‘Damatkıran Saray’ Baltalimanı tam dört damat götürmüştü

Maliye Bakanlığı, İstanbul Üniversitesi'nin ‘‘sosyal tesis’’ olarak kullandığı Baltalimanı'ndaki binayı üniversiteden geri almaya karar verince kıyamet koptu.

Asıl adı ‘‘Baltalimanı Sahilsarayı’’ olan ve uğursuzluğuyla bilinen yalı geçmişte hanedanın dört damadının başını yemiş, damatlardan biri boğulmuş, biri zindanda can vermiş, bir diğeri tifoya yenik düşmüş, yalının son damadı olan Damad Ferid Paşa ise Türk Tarihi'ne bir leke olarak geçmişti. Şimdilerde yeniden gündeme gelen ‘‘Damatkıran Saray’’ın bundan sonra kimler başına işler açacağını çok yakında göreceğiz.

MALİYE Bakanlığı, İstanbul Üniversitesi'ne 'sosyal tesis' olarak kullanması için tahsis edilmiş olan Baltalimanı'ndaki binayı geri almaya karar verdi. Bakanlık binanın kár getirici bir hale getirileceğini, Üniversite ise bakanlığın tesisleri geri alarak kendisini 'cezalandırma' yoluna gittiğini iddia ediyor.

Günlerden beri tartışma konusu olan Baltalimanı'ndaki bina tarihe uğursuzluğuyla, sahiplerinin başına bir işler gelmesiyle ve içinde yaşamış olan dört damadın akıbetinin hep feláketle neticelenmesiyle geçmişti.

'İstanbul Üniversitesi Sosyal Tesisleri' olarak kullanılan bina, aslında hemen yan tarafında bulunan Kemik Hastahanesi ile bir bütün teşkil ederdi ve eski adı 'Baltalimanı Sahilsarayı' idi. Şimdi sosyal tesis olan bina eski sarayın selámlık, kemik hastahanesi de harem dairesiydi.

Saray, 1840'lı senelerde Tanzimat döneminin meşhur devlet adamı Mustafa Reşid Paşa tarafından o devrin en önemli mimarlarından sayılan Serkis Balyan'a inşa ettirildi. Reşid Paşa, 1854 Ağustos'unda oğlu Ali Galip Paşa'yı zamanın hükümdarı Abdülmecid'in kızı Fatma Sultan ile evlendirdi ve hazine sarayı Reşid Paşa'dan satın alıp yeni evli çifte tahsis etti.

Ardarda yaşanacak olan feláketler, bu tahsisle başladı...

Yeni evli çiftin Cemile adını koydukları bir kızları oldu ama çocuk daha birkaç günlükken sarayda ölüverdi. Asıl feláket ise birkaç sene sonra yaşandı ve Fatma Sultan'ın kocası Ali Galip Paşa, 1858 Eylül'ünde bir gece bir davetten yalısına kayıkla döndüğü sırada denize düşüp boğuldu. Paşa ile sadık uşağının birbirine sarılmış cesedleri günler sonra Boğaz'ın uzak bir köşesinde bulunacaktı.

Dul kalan Fatma Sultan altı ay sonra bir başka paşayla, Mehmed Nuri Paşa ile evlendi ama Baltalimanı bu damada da yaramadı ve 1881'de zamanın hükümdarı İkinci Abdülhamid, amcası Sultan Abdüláziz'in tahttan indirilip öldürülmesi hadisesine karıştığı için Nuri Paşa'yı tutuklattı. Yıldız Sarayı'nda kurulan mahkeme Paşa'yı idama mahkûm etti, padişah cezayı müebbed hapse çevirdi, Paşa diğer mahkûmlarla beraber Arabistan'a sürgün edilip Taif Kalesi'ne kapatıldı ve Fatma Sultan, ağabeyi olan Sultan Abdülhamid'in emriyle Paşa'yı boşadı. Nuri Paşa, dokuz sene boyunca Taif zindanında kalacak ve 1890 Temmuz'unda burada ölecekti.

