Davet adabı

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

İşim gereği bir çok yere davet edilmekteyim. Ayrıca sevgili editörümün davetlerden pek hoşlanmaması ve işinin sıklığından ötürü, onun çağrılı olduğu bir çok davete de vekaleten ben gidiyorum.

Davet, özü itibariyle, bir şıklık, bir hoşluk içermeli. Her davet bir yakınlığın, bir dostluğun ifadesi olmalı. En önemlisi de güzel bir şeyi paylaşmak anlamına gelmeli.

Böyle bir durumda insanın tek başına bir yerlere davet edilmesini bir türlü anlayamıyorum. Üstelik davetlerin tümü, çalışma saatlerinin dışında. İnsanın vaktini sevdikleriyle paylaşacağı bir zaman diliminde.

Zaten böyle olmayanlara 'iş yemeği' deniyor. Çalışma saatleri içinde, iş amacıyla yenen bir yemek. Orada kimsenin eşine veya arkadaşına yer yok ve olmamalı da.

Ancak davetlere gelince...

Bir daveti tek kişilik yapmak, davet edilene dolaylı olarak, 'sen gel ama, eşinin bu güzelliği ve hoşluğu paylaşması biraz fazla oluyor. O evinde paşa paşa oturup zatı devletlilerini beklesin' demekle eşanlamlı.

Yukarıdaki zevce anlamındaki 'eş' sözcüğünü kaldırıp isterseniz yerine 'kız arkadaş' veya 'erkek arkadaş' deyimini koyun. Benim söylemek istediğimde bir şey değişmez.

Bütün bu anlattıklarımı biraz aklı başında, biraz iz’an sahibi ve birazcık olsun uygarlıktan nasibini almış herkes kolayca anlar.

Ama bütün bunlara rağmen hâlâ ısrarla davetiyelerin çoğu ne yazık ki, tek kişilik olarak düşünülüp hazırlanmakta. Bu bazen sessizce geçiştirilen bir durum. Bazen de davetiyenin üzerine açık seçik, 'bu davetiye tek kişiliktir' diye yazılıyor.

Ne büyük bir ayıp!

Armada’nın tangolu pazarları

Ahırkapı civarında İstanbul’un mimarisi itibariyle ilginç otellerinden biriyle, Armada Oteli’yle karşılaşırsınız.

Otelin sahibi Kasım Zoto, bundan beş yıl önce, çocukluğumuzun en sevilen danslarından biri olan tangoyu alıp oteline getirdi. Beş yıldır tango İstanbul’da bu otele sığınmış olarak yaşıyor. Bandoneon’dan çıkan nağmeler beş yıldır her pazar günü bizim gökkubbemizde de, geçmişe göre biraz silik de olsa, duyulmaya devam ediyor.

Dün akşam Armada’da, tangonun bu otelde konaklamasının beşinci yılı onuruna düzenlenen bir tango ziyafetine katıldım. Müzikle ruhumu, biraz oburca, tıka basa doyurdum. Güzel havalarıyla başımı döndürmüş Buenos Aires’te gönlümde iyice taht kurmuş olan tangoyla dün gece hasretle kucaklaştım. Şehvetin, sefaletin, kıskançlıkların, korkuların ve Buenos Aires’in kenar mahallelerinde süregitmiş daha nice duygunun müzik ve dans yoluyla sanata dönüşmesini bir kere daha hayranlıkla izledim.

Program Türk geleneğine uyularak, 'tangoların tangosu' La Cumparsita ile açıldı ve Arjantin geleneklerine uyularak yine La Cumparsita ile bitti.

Avusturyalı 'Orquesto Tipica del Tango: Band-o-Neon' harika bir müzik icra etti. Bir tıp doktoru olmakla birlikte tangoya gönül vermiş Türk şef, Ertuğrul Sevsay, orkestrayı yönetti, tango ile ilgili harika bir konuşma yaptı.

Bir başka Türk, kemancı Engin Yafet, göğsümüzü kabarttı. Türk asıllı solist, tenor Bagdasar Bayvertyan ile Luis Cardenas olağanüstü sesleriyle tangoların bazılarını seslendirdiler. Dünyaca ünlü iki dansçı Alejandra Rogel Alberdi ve Rafael Ramirez Delgade müthiş bir dans gösterisi sundular.

Gecenin şeref konuğu, ülkemizin en büyük akordeon icracısı, asırlık çınar, Agop Akyüz’dü.

Geceye renk katan bir diğer müzisyen konuk da, yılların eskitemediği her daim genç İlham Gencer’di. İlham Gencer salonun en güzel ve zarif hanımlarıyla yaptığı harika tangolarla herkesi büyüledi.

Eski Turizm Bakanı Bahattin Yücel ve eşi, Boğaziçi Üniversitesi’nden hocam Dr. Mehmet Gök ve eşi, İstanbul’un yeni milletvekili adaylarından Mete Kocaoğlu ve eşi Prof. Dr. Bike Kocaoğlu da göze çarpan konuklar arasındaydı.

Tangoyu seviyorsanız Armada Oteli’ndeki bu şovu asla kaçırmayın.

Yazarın Tüm Yazıları