Şükrü Küçükşahin
Şükrü Küçükşahin
Şükrü KüçükşahinYazarın Tüm Yazıları

Davetiye krizine başka bir bakış

CUMHURİYETİN 80'inci yılı, hükümet ile Cumhurbaşkanlığı arasındaki büyük gerginlik ve tartışma içerisinde kutlanıyor.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, tartışma yaratan davetiye tercihi, AKP çevrelerinde Köşk'e karşı yürütülen savaşı gün yüzüne çıkardı.

Cumhurbaşkanı'na eleştiride ölçü sınırları bir hayli aşıldı.

Davetiye krizini, ‘‘Bülent Arınç'ı zor durumda bırakmamak için Meclis'e eşlerini götürmeyen AKP'liler, Çankaya Köşkü'ne türbanlı eşleriyle çıkarak, Sezer üzerinden türban şovu yapacaklardı’’ istihbaratına dayandıranlar var.

Bu iddiayı gerçekçi bulmak mümkün değil; ama uygulamaları en iyi bilen biri olarak Sezer'in, hükümet hakkındaki kuşkularını koruduğu bir gerçek.

Konuya, Sezer'in en hassas olduğu bürokrat atamaları açısından bakalım.

AKP hükümetinin yaptığı bu atamalarla ilgili güvenlik soruşturmaları sıkıntısına dönelim.

GÜL İLE ATASAGUN'UN YAZIŞMALARI

MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, Başbakan Abdullah Gül'e, 2 Aralık 2002 gün, 11.011.00-9012/34291 sayılı bir yazı göndererek, ‘‘yılda 400-500 bin güvenlik soruşturması yaptıklarını, sayının daraltılmasında yarar olduğunu; er ve erbaş soruşturmalarının ortadan kaldırılabileceğini' belirtiyor.

Gül, bunun üzerine, 12 Aralık günlü 105-55/5909 sayılı talimatında, ‘‘suçun şahsiliği kuralı çerçevesinde doğrudan şahıslarla ilgili olmayan istihbari bilgilerin gönderilmeyip, yalnızca adli makamlara intikal eden eylemlerin yazılı olarak bildirilmesi, diğer bilgilerin şifahi olarak aktarılması’’nı istiyordu.

Böylece Atasagun'un yazısı, Gül'e atamalarda MİT soruşturmasını neredeyse sıfırlayacak bir zemin yaratıyordu.

Atasagun bile bu sonucu beklememiş olsa gerek; çünkü Atasagun, aynı yazıda, ‘‘istihbari niteliği önemli bilgilerin istişari özellik taşıması nedeniyle ilgili makama, üstelik yorumsuz aktarıldığını’’ da vurguluyordu.

‘BELGE SORUŞTURULANIN ELİNDE’

Müsteşar ayrıca, ‘‘yapılan çalışmaların deşifre edilmesi, cevap verilen hususların yetkisiz kişilere, hatta tahkikat yapılan şahıslara ulaştırılmasından rahatsız olduklarını’’ da kayda geçiriyordu.

Vatan'da, Kemal Göktaş'ın haberinden öğreniyoruz, Gül de MİT'e gönderdiği yazıdan kuşkuya düşmüş olmalı ki, çareyi 21 Ocak 2003 günü Danıştay'a başvurmakta buluyor.

Gül, ‘‘Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği’’ ile ilgili bu başvurusunda değerlendirmenin, ‘‘Soruşturmaların aile üyelerini kapsamasının ve istihbarat bilgilerinin güvenlik soruşturmalarında kullanılmasının ‘Suçluluğu sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz' hükmü ışığında’’ yapılmasını istiyor.

Danıştay'dan 25 Mart 2003 günlü kararla şu yanıt veriliyor:

‘‘Önemli görevlerde çalıştırılacak kişiler hakkındaki her bilginin, onun içinde bulunduğu ortam da dahil olmak üzere bilinmesinin toplum ve devletin güvenliği açısından yaşamsal önemde olduğu tartışmasızdır.

Soruşturmanın, kişinin içinde bulunduğu ortamla birinci derece akrabalarını kapsayacak şekilde yaptırılmasının sonucuna ulaşılmaktadır.

Kişinin yakınlarının güvenlik soruşturmasına tabi tutulmasının bir cezalandırma olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.’’

Danıştay'ın bu görüşüne rağmen atamalarda Başbakanlık, MİT'e yaptırdığı yeni uygulamayı esas alırken Köşk eski yöntemde ısrarcı gibi görünüyor.

Davetiye krizinin ardında bu boyut da olamaz mı?
Yazarın Tüm Yazıları