Baltalimanı'na damad giden ikinci paşanın akıbeti de feláket olmuştu.

Fatma Sultan ise daha önce, 1884 Ağustos'unda ölmüş ve Baltalimanı'ndaki saray hazineye kalmıştı. Bina, bu defa bir başka hanedan mensubuna, Abdülmecid'in bir diğer kızı olan Mediha Sultan'a tahsis edildi.

Mediha Sultan bekárdı ve 1879'da imparatorluğun Paris Sefareti kátibi Sami Paşazade Necip Bey ile evlendirildi. Necip Bey hemen 'Paşa' yapıldı, yeni evli çift Baltalimanı'ndaki sarayda yaşamaya başladılar ve Abdurrahman Sami adında bir oğulları oldu.

Ama yalının şeameti bir türlü bitmek bilmiyordu. Damad Necip Paşa tifoya yakalandı ve 1885'te öldü.

Baltalimanı'nın dul bıraktığı sultanlar yeniden evlenmeden edemiyorlardı ve Mediha Sultan da ikinci evliliğini 1886 Nisan'ında Mehmed Ferid adında genç bir diplomatla yaptı. Saray, bu yeni damadı da hemen 'Paşa' yapacak ve Mehmed Ferid, tarihlere 'Damad Ferid Paşa' ismiyle ama hiç de hoş olmayacak bir şekilde geçecekti.

Damad Ferid Paşa'nın tarihteki rolünü burada anlatmam gereksiz, zira hepimiz biliyoruz ama yalının Ferid Paşa sonrasındaki akıbetinden kısaca bahsedeyim:

Paşa, İstanbul'un 1922'de işgalden kurtulmasından birkaç gün önce, karısını ve karısının ailesini yanına alıp sarayın rıhtımına yanaşan bir tekneyle, sessiz sadasız Avrupa'ya gitti, sürgünde sadece bir yıl yaşadı ve Nice'te 1923'te kanserden öldü. İkinci defa dul kalan karısı Mediha Sultan elindeki tek-tük mücevheri satışa çıkartarak yaşamaya çalıştı ve onun hayatı da 1928'de Fransa'nın İtalya ile sınır kasabası olan Menton'da noktalandı.

Baltalimanı'nda boş kalan saraya ise devlet el koydu ve içindeki eşyalarla Damad Ferid Paşa'nın zengin kütüphanesi 1925'te mezatla satıldı. Bina önce Balıkçılık Enstitüsü yapıldı, daha sonra harem kısmı Kemik Hastalıkları Hastahanesi, selámlığı ise İstanbul Üniversitesi'nin sosyal tesisi oldu.

Dört damadın başını yiyen Baltalimanı'nın öyküsü, işte böyle. Şimdilerde yeniden gündeme gelen 'Damatkıran Saray'ın bundan sonra kimlerin başına işler açacağını çok yakında göreceğiz.


Baltalimanı’nın son sahibi anlatıyor


BALTALİMANI Sarayı'nın son sahibesi Mediha Sultan'ın tek çocuğu olan Sultanzade Abdurrahman Sami Bey'in oğlu Fethi Sami Baltalimanlı, şimdi 94 yaşında ve Londra'da yaşıyor.

Fethi Sami Bey, İngiliz okullarında spor hocalığından emekli. Sürgün hayatının neredeyse 70 yılını 'vatansız' geçirdi ve ancak 1990'larda yeniden Türk vatandaşlığına alındı. Hayatında ilk defa, 83 yaşındayken bir soyadına sahip olabildiğini ve çocukluğunu geçirdiği sarayın ilhamıyla 'Baltalimanlı' soyadını aldığını söylüyor. Baltalimanı'nın son sakininin, babaannesinin mülkü olan sarayı geri alabilmek için birkaç sene önce İstanbul'da açtığı dava da halen devam ediyor.

