DDK raporunda yürütme ve yargıya eleştiri var

CUMHURBAŞKANI’na bağlı Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) önceki gün sınırlı bir bölümü açıklanan toplam 649 sayfalık raporuyla birlikte Hrant Dink cinayeti ile ilgili külliyata bir yeni çalışma daha eklenmiş oluyor.

Bundan 5 yıl önce işlenen cinayet ve sonrasında devlet birimleri içinde yürüyen süreçler hakkında yazılan kitaplar, hazırlanan resmi raporlar ve iddianameler, verilen adli ve idari kararlar şimdiden oldukça hacimli bir külliyat oluşturmuş bulunuyor.

Nitekim DDK raporunda da Dink cinayeti hakkında idari birimlerce 28 adet rapor, yargı organlarınca 50 dolayında görevsizlik, yetkisizlik ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, ayrıca iki ana iddianame hazırlandığı belirtiliyor.

Tabii, Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin’in geçen 5 yıl içinde yürüyen davalar ve idari soruşturmaların akıbetiyle ilgili hazırladığı yıllık raporlar ile Hrant’ın Arkadaşları grubu tarafından zaman zaman yayımlanan ayrıntılı değerlendirmeleri de bu külliyata eklemek gerekiyor.

Bütün bunlar ışığında Hrant Dink dosyasının başlı başına bir uzmanlık alanına dönüştüğünü ve önümüzdeki yıllarda bu uzmanlığın daha da önem kazanacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

DDK TESPİTLERİ AİHM İLE UYUMLU


Bütün bu külliyat içinde DDK raporunun yeri ve anlamı nedir, nasıl yorumlamalıdır?

Öncelikle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2010 yılında Dink cinayetinde Türkiye’yi mahkûm etmesinin ardından bu inisiyatifi sergileyerek DDK’yı devreye sokması kuşkusuz yerinde bir hareket olmuştur.

Gelgelelim raporun çok büyük bir bölümünün gizli tutulması hayal kırıklığı yaratmıştır. Kamuoyuna açıklanan 31 sayfalık sonuç bölümünün bile 6 sayfası karartılmıştır. Dolayısıyla, “sonuç bölümü” dışında bu rapor hakkında olumlu ya da olumsuz bir değerlendirme yapabilecek durumda değiliz; çünkü içeriğini bilmiyoruz...

Gizliliği kaldırılan sonuç bölümünün aslında büyük ölçüde AİHM’nin Dink cinayeti ile ilgili olarak Türkiye’ye 4 başlıkta “ihlal verdiği” 2010 kararındaki tespitlerle (Dink’in yaşam hakkının engellendiği, kamu görevlilerinin cinayetteki sorumluluğunun etkili bir şekilde soruşturulmadığı gibi) örtüştüğü rahatlıkla söylenebilir.

HÜKÜMETE GİDEN ELEŞTİRİ

DDK, açıkça kamu görevlileri hakkında yapılan idari soruşturmalarda “eleştirilmesi gereken” bir “yöntem yanlışlığı” bulunduğunu söylüyor, bunu bir “eksiklik/hata” olarak nitelendiriyor.

Rapora göre, bu yöntem yanlışlığı, “kamu görevlilerinin birbirini izleyen ihmallerinin bir bütün halinde incelenmemesi, farklı birimlerce ayrı ayrı incelenmesidir.”

Sonuçta, “Bu durum olayın bir bütün olarak değerlendirilmemesine yol açmış, kamu görevlilerinin fiillerinin ciddiyetinin kavranmamasına, ana fiil (cinayet) ile illiyet bağının bulunup bulunmadığının sorgulanamamasına ve dolayısıyla idari süreçlerden sonuç alınamamasına neden olmuştur.”

Burada eleştirilen yöntem yanlışlığı, idarenin yani hükümetin yetki alanı içinde olan tasarruflardan kaynaklanıyor.

BİR DE YARGIYA GİDEN MESAJ

DDK raporunda yer alan bazı tespitler idare dışında, doğrudan adli süreçlere dönük önemli eleştiriler de içeriyor.

DDK, bu çerçevede cinayette kamu görevlilerinin ihmal ve hatalarının Türk Ceza Kanunu’nun faillik, azmettirme, yardım ve “ihmal ile kasten ölüme yol açma” gibi suçları düzenleyen maddeleri üzerinden de soruşturulması gerektiği halde bunun yapılmadığını, ayrıca bu fiillere ilişkin delillerin toplanmadığını söylüyor. Bu tespitteki adres savcılardır.

Bir sonraki paragrafta ise “Kamu görevlilerinin cinayetten önce ve sonra ortaya çıkan görevi kötüye kullanma ve ihmal gibi görülen bazı fiillerin esas niteliğinin mutlaka ana suç kapsamında ve bilhassa yargılama safhasında belirginleştirilmesi gerekirdi” deniliyor, ardından “böyle yapılmadığı” söyleniyor.

Sonuç, DDK’ya göre, “mahkemenin gerçeğe ulaşma kapasitesinin sınırlandırılmasıdır.”

Bu tespitteki adres de herhalde doğrudan mahkeme heyetleridir.

Anayasa’nın yargı organlarının DDK’nın görev alanı dışında olduğunu açıkça vurgulamasına karşılık, doğrudan Cumhurbaşkanı’na bağlı bu kurumun savcılık soruşturması ve yargı süreciyle ilgili söz konusu tespitleri yapmaktan kendini alıkoymaması dikkat çekici bir durumdur.

Her halükarda, Dink cinayetiyle ilgili üstü örtülemeyen gerçeklerin bu kez Cumhurbaşkanlığı makamınca teslim edilmiş olması bu dosyada önemli bir dönüm noktasıdır.
Yazarın Tüm Yazıları