine gitmek zorunda olduğu için, eğitimde gittiği ülkelerde sorun yaşamasın istedi” diyor.

Demek ki insanlar bazı nedenlerle çocuklarını imam hatiplere göndermek istemeyebiliyorlarmış!

Bütün okullar dedesinin istediği gibi imam hatip olsaydı, torunu ne yapacaktı?

Ayrıca Boğa buna üzülmemeli de. Bir çocuğun “tarihini bilen, milletini seven, inancıyla barışık, küresel yenilik ve gelişmelere açık” olması için mutlaka imam hatipte okuması gerekmiyor!

Haberin Devamı

İnsan hakları terörü azdırmaz

ADALET Bakanı Sadullah Ergin, Hürriyet’te Oya Armutçu’nun yargı reformunun dördüncü paketi ile ilgili sorularını yanıtlarken şöyle söyledi:

Paketin çıkması için terör trendinin kabul edilebilir bir noktaya gelmesi gerek. Terör, bizim açımızdan önemli bir psikolojik bariyerdir.”

Bakan Ergin aynı söyleşide şunu da söylüyor: “Dördüncü paket ile evrensel hukuk ile bağdaşmayan mevzuatımızı ayıklamış olacağız.”

Şu sözler de aynı söyleşiden: “İnsan haklarının, ifade özgürlüğünün güçlendirilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki temel hakların tam olarak uygulamaya konulabilmesi 4. Paketteki çalışmalara bağlı.”

Şimdi toparlayalım: Türkiye’nin medeni bir hukuk devleti olabilmesi için, insan haklarının ve ifade özgürlüğünün güçlenmesi için yargıda reform yapılacak ama terör buna engel oluyor!

Bunun nasıl bir ilişki olduğunu anlayamadım.

Türkiye’de yaşayan insanların, dünyanın medeni ülkelerindeki haklara sahip olmaları, PKK’nın insafa gelmesi ile mi söz konusu olacak?

Evrensel hukuk değerlerinin yargı sistemimize hâkim olması, Karayılan’ın iki dudağının arasında mı?

Türkiye’de terörün azmasının nedeni, insan hakları ve evrensel hukuk değerlerinin hâkim olduğu bir yargı sistemi midir ki, bu ikisi arasında bir bağ kurulabiliyor?

Bakan Ergin de elbette bu ikisi arasında doğrusal bir ilişki olmadığını bilebilecek durumda bir hukukçu.

Ama belli ki o da genel rüzgârdan kendisini kurtaramıyor.

Türkiye’de bugüne kadar bakanın sözünü ettiği evrensel hukuk değerleri yoktu ama PKK terörünü önleyebilmek de mümkün olmadı.

Acaba bu sefer yıllardır çiğnediğimiz yoldan gitmek yerine, yeni bir yoldan gitsek daha iyi olmaz mı?

Haberin Devamı

Apaydın da Suriye’nin Kandil’i mi?

CHP Milletvekili Hurşit Güneş, Suriyeli sığınmacıların barındırıldığı Apaydın Köyü’ndeki “konaklama tesislerine” sokulmadı.

AFAD Daire Başkanı, Güneş’e “Apaydın özel bir kamp, orayı ziyaret edemezsiniz, orası özel, bilgi veremem” dedi.

Güneş, AFAD yetkilisinin kendisine “orası güvenliği çok sağlam bir yer değil” dediğini de aktarıyor.

Güneş ve beraberindeki heyet kampın kapısında içeri girmek için beklerken dışarı çıkan sakallı bir kişi Arapça demeç veriyor. Adam “Buranın sorumlusu benim, içeride 200 adamımız var, kıtır kıtır keseceğiz onları” diyor.

Hürriyet’teki habere göre “hükümet kaynakları” ziyarete izin verilmeme gerekçesini şöyle açıklamış: “Kendi güvenlikleri açısından kimse ile görüşmek istemiyorlar.”

Son derece garip bir durum!

Sınırlarımız içinde bir “mülteci kampı” var, içinde silahlı adamlar var, onların bir komutanı var ve bir milletvekili dahil kimse içeri giremiyor, içeride neler olup bittiği halktan saklanıyor.

Bu nasıl bir mülteci kampı ki silahlı adamlar, silahlarından arındırılmadan kampa konulmuşlar?

Yoksa Batı basınının sözünü ettiği, içinde CIA ajanlarının filan cirit attıkları, bir eğitim kampı mı bu?

Eğitim kampıysa sınırlarımızın içinde ne işi var? Orada Suriye’ye yönelik bir Kandil mi inşa edildi?


 

Yazarın Tüm Yazıları