Yine bundan birkaç sene önce, Fethi Sami Baltalimanlı, hatıralarını video kameraya kaydetmeme izin vermiş ve babaannesinin sarayındaki günlerinden ve üvey dedesi Damad Ferid Paşa'dan uzun uzun bahsetmişti. İşte, o zaman yaptığım bu mülákatın bazı bölümleri:

'...Ferid Paşa denince, manikürlü uzun tırnaklarını ve hepimizi açlığa mahkûm edişini hatırlarım. Babaannemle (Mediha Sultan ile) babamın bütün servetini yedi, bitirdi. Öldüğü zaman, evrakı arasından Fransız madmazellere yazdığı çeklerin koçanları çıktı. Bankada sadece birkaç yüz sterlini vardı. 11 kişilik aile, bu kadarcık parayla Avrupa'nın ortasında kalakaldık. Kadın-erkek parklarda yattık, valizlerimizin üzerinde uyuduk. Yemek zamanları zeytinyağına ekmek banıp yer, dua edip kalkardık.

...Baltalimanı Sarayı'nda bir sabah, Ferid Paşa'nın çalışma odasının önünde, ağabeyimle misket oynuyorduk. İçeride telefon çaldı, Paşa birkaç dakika konuştuktan sonra kapıyı açıp telaşla babaannemin odasına koşmaya başladı. 'Sultan Efendi, Sultan Efendi, Yunanlılar İzmir'i işgal etmişler!' diye bağırmaya başladı, sonra salonun ortasında düştü, bayıldı. Taa Arnavutköy'den buzlar getirtip ayılttık.

...Ferid Paşa için hain diyemem, sadece akılsızdı. Hülya içerisinde bir adamdı. Ne dünyadan haberi vardı, ne politikadan. İngiliz kralıyla seneler öncesinde kalan ahbaplığının Türkiye'yi kurtaracağını zannediyordu.

...İşgal seneleriydi. Bir gece babam hepimizi salona topladı ve 'Anneniz sizlere emanet' dedi. 'Biz, yarın sabah dayımla (Sultan Vahideddin ile) Söğüt yatına binip Anadolu'ya geçiyoruz. Hepinizin silahı var, saraya girmeye kalkan Rum'u hemen vurun'. Valizlerini yaparken, geceyarısına doğru, İngiliz Elçiliği'nin tercümanı geldi. 'Padişahla beraber, istediğiniz yere gitmekte serbetsiniz. Ama Istanbul'u terkettiğiniz anda biz de askerlerimizi çeker, şehri Yunan askerlerine bırakırız' demiş. Babam, tercümanla beraber hemen saraya, padişahın yanına gitti ve Anadolu'ya geçme planını mecburen iptal ettiler. İngilizler'in bu işten nasıl haberdar olduklarını 75 senedir merak ederim...''



Topkapı’da 1000 yıllık Macar şarkıları çalıyor


TOPKAPI Sarayı'nda, geçtiğimiz cuma günü son derece enteresan bir sergi açıldı: 'Türk Macar İlişkilerinden Anılar' sergisi...

Sergide, 150 sene boyunca viláyetimiz olan ve İstanbul'dan gönderilen valilerin yönettiği Macaristan'da kalan hatıralarımız ve Topkapı Sarayı'nda bulunan Macar eserleri teşhir ediliyor. Sergilenen eserler arasında en önemlisi, Macar Müziği'nin en eski ve en önemli kaynağı sayılan 1360'lardan kalan 'Antiphonal' isimli elyazması. Dünyanın en eski nota mecmualarından olan 'Antiphonal'de, yaklaşık 1000 senelik Macar müzik parçaları yeralıyor ve serginin açıldığı Hasoda Koğuşu'nda bu elyazmasında yeralan bazı eserler banttan icra ediliyor.

Fırsat bulursanız bu sergiyi mutlaka gezin ve Antiphonal'deki parçaları dinleyip asırlar süren bir seyahate çıkın. Tarihiyle barışık olan Macarlar'ın, Türk yönetimini Osmanlı İmparatorluğu'nun diğer bazı unsurları gibi nefretle değil, 'tarihi bir gerçek' şeklinde algılamalarına şahit olacaksınız.
Yazarın Tüm Yazıları